Şimdiki medeniyet; insanların yüzde seksenini meşakkate / zahmet, sıkıntı ve bedbahtlığa atmış!
Yüzde onunu hayalî, düzme ve uydurma bir saâdet ve mutluluğa çıkarmış!
Diğer yüzde onu da, ne iyi ne kötü, ikisinin ortasında bırakmış.
Oysa, saâdet odur ki, insanların tamâmını kapsamına alsın.
Hiç olmazsa, büyük bir kısmını kucaklasın.
Bu ise, halkın çok küçük bir kısmına nasip olur.
İnsanlığa rahmet olan Kur’ân ise,
Ancak umûmun / genelin, en azından çoğunluğun saâdetini /
Mutluluğunu içeren bir medeniyeti kabûl eder.
Fakat, serbest / başı boş heva ve hevesin baskısıyla, zarurî olmayan ihtiyaçlar;
Zarurî / zorunlu ihtiyaçlar hükmüne geçmiştir.
Yerleşik hayâttan uzak kalmış bir yaşayışta;
Bir adam, dört şeye muhtaç iken, medeniyet o insanı yüz şeye muhtâç etmiş,
Onu fakir hâle sokmuş! Çalışması; masraf ve harcamasına kâfi gelmez ve yetmez olmuştur!
Bu durum ise, onu hîle ve aldatma yollarını seçmek
Ve haramla, yüz yüze gelmek zorunda bırakmıştır!
İşte bu nokta, ahlâkın esasını fesada uğratıp bozmuş!
Halkın bir kısmına verdiği imkân, servet, haşmet ve gösterişe bedel;
Geniş halk zümresini; yani ferdi, şahsı fakir ve ahlâksız yapmıştır!
Öyle ki, İlk Çağlar’ın tüm vahşetini, şimdiki medeniyet bir defa da kustu!
İslâm Âlemi’nin bu medeniyeti kabul etmeyerek reddetmesi
Ve ona karşı soğuk davranması, kabûlde zorlanması çok düşündürücüdür!
Çünkü, halkın; elinde olanla yetinmesi,
Menfî medeniyete karşı kendini, onu kabulde mecbur saymaması.
Kendini, İslâm’ın üstün İlâhî hidayet / doğru ve hak olan yolunda bilmesi sebebiyle;
Sâdece, nazarî yönü ağır basan bir bakışla aşılanmaz,
Onunla uyuşmaz, ona yutulmaz, ona tâbi ve bağlı olmaz.
Nurlu / parlak Şeriat, yani İslâm Dini’nin yani Hz. Muhammed’in hedeflediği;
Üstelik emrettiği medeniyet ise,
Önündeki engelleri ortadan kaldırdıktan sonra, ortaya çıkacak.
Bozuk Avrupa’nın menfî esasları yerine:
Müspet esaslar ve temeller ortaya koyacak.
Çünkü:
İslâm’ın dayanak noktası, kuvvete bedel haktır ki, özelliği:
Adâlet, denklik ve dengeliliktir.
Hedefi: Menfaat / fayda, kâr ve gelir yerine fazîlettir ki, özelliği:
Muhabbet / sevgi, dostluk ve tecazüp / birbirine yakınlık ve bağlılıktır.
Birlik ciheti, birlik yönü de; unsuriyet ve menfî milliyet / ırkçılık yerine
Sınıf, vatan ve dinle ilgili bağlardır ki, özelliği:
Samimî / içten ve candan kardeşlik ve müsalemet / sulh ve barışıklık
Ve hariçten / dıştan gelen tecavüze karşı, yalnız kendini savunmaktır.
Hayâtta düstûru / prensip ve kuralı, cidal / kavga ve dövüş yerine:
Teavün / yardımlaşma düstûru / prensibidir ki, özelliği:
İttihat / fikir birliği içinde olmak ve tesanüt / dayanışma içinde bulunmaktır.
Heva heves yerine hüda / doğru yolu göstermektir ki, özelliği:
İnsaniyette terakki / ilerleme ve rûhen / rûh bakımından tekâmül / olgunlaşmaktır.
Heva ve hevesi sınırlandırır, nefsin alçakça istek ve arzuları kolaylaştırmasına bedel:
Rûhun yüksek ve yüce duygularını tatmin eder / doyurur.


