10.3 C
Kocaeli
Pazar, Aralık 7, 2025
Ana SayfaDin ve AhlâkDüşün Damlaları  (19)

Düşün Damlaları  (19)

     Bir askerin takımda, bölükte, taburda birer bağı, birer görevi olduğu gibi, herkesin sosyal hayatta zincirleme bağları ve vazifeleri vardır. Karma şekilde belirsiz olsa idi. Tanışma ve yardımlaşma olmazdı.

     Unsuriyetin / milliyetçiliğin uyanması, ya müspet / olumludur ki, aynı millet mensuplarının birbirlerine karşı duydukları merhamet, sevgi ve saygıya dayanır. Birbirleriyle tanışmaya ve yardımlaşmaya sebep olur.

     Veya milliyetçiliğin uyanması menfi / olumsuz milliyetçilik / ırkçılık şeklinde kendini gösterir ki, ırkçılık ve ırkla ilgili hırs olarak kendini gösterir. Ferdi, kendinden başkalarına karşı, antipati ve zıt duygu ve hisler içinde bırakır! İşte bu bakış tarzını İslâmiyet reddediyor.

x

     Rızık, Kudret / İlahî güç ve kuvvet nazarında hayat kadar önemlidir. Çünkü Kudret / İlahî güç çıkarıyor. Allah’ın takdir ve tayini olan Kader giydiriyor. İnayet / İlahî yardım insanı besliyor.

     Başı sonu olmayan sonsuz İlahî Kudret ve Kuvvet, yani Ezelî Kudret, dehşetli bir faaliyetle; kesif âlemi / yoğun madde âlemini / dünyayı; lâtif âleme / ince, şeffaf, kesif olmayan âleme kalbediyor / çeviriyor. Bir hâlden başka bir hâle döndürüyor, değiştiriyor. Kâinatın zerre ve atomlarına; hayattan hisseleri olması için, basit bir sebeple, bir bahaneyle, son derece önemli olan hayatı veriyor. Aynı ehemmiyet ve önemle, doğru orantılı olarak rızıklarını da hazırlıyor.

     Hayat; kayıtlı neticeye bağlanmış bir değerdir. Görünür durumdadır. Rızık ise henüz elde edilmemiş olup, muallakta yani askıdadır. Yavaş yavaş ortaya çıkarılmış veya çıkarılmak üzere etrafa yayılmış vaziyettedir. Bu ise çok düşündürücü bir husustur.

     Bir bakış tarzı olarak, şu da akla gelmektedir ki, “Açlıktan ölmek yoktur!”

     Çünkü bedende iç yağı ve etler arasında bulunan yağlar ve diğer surette biriktirilip saklanan gıdalar bitmeden evvel gerçekleşen ölümler gösteriyor ki, ölümler gıdasızlık ve rızıksızlıktan değil. Alışkanlık hâline gelen âdetin terkinden ileri gelen, dert ve hastalıklardan ötürüdür.

     Yoksa vücud, belki bir ay; hiç yemeden hayatta kalınmasını sağlayacak kadar, yedek gıdaya sahip bulunmaktadır.

     Demek, rızıksızlık değil, yeme âdetini terk etmekten meydana gelen maraz / hastalık; öldürüyor!

x  

     Küremiz, hayvana benziyor. Hayatın belirti ve işaretlerini gösteriyor. Acaba yumurta kadar küçülse, bir çeşit hayvan olmayacak mıdır? Veya bir mikrop dünya kadar büyüse, ona benzemeyecek mi? Hayatı varsa, ruhu da vardır.

     Âlem en büyük insan gibidir. İçerdiği kâinatta mükemmel bir düzen vardır. Son derece hassasiyet / ihtimam ve dikkatlilik isteyen hayat izleri taşımaktadır. Vücud / bedendeki uzuv ve organlar, cüz, parça ve kısımlar ve atomların açığa vurdukları dayanışma, birbirini çekme ve yardımlaşmalar; çok muntazam / tertipli, düzenli ve çok mükemmeldir.

     Acaba âlem, insan kadar küçülse; yıdızları, zerre ve atomları, cevher ve özleri fert hükmüne geçse, o da şuur sahibi bir hayvan / canlı olmayacak mıdır?

     Unutulmasın ki, kesretin / çokluğun başlangıcı vahdet / teklik. Nihayeti / sonu da vahdet / birlik ve tekliktir. Bu bir yaratılış kuralıdır.

     Çünkü, bir şeyden her şey. Her şeyden bir şey yapılıyor ve yaratılıyor.

x

     Ezelî Kudret sahibi Allah’ın tecelli eden feyzi vardır. Kâinat; O’nun yoktan var ettiği eşsiz, benzersiz bir eserdir. Kâinattaki, bütün zerre ve atomları, birer çekici güç sahibi kılmış.

     Ondan da, kâinatın içindekilerin birbirleriyle olan münasebetlerini sağlayan birliği, bağımsız oluşlarını gerektiren, genel çekim kanununu inşa ve icat etmiştir.

     Nitekim, zerrelerde, çekim güçlerinin meydana getirdiği, umumî / genel bir cazibe / çekicilik kanunu vardır.

Muhsin Bozkurt
Muhsin Bozkurt
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.

Seçtiklerimiz

spot_img