14.4 C
Kocaeli
Pazartesi, Eylül 29, 2025
Ana SayfaGüncelKüstah ABD- Suskun Türkiye

Küstah ABD- Suskun Türkiye

ABD Başkanı Donald Trump ile Erdoğan buluşmasında “neler verdik ve ne aldık?” sorusunun bütün cevaplarını henüz bilmiyoruz. Çünkü buluşma sonunda liderler birlikte bir basın toplantısı yapmadı. Sızdırılan bazı bilgiler ve görüntülerden ortaya çıkan ilk tabloya göre; Trump ne istediyse aldı. Erdoğan’ın “Trump meşruiyeti” dışında ne aldığını, Türkiye’nin neler kazandığını bilmiyoruz.

Türkiye’nin 225 adet Boeing uçağı siparişi verdiği kesinleşti 50 milyar dolar tutarında LNG (Sıvılaştırılmış Doğal Gaz) alım sözleşmesi imzalandı. Eskişehir’deki Nadir Toprak Elementlerinin çıkarılması ve işletilmesi ile Nükleer İşbirliği konularındaki anlaşmaların içeriği meçhul. Türkiye’nin bir iç meselesi olan Heybeliada Ruhban Okulunun, Oval Ofis’te konuşulduğu ve 2026-2027 döneminde açılacağı sözü verildiği söyleniyor.

Buna karşılık F35/ F16 alımlarımız konusu belirsiz. PKK/ PYD konusunda hiç açıklama yok. Erdoğan ve Türk heyetinin Gazze, Filistin ve soykırım konularında bir talepleri olduğunu duymadık. Trump bile “Erdoğan’ın Gazze konusunda ne düşündüğünü bilmiyorum” diyerek durumu özetledi.

****

Onurumuzu Kıran Tavırlar: ABD Başkanı Trump ve Büyükelçi Barrack’ın bazı sözleri ile Türkiye Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanlığının suskun ve edilgen tavrı onur kırıcıdır.

ABD Büyükelçisi Barrack daha önce “Türkiye’ye üniter milli devlet modeli değil Osmanlı modeli yakışır” demiş, Lozan’ı hedef almıştı. Buna T.C. adına hiç tepki verilmedi.  

Bu defa, iki ülkenin liderinin buluşmasının öncesinde, Trump’ın kendisine “Erdoğan’a F16, F35 falan önemli değil, O’nun istediği meşruiyeti vereceğiz” dediğini açıkladı. Böylece bir büyükelçi olarak haddini aşan sözlerinin üstüne tüy dikti. Bu söz halen Erdoğan’ın meşru görülmediğini ancak O’nun meşruiyetinin sorgulanmasına sebep olan hukuka aykırılıklara göz yumulacağı şeklinde yorumlanıyor.

Trump ise bir yandan ölçüsüz şekilde Erdoğan’ı övüyor gibi gözükürken bir taraftan da çirkin ifadelerle Erdoğan’ı aşağıladı:

“Erdoğan ben ne istersem yapar, 35 sene mahkûmiyet alan Rahip Brunson’ı istedim hemen gönderdi.” Bu söz Türkiye’de yargının bağımsız olmadığını iddia etmek değil midir?

 “Rusya’dan petrol ve doğal gaz alma desem almaz.” Ülkemizin Cumhurbaşkanına “Türkiye’nin çıkarına değil, Trump’ın talimatına göre karar verir” anlamına gelen bu sözden rencide olmamak mümkün mü?

“Hileli seçimleri en iyi Erdoğan bilir.” Bu söz Cumhurbaşkanımızı doğrudan zan altında bırakmaz mı?

“Önce Erdoğan bizim için bir şeyler yapacak biz de O’nun istediklerine bakacağız.” Bu söz Erdoğan’ın ABD yararı için ne söz verdiğini sorgulattığı gibi, ABD’nin istediklerini almadan hiçbir şey vermeyeceğinin de ifadesi değil mi?

Tüm bu onur kırıcı sözlere karşı Erdoğan’dan tek bir itiraz gelmedi. Aksine “Heybeliada Okulu ile ilgili üzerimize ne düşerse biz onu yapmaya hazırız” demesi oldu. Oysa Heybeliada Okulu konusu Türkiye’nin iç işidir. Patrikhane Lozan Antlaşması’na göre sadece Türkiye’deki Ortodoks vatandaşlarımızın dini ihtiyaçlarına hizmet etmesi gereken bir kurumdur. ABD Başkanı ile bu konunun müzakere edilmesi bağımsızlığımıza müdahale değil midir?

Ama siz Trump’ın Erdoğan’a sandalye çekmesi ve “Erdoğan çok akıllı adamdır” sözlerinden teselli bulanlardansanız, sorun yok, mutlu mesut yaşamaya devam edebilirsiniz.

**********************************

Atatürk’ten Devlet Adamlığı Dersleri

Atatürk’ün beni en çok heyecanlandıran yönlerinden biri Milletimizin ve devletimizin onurunu ayakta tutma ve yüceltme iradesi ve becerisidir. Sadece üç örnek vereceğim.

  • Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne Katılması: Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne (daha sonra Birleşmiş Milletler adını aldı) katılımı konusundaki Atatürk’ün tavrını hatırlayınız. Doğrudan başvuru yerine “Başvurmayı düşünmüyoruz, fakat davet ederlerse kabul edebiliriz” dedi.

Sonuçta Milletler Cemiyeti, ilk kez Türkiye için istisna yaparak, Türkiye’yi oybirliğiyle davet etti. Türkiye, bu daveti kabul ederek 1932’de Cemiyet’e katıldı.

Bu, onurlu ve eşit şartlara dayalı bir diplomasinin zaferiydi.

  • Atatürk- Stalin Gerginliği: 1930’lu yıllarda Sovyet lideri Stalin, bir açıklamasında Boğazlar ve Ardahan’ı ele geçirme arzularından vazgeçmeyeceklerini belirtir. Bu açıklama, Türkiye’de büyük rahatsızlık yaratır.

Atatürk, bu açıklamayı öğrendikten sonra gece yarısı protokolü hiçe sayarak -birkaç kişiyle birlikte- Sovyet elçiliğine gider. Sovyet Elçisi Karahan’a “Elçiliğin telsizinden Stalin’i bulduracaksın. Başkanın sözünü geri alacak, almazsa ben yapacağımı bilirim” der. Atatürk’ün mesajı Stalin’e iletilir.

Sonuç: “Stalin sürç-i lisan etmiştir. Boğazlar ile Ardahan’ı almak gibi bir arzusu kesinlikle yoktur” açıklamasıyla, Stalin sözlerini geri aldı.

Bu olay, Atatürk’ün milli egemenlik konusundaki hassasiyetini, diplomatik cesaretini, liderlik karizmasını ve savaşsız caydırıcılık stratejisini gösteren eşsiz bir örnek olarak gösterilir. Stalin’in Atatürk’e karşı temkinli tavrı, bu olaydan sonra daha da belirginleşmiştir.

  • İngiliz Amiral’e Cevap: Salih Bozok’un anılarında yer alan bu olay, 9 Eylül 1922’de İzmir’in Yunan işgalinden kurtarılmasının hemen ardından yaşanır. Atatürk, İzmir’e gelişinin ilk gecesinde İngiliz donanmasına mensup bir amiral ile tarihi bir görüşme gerçekleştirir.

İngiliz amiral, yanında birkaç subayla birlikte köşke gelir. Girişteki tavrı oldukça serttir. Sanki hâlâ bölgenin hâkimi gibi davranır. Boğazlar, İstanbul, Anadolu’daki Rumlar ve Ermeniler hakkında İngiltere’nin beklentilerini aktarır.

Atatürk “Biz, kendi topraklarımızda egemeniz. Boğazlar da İstanbul da Türk toprağıdır. Bahsettiğiniz vatandaşlarımızın hukuku da bizi ilgilendirir.”

 “Türkiye, savaşarak kazandığı haklardan geri adım atmaz. Biz barış istiyoruz, ama barış eşitler arasında olur. Eğer İngiltere barış istiyorsa, Türkiye ile eşit şartlarda konuşmalıdır” cevabını vererek Amirali gönderir.

Bu örnekler, eşitlik ve onur temelinde diplomasinin ne demek olduğunu göstermektedir.

Bugün yaşadığımız tablo ile Atatürk dönemi arasındaki fark, sadece kişisel üslup değil; devlet adamlığı anlayışıdır. Türkiye’nin ihtiyacı; suskun, edilgen bir diplomasi değil; eşit, onurlu ve milli çıkarlarımızı savunan bir dış politikadır.

Ruhittin sönmez
Ruhittin sönmez
Ruhittin Sönmez 1956 Bucak/ Burdur doğumludur. 1980’den itibaren Kocaeli’de yaşamaktadır. EĞİTİM: İlkokul, orta okul ve lise eğitimlerini Bucak’ta yaptı. 1973’te İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliğinden ve 1995 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu. İŞ HAYATI: 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuvar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001’de 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 03.03.2010’den itibaren Serbest Avukat 2018’den itibaren Arabulucu Sosyal Faaliyetler: Yaklaşık 16 yıl Türk Sanat Müziği korolarında korist olarak çalıştı. (İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubu) 250 Mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi ve 7 yıl Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yaptı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Ocak 2023’ten itibaren aynı programı noktaTV’de devam ettirmektedir. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada 2 gün köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.

Seçtiklerimiz

spot_img