İnsanlar, olup bitenlere gereği şekilde, tam bir isabetle mânâ vermekte, geçmişi geleceği bilmek ve yorumlamakta acz içindedirler. Ne çok maziye / geçmişe nüfûz edip sızabilirler, ne de geleceğe kanat açabilirler. İşte Kur’ân-ı Kerîm, insanların mânâ / anlam vermekte acze düştükleri şeyleri açıklamaktadır.
x
Tarla kiminse; içinde olanlar, içinde bitenler, onda yapıanlar ve bütün bunların sonuçları onundur. Ondan elde edilecek gayeler de onundur, emeller de. Fakat bazen emel ve mecralar, akışları dışında cereyan eder / akar. Bundan da, ilgili kişiler sorumludur.
x
Rabbimizi bize tarif eden delil ve bürhanlar sayısızdır. Fakat büyük küllî / kapsamlı bürhan ve hüccet / deliller üçdür.
Birisi: Büyük bir kitap hükmünde olan Kâinat.
İkincisi: Kâinat kitabının en büyük âyeti / alâmeti, delili ve Nübüvvet / Peygamberlik hatemi / mührü ve gizli hazinelerin miftahı / anahtarı olan Hz. Muhammed.
Üçüncüsü: Âlem kitabının müfessiri / tefsircisi, açıklayıcısı ve Allah’ın Âdem oğullarına karşı bir hücceti olan Kurân-ı Hakîm.
x
İnsan; hilkat / yaratılış ağacının meyvası, sebeplerin en kudretlisi ve en geniş seçme kabiliyeti olanıdır. Böyle olduğu halde, terzilik san’at ve marifetinin bütün kabiliyetlerini, ustalıklarını toplayıp; dikenli eğri büğrü bir ağacın umum âzâlarına uygun bir gömlek dikmek istese, elbette yine âciz kalıp yapamıyacaktır.
x
Yeis / ümitsizlik, her türlü gelişmenin önündeki en büyük engel. Nitekim, “Bir kişi Cennet’e girecek.” deseler, “O kişi ben olabilirim.” diye insanın gayret etmesi lâzım. “Bir kişi Cehennem’e atılacak.” deseler, o kişi olmamak için de, yine büyük bir korunma faaliyeti göstermesi gerek.
x
Binanın yapımında çalışanlar, binayı sahiplenemedikleri gibi, hiçbir malzeme de binayı “Ben yaptım.” diyemez.
x
Vücûdunu, mûcidine / seni Yaratanına feda et.
x
Göz nimetinin herkeste olması, göze olan ihtiyacımızı ortadan kaldırmaz.
x
Güzel gören, güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.
x
Hüsn-ü zanna memuruz. Bir kimse veya bir olayın iyiliği hakkında, vicdanen iyi kanaat beslemekle mükellef ve yükümlüyüz.
x
Nasıl gördüğümüzü bimememiz; görmemize engel değil.
x
San’atla yaratan, hikmet sahibi Allah, insanı öyle bir keyfiyette yaratmıştır ki, eğer insan kendini etraflıca düşünse; o zaman misli ve benzeri olmayan; hem zıdları ve kendisiyle kıyas edilecek bir şeyin bulunmadığı, sonsuz ve sınırsız İlahî sıfatları tasdik edip onaylaması, ona daha kolay gelir.
x
Göz, kalb ve ruhun gördüğünü göremez. Özellikle maneviyattan uzaklığı ve özellikle gaflet ile, kalbin ölümü de söz konusuysa.
Çünkü, her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise, maneviyatta kördür.