İyilik, beklentisiz yardım edebilme erdeminin adıdır. Beklenti, iyiliği kirletir, onun adı ticarettir. İyilikte hasbilik esastır, hesabilik riyakârlıktır.
İyilik, çok katmanlı ayna gibidir. Merkezde sen varsın, ancak katlanan her görüntüde yine senin silüetin mevcut. Bir kelebek, okyanusun doğusunda kanat çırpmış, batısındaki dalganın sebebi olmuş. Domino taşı gibi, yeter ki bir yerden başla, iyilik senin ilk hareketinin güzelliğini ebediyen yaşatacaktır. İnanmak gerek buna. İyiler birbirini yıkayan iki el gibidir. Ne mutlu ellerin sahiplerine.
Geçen haftaki yazımda “Mutlu Et, Mutlu Ol!” kampanyasından söz etmiştim. Murat Ülker’in liderliğindeki Yıldız Holding’den aradılar beni. Teşekkür ettiler yazımda kendilerine yer verdiğim için. Bir de hediye göndermişler, lütfetmişler, zahmet etmişler. Bir karta şunları yazmış Kurumsal İletişim Departmanı: “Çağdaş Kocaeli gazetesindeki köşenizde kaleme aldığınız yazınızı büyük bir keyifle okuduk. “Mutlu Et, Mutlu Ol” anlayışımızın kıymetini böylesine içten bil dille ele almanız bizi ziyadesiyle memnun etti. Samimi ifadeleriniz için teşekkür eder, kıymetli kaleminizin her daim yol gösterici olmasını dileriz. Sevgi ve saygılarımızla…”
İyilerin iyilerle, kötülerin kötülerle birlikte olması, Rabb’imin yasasıdır. Evlilikte, iş hayatında, sosyal hayatta bu yasa fıtrat gereği böyle işler. Fussilet suresi 34. ve 35. ayetlerde “İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel karşılıkla savmaya bak. O zaman göreceksin ki, aranızda düşmanlık bulunan kişi sanki candan, sımsıcak bir dost oluvermiştir. Bu güzel haslete ancak hakkıyla sabredenler erişebilir; buna ancak insani kemâl ve faziletten yana nasibi bol olanlar ulaşabilir!” uyarısını yapar Rabb’imiz.
“Her milletin yöneldiği bir kıblesi vardır. Siz hep hayırlı işler yapmada birbirinizle yarışın! Nerede olursanız olun, Allah hepinizi huzurunda bir araya getirecektir. Çünkü Allah’ın her şeye gücü yeter.” buyrulur Bakara suresi 148. ayette.
İyilik fıtridir, kişiyi rahatlatır, terapidir. Zor olan kötülüktür, kötülük kişiyi yorar, yıpratır, kişinin içini karartır. İki dünyasına da yazık etmiştir kötü kişiler. İyiliğin kaynağı, vicdandır. Allah, vicdanlarda tecelli etmiştir, denir. Vicdan medeniyeti inşa etmemiz gerekiyor.
Vicdan medeniyeti, vakıf medeniyetidir. Osmanlı bir vakıf medeniyetiydi. Yoksulları beslemek, barındırmak, evlendirmek; eğitim ve sağlık hizmetleri sunmak, dini kurumların, medreselerin bakım ve onarımlarını yapmak, zor durumda kalan esnafa destek sağlamak, denizcilerin ihtiyaçlarını karşılamak, yaralı kuşların ve diğer hayvanların tedavilerini yapmak, acizlere ve yoksullara her türlü maddi ve manevi destekte bulunmak vakıfların işiydi. Vakıflar mülk edinir ve yardım alırlardı. Vakıflar, toplumun ortak malıdır, vicdanın sesidir. Vicdan yasasının hüküm sürdüğü toplumlarda yoksulluktan veya ilgisizlikten kimse mağdur olmaz, zengin ile fakir arasında uçurum olmaz, sermaye düşmanlığı yaşanmaz.
Vakıflar, toplumun aynasıdır. “Bir şeyin kendini kendisi vasıtasıyla görmesi, ayna gibi başka bir şeyde görmesine benzemez.” der, İbnü’l Arabî. T.Burckhar “Ayna manevi tefekkürün en dolaysız simgesidir. Çünkü öznenin ve nesnenin birliğini temsil eder.” demiş. Özne kirlenince nesnenin kirlenmesi de kaçınılmaz oluyor. Günümüzde “vakıf üniversitesi” veya “vakıf eğitim kurumları” tanımlamasıyla tesis edilen kurumların vakıf geleneğine ters düşen kötü örnek ler olduğunu söylemek zorundayım.
Bir gün bir davete katıldım. Misafirlerden biri yanındaki kişiyi “damadım” diye tanıttı. Ev sahibi “Sen damadından daha gençmişsin.” diye kendince iltifat etti. Tabii ki kimse bu iltifata tebessüm etmedi. Kaş yapayım derken göz çıkarmak, buna denir.
Niyet, yöntem, usul çok önemli. Niyetler kirlenince vicdanlar, vicdanlar kirlenince müesseseler de kirleniyor. “Usul olmayınca vusul olmaz.” demiş atalarımız. “Vicdan”, bu işin çıkış noktasıdır. Vicdanı temiz, akl-ı selim, sağlam kaynaklardan varlık bilincine ermiş, dünyanın sahibi değil misafiri olduğumuz düşüncesine inanmış insanlar, vakıf medeniyeti inşa etmek için yola çıkmalı, var olan vakıfları desteklemeli, hatalarını düzeltmelidir.
Karanlık dünya ancak vicdan sahiplerinin yüksek enerjisiyle aydınlanabilir. “Erbâb-ı kemâlî çekemez nâkıs olanlar / Rencîde olur dîde-i huffâş ziyâdan” (İyi insanları çekemez noksan olanlar / Rahatsız olur ışığı gören yarasa gibi..) demiş Ziya Paşa.
“Vicdan Medeniyeti Harekâtı”, nasıl? Zor, ama elzem.


