Çok yakın bir arkadaşım anlattı. İlimizin beş yıldızlı oteli Grand
Yükseliş’te hafta sonu sabahtan akşama kadar süren, iki günlük eğitim
programına iştirak etmiş ve öğle namazı kılmak için görevlilerden yer
gösterilmesini istemiş. Otel görevlileri önce bütün oda ve salonların
dolu olduğunu söylemişler ve daha sonra arkadaşımın ısrarı üzerine bir
yemek salonunun köşesinde namaz kılma imkânı yaratılmış. Ertesi gün de
namaz kılmak için boş bir oda tahsis etmişler.
Arkadaşımın “neden bir odanın sürekli namaz kılma yeri olarak ayrılmadığını”
sorması üzerine yetkili şahıs, böyle bir oda tahsisi yok, ancak oda ve
salonlar dolu iken kendi çalışma odalarını dahi böyle talep edenlere
verdikleri cevabını vermiş. İlaveten, son senelerde “namaz kılanların
sayısında çok hızlı bir artış olduğunu gözlediklerini ve bunların
hepsine namaz için çalışma odalarını verdikleri taktirde kendi
işlerinin aksayacağını” söylemiş.
Grand Yükseliş otelinde kalan misafirler için bütün odalarda Kur’an,
İncil ve Tevrat ile seccade bulundurulduğu ve çeşitli toplantı ve
törenler için günübirlik gelip, namaz kılmak isteyenler için boş olan
salonlarına seccade sererek yardımcı olmaya çalıştıklarını ben de
defalarca gözlemledim. Bu konuda diğer otellerin çoğundan daha duyarlı
olduğu kanaatindeyim.
Bu olaydan sonra Milliyet’in geçtiğimiz günlerde yayımladığı ve geçen haftanın Türk basınının en çok tartışılan konusu olan “Gündelik hayatta din, laiklik ve türban”
başlıklı araştırma dizisi ve dizi hakkındaki yorumları hatırladım.
Tarhan Erdem’in yönetimindeki KONDA araştırma şirketinin Milliyet için
yaptığı bu çalışma hakkında Türkiye’de yayımlanan gazetelerde yüzün
üzerinde köşe yazısı yayımlandı. Dizi hakkında onlarca haber yapıldı,
televizyon kanallarında da pek çok tartışma yapıldı.
Bu anketin gösterdiği en tartışmasız konuların başında şu tespit geliyor: Anket “toplumun büyük çoğunluğunun (yüzde 96,8 ‘inin) “dindar”, en azından “inançlı” olduğunu gösteriyor. İnançsızlık, ateistlikle birlikte yüzde 3 civarında kalıyor.
Tarhan Erdem, toplumumuzda iki aşırı uçtan bahsediyor, bunlardan biri “yobaz sayılabilecek” kesimdir, öbür aşırı uçta ise “bunların tam tersi tarafta bulunanlar” yer alıyor. Erdem, ikisinin toplamının “yüzde 10’u bulmadığını” da belirtiyor. (Milliyet, 9 Aralık 2007) Demek ki, “yobazlarla” “aşırı laikçilerin” toplamı yüzde onu bulmuyor!
Tarhan Erdem ayrıca Türkiye’de geniş muhafazakâr kesimin “kültürel değerlerine bağlı kalarak modernleşmek istediğini” vurguluyor ve şu sonuca varıyor:
“Kültürel değerler dışındaki diğer değerler tartışıldığında
başını açanlarla örtenlerin ortaya koydukları görüşler arasındaki fark
azalmakta, örtünme hali bir ayıraç olmaktan çıkmaktadır.” (Milliyet, 3 Aralık 2007)
Yani muhafazakâr kesim de Devletin ve hukukun laik olmasını istiyor,
kadın-erkek eşitliğini savunuyor, sadece dini nikâhla yetinmiyor resmi
nikâh yaptırıyor, laik miras hukukunu, ceza hukukunu, demokrasiyi
benimsiyor… Türbanlılarda bu oranlar yüzde 90’ın üstündedir!
Buradan anladığımız şudur: Toplumumuz hızlı şehirleşme ve modernleşme etkisinde orta sınıf değerlerinin öne çıktığı bir süreci yaşıyor. Kültür ve inanç değerlerine bağlı kalarak şehirleşmenin nimetlerinden yararlanmak isteyen kitleler, “inancını yaşama hakkına”
dayanarak otellerde, alışveriş merkezlerinde namaz kılma mahalleri
talep ediyor. Bu süreçte insanımızın çoğunluğu kendisi namaz kılsa da
kılmasa da, diğer ibadetleri yapsa da yapmasa da, namaz kılanlara ve
diğer ibadetlerini yapanlara saygı duyuyor ve saygı duyulmasını istiyor.
Laik anlayış, çoğunlukta olanın da, azınlıkta olan kesimin de, ister inançlı ister dinsiz olsun, dini inanç ve kanaatlerine ve inandıklarını yaşama hakkına
saygı gösterilmesini icap ettirir. Mademki böyle bir dindar kitlenin
varlığı bir sosyal vakıadır, bu saygının duyulması modern bir davranış
biçimi değil midir?
Bu kapsamda Alışveriş Merkezlerinde müşterilerden gelen talepler dikkate alınarak mescit yapılmaktadır. Ancak Kurban Bayramlarında “İslami usullerde kurban kesimi” için çok iddialı ve özenli hizmet veren Carrefoursa’larda
bir namaz kılma yeri bulunmaması, bu şirketin “para kazandırmayan
ibadete saygı göstermediği” gibi bir kanaate sebep olmaktadır. (Kaldı
ki mescidi olmadığı için Carrefoursa’nın çok sayıda müşteri
kaybettiğine inanıyorum.)
Otellerde, alışveriş merkezlerinde müşterilerin, işyerlerinde çalışanların (hakkın kötüye kullanılmasına izin vermeden) namaz, oruç, kurban kesme gibi ibadet haklarına
saygı gösterilmesi ve gerekli kolaylığın gösterilmesi toplumsal barış
ve huzura yardımcı olacak. Müşteri ve çalışan sadakatini artıracaktır.
Ayrıca “din istismarcısı siyasal İslamcıları” da malzemesiz bıraktıracaktır.
Yüzde onluk aşırı kesimin, Türkiye’nin huzurunu bozmasına izin vermeyelim.