TBMM’de “Terörsüz Türkiye” komisyonuna katılan partiler raporlarını verdiler.
DEM Parti’nin raporu tam olarak PKK ve Öcalan’ın taleplerini dile getiriyor. Sorunu “Terör” parantezinden çıkarıp “Statü” ve PKK jargonunda tanımlandığı şekliyle “Demokratik Cumhuriyet” zeminine çekmeye çalışıyor.
DEM Parti, sürecin idari kararlarla değil, TBMM tarafından çıkarılacak, özel bir “Barış Yasası” ile yürütülmesini şart koşuyor. Bu yasanın, sürece katılan siyasetçiler ve bürokratları gelecekteki yargılamalardan koruyacak hukuki bir zırh niteliği taşımasını istiyor.
Bu talep, yapılanların mevcut hukuk düzenine göre ağır suçlar olduğu ve cezalar doğurabileceğinin farkında olduklarını göstermektedir.
DEM/PKK kanadı “ulus-devlet modellerinin krizde olduğunu” ve çözümün “Demokratik Cumhuriyet” modelinde yattığını savunarak, Türkiye’nin milli ve üniter yapısını hedef alıyor.
Öcalan süreçte “başmüzakerecisi” olarak konumlandırılmakta. Önce Öcalan’ın, üzerindeki tecridin kaldırılması ardından, “umut hakkı” çerçevesinde serbest bırakılması ön şart olarak ileri sürülüyor.
“Silahların bırakılması çağrısı “Kürt kimliğinin anayasal tanınması” yani Türkiye Cumhuriyeti’ni Türk ve Kürt iki kurucu ortağın devleti haline getirilmesi şartına bağlanmakta.
Anadil hakları ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi. Yani Kürtçenin fiilen resmi dil olması ve yerel yönetimlerin özerk yapılar haline gelmesi hedeflenmekte.
DEM Parti’nin raporundaki “Demokratik Cumhuriyet” vurgusu ve Barış Yasası bir ara hedef. Partinin güçlü olduğu illerin Türkiye’den hemen ayrılması yerine, özerk veya federasyon yapısı içinde belli bir palazlanma devresinden sonraya ertelediğini gösteriyor.
****
Diğer partilerin (AKP, MHP, CHP, Yeni Yol) raporlarında, bazı ifade farkları olsa da Anayasa’nın değişmez maddeleri ile Türklük tanımı ve resmi dilin Türkçe olduğunu ifade eden maddelerinin değişmesine karşı oldukları görülüyor. Devletimizin tapu senedi Lozan Antlaşmasına sahip çıkıyorlar. Yasal düzenlemelerin silahların bırakılmasından (SDG/YPG dahil) sonra yapılabileceğini söylüyorlar.
Bu kadar ilkesel bazda farkın olduğu bir ortamda anlaşma zemini bulunması teorik olarak mümkün değil. DEM Parti ile Cumhur İttifakı arasındaki “tanım” ve “yöntem” farkları, sürecin hala bıçak sırtında ilerlediğini ve her an bir yol kazasına açık olduğunu gösteriyor.
Fakat süreç devam ediyor.
****************************************
Süreç Devam Eder mi?
DEM/PKK talepleri ile Meclis’te grubu bulunan diğer partilerin (AKP+MHP dâhil) görüşleri arasındaki bu fark ortada iken süreç nasıl devam edecek?
Süreci başlatan Bahçeli ve CB Erdoğan mı taviz verecek, DEM/PKK kanadı beklentilerini aşağıya mı çekecek?
Ben de DEM/PKK kanadının ABD/AB/İsrail ekseninden bazı sözler almış olduğunu ve şımartıldığını düşünenlerdenim.
Ancak Türk toplumunun bu talepleri kabul etmesinin mümkün olmayacağı, bu taleplere yaklaşan partileri seçimde cezalandıracağı anket sonuçlarından belli.
Bu durumda bu iş nereye evrilir? Birinci çözüm süreci gibi mi olur yoksa toplumsal fay hatları tetiklenerek sosyal çatışmalar mı yaşanır?
DEM Parti ve PKK kanadının taleplerinin çok yüksek (maksimalist) olması, müzakere taktiğinin ötesinde, öncelikle dış dinamiklere ve MHP/Devlet Bahçeli’nin sürece verdiği desteğe dayanıyor.
****
ABD/Suriye Faktörü: PKK/YPG kanadı, Suriye’de (Rojava) ABD koruması altında fiili bir özerk yapı/ordu kurmuş durumda. Örgüt, 2013’teki gibi “köşeye sıkışmış” hissetmiyor; aksine bölgesel denklemin (İsrail-Hamas-İran gerilimi) kendisine alan açtığını düşünüyor. Suriye’deki özerk yapı Türkiye’deki ayrılıkçı Kürtlere müthiş bir özgüven aşıladı.
ABD veya Batı ekseninden “Suriye’deki yapının kazanımlarının korunacağı” veya “Türkiye’nin buraya operasyon yapmasının engelleneceği” yönünde güvenceler alındığı yorumları var. Bunlar, örgütün Türkiye içindeki taleplerini (anayasal statü, Öcalan’a özgürlük vb.) yukarı çekmesine neden oluyor.
Buna karşılık Türkiye Cumhuriyeti devletinin masadaki tek şartı, “Silah bırak, teslim ol, Suriye’deki oluşumu Türkiye’ye tehdit olmaktan çıkar” idi.
Erdoğan ve Bahçeli DEM/PKK’nın taleplerinin toplumda karşılığı olmadığını ve bu taleplerin kabul edilemeyeceğini biliyor. O halde neden bu risk alındı?
İsrail ve bölgesel savaş tehdidi yönünden nasıl bir öngörüde bulundular bilmiyorum.
Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanı adaylığı için yapılacak Anayasa değişikliğinde, DEM’in desteği gerekebileceğini görüyorlar.
Ancak DEM’in taleplerinin seçimden önce karşılanması imkânsız olduğundan, seçimden sonrasına söz vererek bu aşamayı geçmeyi hesaplamış olabilirler.
****************************************
Süreç Nereye Evrilir?
En güçlü ihtimal şu: Cumhur İttifakı, DEM’in, yerel yönetimlerin yetkilerinin kısmen artırılması, kayyım politikasının esnetilmesi gibi bazı taleplerini karşılar. Bunun karşılığında PKK’nın Türkiye içindeki ve Kandil’deki silahlı varlığını sonlandırmasını isteyebilir.
Suriye konusu ise zamana bırakılır. ABD bu sorunu tıpkı Irak’taki gibi çözmek için Türkiye’yi baskı altında tutmaya devam eder.
İkinci bir ihtimal, süreç birincisi gibi sonuçsuz kalır. Ancak bu defa PKK’nın Türkiye içinde fiili özerk bölgeler yaratması mümkün olmaz. Bunun yerine toplumsal fay hatları tetiklenerek sosyal çatışmalara gitmesi için ortam yaratılabilir. Belki de birilerinin esas hedefi budur.
Eğer süreç, iki tarafın da tabanını radikalleştirecek şekilde yönetilir ve sonra aniden koparılırsa; duygusal kopuş derinleşir.
****
Bölgesel Dengeler
ABD derin devletinin (özellikle Pentagon ve CENTCOM kanadının), YPG’yi İran’ın Akdeniz’e ulaşan “Şii Hilali”ni kesmek ve İsrail’in güvenliği için bir tampon bölge olarak kurguladığı biliniyor.
ABD’nin bu maksatla ve bu kadar yatırım yaptığı bu yapıyı gözden çıkarma ihtimali zayıftır.
Yine de sınırlı bir ihtimal var: Trump, Kürt ulusu inşası gibi ideolojik projelere para harcamayı sevmeyen bir lider. Türkiye, ABD’ye YPG’den daha cazip bir “paket” sunarsa denklem değişebilir.
ABD kaynaklarını Ortadoğu’dan çekip Asya’ya kaydırmak istiyor. Bu senaryoda bölge SDG gibi bir vekile değil, güçlü bir devlet aktörüne (Türkiye’ye) emanet etmek isteyebilir.
Eğer Türkiye, İsrail ile ilişkilerini belli bir seviyede tutar ve komşu İran’a karşı ABD/İsrail’in yanında olursa (bu çok kötü bir tercih olur), Trump SDG/YPG/PKK’ya desteğini minimize edebilir.


