Uygarlığın derisi olan kağıt, ne Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde ne de yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde üretiliyordu. Ama kuşkusuz kullanılıyordu. Kağıt bir yandan ithalat istatistiklerinin önemli bir kalemini oluştururken öte yandan ithal edilen Kağıt’ları işleyen bir sektör varlığını sürdürüyordu.
Türkiye’nin de bütün dünya ülkeleri ile birlikte derin bir ekonomik kriz ortamına sürüklenmesine karşın, Hammaddeleri ülkemizde bulunduğu halde ithal edilen Yünlü, Pamuklu, Deri, Cam, Kimya Sanayi ürünlerin üretilmesi gibi, uygarlığın hamuru olan kağıt üretimi de yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin gündemini işgal ediyordu.
Bu cümleden olarak; 1929’un sonlarında dünyadaki ekonomik krize rağmen üretimi artırmak, olanaklı aşamalarda yurt içi tüketimini halka sunmak amacıyla, “Birinci Sanayi Planı” çerçevesinde Mehmet Ali Kağıtçı’nın 18 Aralık 1929 tarihli Kağıtçılık Hakkındaki Rapor uyarınca, Atatürk, harekete geçilmesini hükümete buyurmuş, ayrıntılı çalışmalar sonucunda fabrikanın Sümerbank tarafından kurulmasına onay veren aşağıdaki 10 Temmuz 1934 tarihli kararname çıkarılmıştı:
Genç Cumhuriyet Türkiyesi’nde Kağıt üretecek bir sanayinin kurulması fikrinin ortaya atılması ve kamuoyuna benimsetilmesi Mehmet Ali Kağıtçı’nın özgeçmişinden ayrı düşünülemez. İstanbul Heybeliada’da 1899’da doğan Mehmet Ali Kağıtçı ilk ve orta öğrenimini tamamladıktan sonra Darülfünün’un Fen Fakültesinden 1922’de Kimyager olarak mezun oldu. Aynı Fakülteden Madeniyat, Umumi riyaziyat ve Tıbbi Kimya sertifikaları almış olan Mehmet Ali Kağıtçı 1923 yılında Kimya Enstitüsünde asistanlığa getirildi. Bir süre eğitimde faaliyet sürdürdükten sonra Almanya’ya giderek Hannover Teknik Üniversitesinde ve çeşitli kağıt fabrikalarında işçi olarak çalıştı, Fransa Grenoble Üniversitesi Fen Fakültesinde öğrenim gördü ve 30 Temmuz 1927’de Yüksek Kağıt Mühendisliği diplomasını aldı. Yurda döndükten sonra bir yandan çeşitli görevlerde çalışırken, bir yandan da Türkiye Kağıt Sanayinin kurulması için çalıştı.
Birisi Mehmet ali Kağıtçı olmak üzere, ikisi Türk, üçü Alman uzmanlardan oluşan kurulun bir fabrikanın yeri, onun çalışabilmesi için gereksinim duyduğu enerjinin, kömürün, suyun, işçinin en kolay ve en ucuz temin edilebileceği hammaddesi ile ürününün en az gider ve nakil ve sevk olanaklarının mevcut olması hususlarında uzun bir süreçte araştırma ve inceleme yaparak fabrikanın kurulmasına olanak veren en uygun yerin Bithynia… Nicomedia…İzmit! Olabileceği kararına varılmıştır.
Başbakan İsmet İnönü’nün “Arkadaşlarım. Bugün mühim bir fabrikanın temel taşını koyacağız. Temeli atılacak olan fabrika iktisadi hayatımızın mühim bir müessesesi… Büyük Millet Meclisi sanayi programının bir uzantısıdır… görülüyor ki fabrika yalnız, memleketin kağıt, karton ihtiyacını temin etmekle kalmayacak, muhtelif çeşit hammaddelerimizi kıymetlendirmeye de yarayacaktır. Kağıt Fabrikası’nın İzmit’te kurulması, ileri bir irfan, Cumhuriyet inkılaplarına hususi bir bağlılığı olan İzmit için iyi bir tesadüftür.” Söylevinin ardından Paşa Hazretleri fabrikanın temelini 14 Ağustos 1934’de bizzat kendi eliyle atmıştır.
Fabrika kurulduktan sonra çok uzun zamandır hasretle beklenen ilk yerli kağıda 18 Nisan 1936 saat 15:03’de kavuşuyordu.
Atatürk, zamanın Sümerbank Genel Müdürü Nurullah Esad Sümer’i çağırmış, milli kağıdın durumunu sormuş, Genel Müdür faaliyet raporunu göstererek Ata’ya demiş ki; işte efendim çalışmaz dedikleri fabrikamızın ürettiği milli kağıda basılmış bir yıllık emeğimizin kitabı… Atatürk dışarıdan getirilenden farksız, yerli kağıda basılı broşürü dikkatle incelemiş, sonrada içini çekerek şunları söylemiş; “ Çocuğum… Bana bu yapılan fabrikanın işlemeyeceğini, memlekete dert olacağını, lüks ve fanteziden ileri gitmeyeceğini açık kapalı çok söyleyenler oldu. Bunlar içinde hala hükümette Bakanlık sandalyesinde oturanlar var, en çok ısrarlı tenkitleri kağıt sanayinde topladılar. Ama ben diyorum ki; öteki fabrikalardan vazgeçilse bile Kağıt üretiminden vazgeçilemez. Çünkü bir memleket, kağıdını kağıdını kendi yapamadığı zaman ulusal kültürünü yabancı lütfuna bağlar. Kapitülasyonların en tehlikelisi de budur. Ve ötekilerden önce bütün dikkat ve ilgimizi Kağıt sanayinde toplayalım”
Kağıt Fabrikası ülkenin sanayileşmesinde olduğu kadar Kocaeli’nin gelişmesinde de öncü rol oynamıştır. Örneğin İzmit’te Kağıt Fabrikası kurulmaya karar verildiği zaman bu kent 14.000 kadar nüfusu barındıran mütevazi bir şehirdi.
Kağıt Fabrikası bu kente büyük katkılar sağladı. Nitekim 1935- 1940’lı yıllarda ülke nüfusu %017 artarken Kocaeli’nde %022,5, 1940-1945’li yıllarda söz konusu rakamlar %010,6 ve %0,20,5 olmuştur. 1970’li yılların sonunda , Kocaeli gayri safi yurt içi hasılaya sanayisiyle %8,9 oranında katkıda bulunuyordu. O yıllarda tarım, İnşaat, Ticaret ve bu gibi sektörlerin yurda katkısı %2’yi bile geçmiyordu.
SEKA’nın 60. yılında (1996) 20 Kağıt makinesi, 8 Selüloz Fabrikası, 4 Odun hamuru tesisi bir adet de lamine ve lif levha üreten fabrikası vardı. Bu fabrikalarda da 12.500 çalışanı ile 520.000 ton/yıl kağıt, karton üretiyordu. Yaklaşık 50.000 kişi karnını doyuruyor, eğitimini sağlıyor, milyonlarca kişi de ticari iş temin edebiliyordu.
SEKA 1998 yılında Özelleştirilme programına alınarak yapılan bazı çalışmalar sonucunda Bolu İşletmesi 09.08.2000 tarihinde, Dalaman İşletmesi 30.03.2001 tarihinde, Afyon İşletmesi 02.06.2003 tarihinde, Balıkesir İşletmesi 24.06.2003 tarihinde, Çaycuma İşletmesi 30.06.2003 tarihinde, Aksu İşletmesi 24.10.2003 tarihinde, Kastamonu İşletmesi 06.11.2003 tarihinde, İzmit İşletmesi 08.11.2004 tarihinde, Kereste fabrikalarından Karacasu 15.04.2004, Akkuş 07.12.2004, Ardanuç İşletmesi de 09.12.2004 tarihlerinde özelleştirilmiştir.
Ancak yapılan bu özelleştirmelerin sonucu ne yazık ki hüsrana uğramıştır. Takip edilebildiği kadarı ile bu işletmelerden sadece Çaycuma, Dalaman ve Bolu İşletmeleri faaliyetlerini sürdürmektedir.
Balıkesir İşletmesinin özelleştirilmesi ile ilgili husus yargıya intikal etmiş ve mahkeme tarafından özelleştirilme işlemleri durdurulmuştur.
Akdeniz İşletme Müdürlüğü ise en son 2001-2002 yıllarında aylık cirosu 12 trilyon TL. civarında iken maalesef faaliyetleri durdurulmuş ve 2003 yılında yapılan ihale sonucunda Park Holding-Laveggia SPA grubu tarafından 110 milyon dolar fiyat teklif edilmiş fakat her nasılsa ihale gerçekleşmemiş ve bu tarihten beride fabrika atıl vaziyette alınarak İşletme korozyana uğramakta ve şu anda orada bulunan gerek işçi ve gerekse memur statüsündeki personel hiç çalışmadan ücret ve maaşlarını almaya devam etmektedirler.
Yine bu İşletmenin bünyesinde bulunan SEKA TAŞUCU limanı da yapılan pek çok ihalelere rağmen özelleştirilememiştir.
İzmit İşletmesi ise Kocaeli Büyükşehir Belediyesine devredilmiş ve böylece SEKA tarihe gömülmüştür. Her ne kadar Büyükşehir Belediyesi Seka arazisi üzerinde pek çok yatırımlar ve iyileştirmeler yapacağı vaadinde bulunduysa da sahil düzenlemesi haricinde hiçbir taahhüdünü yerine getirmemiş arazi bundan 50 yıl öncesi bataklık haline dönüşerek bataklıkta üreyen sivrisinekler çevreyi sarmıştır. Esasen sahil düzenlemesi yapmak için medeniyetin hamurunun üretildiği koskoca SEKA Kağıt Fabrikasının tarihe gömülmesine hiç gerek yoktu.
Geriye şayet teselli alınacaksa “SEKA” adının yapılan parka, açılacak PTT’ye ve hastaneye verilmesinden başka pek birşey kalmamıştır. Bu da nasıl bir teselli olacaksa… Allah bu Millete , bu Memlekete bir daha böyle bir zeval vermesin.
Kaynakça: SEKA Tarihi