Kendinizi Nasıl Bilirsiniz?

133

Siz nasıl insansınız? Sözgelimi, sizi tanıyanlar “İyi ki varsın.”
diyorlar ve varlığınızla övünüyorlar mı yoksa keşke olmasaydın mı
diyorlar? İnsanlara destek misiniz, köstek misiniz? İnsanların
yüklerini hafifletiyor, sorunlarının çözümünde yardımcı oluyor, onlara
yaşama sevinci mi veriyorsunuz yoksa ilişkilerinizle, yorumlarınızla
insanları hayattan soğutuyor, olacak işleri olmayacak hale getiriyor,
kolayı zorlaştırıyor musunuz? Etki alanınızda ya da yönetiminizde
bulunan insanlarla ilişkileriniz nasıl?

Okuduğum bir öykücük bu soruları sordurdu bana: Konfüçyüs ve
öğrencileri, ormanda dolaşırken üç ceset başında feryat eden bir kadına
rastlarlar. Konfüçyüs kadına sorar: “Bu cesetler kime aittir, sen ne
için ağlıyorsun?”, kadın: “Oğlumu, kocamı ve kocamın babasını kaplanlar
parçalayıp bu hale getirdi.” der. Konfüçyüs bu defa: “Peki hala bu
korkunç yerde niye duruyorsun, kaç da kurtul.” deyince, kadın:
“Kaçamam; çünkü burada zalim bir hükümdar yok.” diye cevap verir.

Bir tarafta yırtıcı kaplanlar, bir tarafta zalim hükümdar…
Kadının tercihi, yırtıcı kaplan. Kadının tercihi, gerçeğe ne kadar
uyuyor? Siz olsaydınız, tercihinizi hangi yönde kullanırdınız?
Tercihiniz kaplansa bir kez ölürsünüz, zalim hükümdarsa her gün
ölürsünüz. Bunun adı yaşamaksa, yaşamış olursunuz.

Sosyal olaylarda doğrular, gerçekler kişiden kişiye değişiyor.
İnsan fıtratının evrensel nitelikleri değişmiyor. Bu öykücükte konuyu
değerlendirirken bulunmamız gereken kadının tarafı değil, hükümdarın
tarafıdır. Konu olarak kadının üzerinde yoğunlaşılması, sapla samanı
karıştırmak olur.

Aile reisiyiz, sorumluluğunu üstlendiklerimiz var. Yöneticiyiz,
yönettiklerimiz var. Bu insanlar bir şekilde kapsama alanımızda.
Alanımızda bulunan insanlar bizim için ne düşünüyorlar? Yırtıcı bir
kaplanı bize tercih edenler var mı, varsa ne kadar? Bu tercihte bizim
sorumluluğumuz nedir, suçumuz ne kadardır?

Akşamları eşimiz ve çocuklarımız yolumuzu gözlüyor mu? Eve
geldiğimizde yüzler gülüyor, evin havası değişiyor, gönüller huzur
buluyor, sıkıntılar hafifliyor mu? Yönetiminizde bulunanlar sizin
kendilerine kötülük yapmanızdan korktukları için mi yoksa güzellikler,
kolaylıklar sunduğunuz için mi size “iyi insan” diyorlar? Bu tür
soruları doğru cevaplayabilmek, niteliğimizi belirlemek hiç de zor
değil. Kendimizi alır, bizi değerlendirenlerin yerine koyarsak,
cevabımızı çok kolay verebiliriz. Temel şartımız, dürüst davranmak.
Kendisine dürüst davranmayan, kimseye dürüst davranamaz, kimseden de
dürüstlük bekleme hakkına sahip değildir.

Kendini karşındakinin yerine koyma dediğiniz empatiyi
kullandığımızda yırtıcı kaplanı kendimize tercih ettiğimiz oluyor mu?
Cevabımız evet ise, artık başkasının bir şey söylemesine gerek yok, biz
zalim yönetici, zalim baba, kısacası zalim insanız. Unutmayalım, “Zulüm
ile abad olanın sonu berbat olur.” demiş büyüklerimiz. Zalimlerin
kötülükleri sadece yaşarken değil, öldükten sonra da devam eder. Şair
ne güzel söylemiş: “Ne kendisi etti rahat ne verdi âleme huzur /
Çekildi gitti âlemden, dayansın ehl-i kubur.”