18.8 C
Kocaeli
Cumartesi, Eylül 20, 2025

Haşir

     Kur’ân’ın hemen üçten birisi haşirdir. Kıyametten sonra hesap kitap için diriltilmekten bahseder. Pek çok kısa sûrelerin başlarında, gâyet kuvvetli âyetler haşre dâirdir. “Gök yarıldığı zaman!” mealinde, otuz – kırk sûrenin başlarında bütün kat’iyetiyle, haşir gerçeği; kâinatın en önemli ve mantıken kabulü gereken bir hakikat olarak gösterilmekte. Ayrıca, diğer âyetlerde dahi, o gerçeğin çeşit çeşit delilleri beyan edilip, insan ikna edilmektedir.

Seyyar Yıldızlar

     Seyyare ve gezegenleri ve arzımızı / yeryüzünü; kâinat fezasında birer gemi, birer uçak sûretinde, tam bir nizam içinde döndüren ve seyir ve seyahat ettiren Zât’ın Rablığındaki haşmetini, idaresindeki azametini gör. Tüm kâinata hâkim göz kamaştırıcı ilâhlığının, güneş gibi parlaklığıyla kendini nasıl nazara verdiğine bir bak! Şu saltanatın haşmet ve görkeminin farkına var! Gemi,  tayyare ve  uçak hükmünde, öyleleri var ki, bin defa dünya kadar bir cesamet ve büyüklükte olup, bir sâniyede sekiz saatlik bir mesafe alacak sür’ate sahiptirler. İşte böyle bir Sultan’a ubudiyet / kulluk etmenin, O’na imanla bağlanmanın, dünyada O’na misafir olmanın, ne kadar yüksek bir saadet ve mutluluk bahşedeceğini ve ne derece büyük bir şeref kazandıracağını bir düşün.  

Sebepler

     Bütün sebepleri, icat kabiliyetinden ve yaratabilir olmaktan azletmek gerekir. Çünkü: hayvanlarımıza rızkı yetiştirmek için su semadan geliyor. O suda, bize ve hayvanlarımıza acıyıp şefkat edip rızık yetiştirmek kabiliyeti olmadığından; su gelmiyor, gönderiliyor. Hem toprak; nebat ve bitkileriyle açılıp; rızkımız oradan geliyor. Hissiz, şuursuz toprak; bizim rızkımızı düşünüp şefkat etmek kabiliyetinden pek uzaktır. Bu yüzden toprak, kendi kendine açılmıyor. Birisi o kapıyı açıyor. Nimetleri ellerimize veriyor. Hem otlar, ağaçlar bizim rızkımızı düşünüp merhametlerinden ötürü bize meyveleri, hubûbâtı yetiştiriyor olmaları, gerçek değildir. Onlar bir sonsuz hikmet ve merhamet sahibi olan Allah’ın perde arkasından uzattığı ipler ve şeritlerdir ki, nimetlerini onlara takmış, hayat sahiplerine ve canlılara uzatıyor.

Dağlar

     Nasıl ki gemileri sarsıntılardan korumak ve dengelerini muhafaza için, onların direkleri vardır.  Dağlar da zemin sefinesine / gemisine bu mânâda hazîneli direkler sayılır. Nitekim beyanı mucize olan, benzerini yapmak isteyenleri acze düşüren Kur’ân; çok âyetlerle bunu dile getiriyor. Meselâ, dağların içinde canlılara lâzım olan her çeşit menba’lar, sular, mâdenler, maddeler, ilaçlar o kadar hikmetli ve tedbirli bir şekilde cömertce, ihtiyatlı bir şekilde depolanmış, hazırlanmış ve istif edilmişlerdir ki, açıkça; kudreti ve hikmeti nihayetsiz / sonsuz bir Zât’ın yâni Yüce Allah’ın hazîne,  anbar ve hizmetcileri olduklarını açıkça ilân ediyorlar.

Allah’ı  Sevmek

     İman ve Allah’ı sevmenin netîcesi: Kalp gözleri açık ve ilmî inceliklere vâkıf olan Allah dostlarının ittifakıyla; dünyanın bin sene mes’ûd hayatı, bir saatine değmeyen Cennet hayâtı ve Cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat seyredilmesine değmeyen bir kudsî, kusursuz cemal ve kemal sahibi olan Allah’ın görülmesidir ki, Hadis ve Kur’an’ın kesin ifadeleriyle sâbittir.

Üstad

Üstadımız Kur’ân, kitabımız hayât, hitap kendimize olmalıdır vesselâm.

Muhsin Bozkurt
Muhsin Bozkurt
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.

Seçtiklerimiz

spot_img