“Mahallenin namusu”, tarihî şehir hayatımızın önemli bir değeriydi. Acaba neden? İnsanların, komşularının davranışlarına bu hassasiyeti neden? Kendilerini ilgilendirmeyen davranışlarına? Çünkü şuurlu veya şuursuz şunu biliyorlardı: Namussuz mahalle, namussuz gençler yetiştirir. Sonra o gençler namussuz yetişkinler olur ve namussuzluk bir sarmal hâlinde yükselir. Bütün mahalle namussuzluk bataklığına gömülür.
Biz böyle bir sarmalın içinde miyiz?
Durduk yerde hüküm vermeyelim. Fakat son haftaların rüşvet, özellikle en olmayacak yerde, yargıda rüşvet haberlerini düşünün. Çıkara dayanan partiler arası geçişler… Zaten bu yazıyı yazmamı tetikleyen de bu yeni rüşvet ve yolsuzluk dalgası. Acaba rastlantıya bağlı bir şey mi? Öyle ya, “sarmal” denebilmesi için bir süreklilik gerekir.
İyiye mi kötüye mi?
Bu sorunun cevabını da Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün (Transparency International) ölçümlerinde arayabiliriz. Örgüt, 2024 sonuçlarını açıkladı. (https://seffaflik.org/cpi2024/ ) Türkiye’nin son bir yılda yeri değişmemiş. 100 üzerinden 34 puanla dünyada 180 ülke arasında 107’nci sıradayız. Yükseklerde gezdiğimiz ender sıralamalardan biri. Puan arttıkça yolsuzluk azalıyor. Buna karşılık sırayı gösteren sayı büyüdükçe yolsuzluk algısı artıyor. En üstlerde 90 puanllı Danimarka 1’nci sırada. Yedi yıldır oradaymış. Ardından 2. sırada 88 puanla Finlandiya, 84 puanla Singapur 3. sırada yer alıyor. İlk onu tamamlayalım: 4-Yeni Zelanda (83), 5- Lüksemburg, 6- Norveç ve 7-İsviçre (hepsi 81); 8- İsveç (80), 9- Hollanda (78). 10’ncu sırada 77 puanlı ile üç ülke var; Avusturalya, İzlanda ve İrlanda.
Puanda altlarda, yolsuzluk liginde üstlerde bulunuyoruz. Peki, iyiye mi kötüye mi gidiyoruz? Türkiye 2016’dan beri 16 puan kaybetmiş. Bizim civarımızdaki sıralama da şöyle: Malavi, Nepal, Nijer, Tayland, Türkiye, Belarus, Bosna Hersek, Laos… Türkiye Yüzyılı’na iyi bir giriş. Ne dersiniz?
Mahallenin namusu kavramına geri dönelim. Yalnız mahallede değil her yerde ahlâksızlıklar gizlenir. Yapan toplumun müeyyidesinden korkar; tamam. Ama toplum da kendini ahlaksızlıkları gizlemek zorunda hisseder. Acaba neden? Çünkü bir kişinin ahlâksızlığı herkesi zehirleyeceğinden korkulur. Özellikle gençleri ama yetişkinleri de yaşlıları da.
Ahlâksızlık ahlâksızlığı tetikler
Bugün bizim başımıza gelen tam da budur. Ahlâksızlık ortaya çıktıkça insanlar, “A ne ayıp. Ben yapmayayım bari.” demiyor. Tam aksine, “Demek ki işin raconu bu. Bakalım ben de nereden çarparım.” diye bakmaya başlıyor. Bunu kültür psikoloğu Prof. Michael Morris’in Tribal kitabından bahsederken yazmıştım. Morris’in üç içgüdüsünden biri, akranlara uyum içgüdüsü.
Bu ahlâksızlık sarmalından ötürü dünyada yolsuzluk haritaları çizilebiliyor. Yolsuzluk ülkeleri ve yolsuzluk bölgeleri tanımlanıyor. Şeffaflık Örgütü’nün yukarıda verdiğim bağlantısında bu haritaları görebilirsiniz.
Adı lazım değil, eski bir hikayedir, bu ülkelerden birinde- şimdi baktım bizden şu anda 4 puan daha iyi durumda- bir gazete, bir alanda namuslu memur yarışması açıyor. Adaylar bildirildikçe isimleri yayımlanıyor; yayımlanan isimlere itirazlara da imkân tanıyor. Namuslu diye sunulan her isme o kadar teyitli, ispatlı itiraz geliyor ki gazete sonunda yarışmayı ve ödülü iptal ediyor.
Bütün bunlar neyi gösteriyor? Namussuzluk; rüşvet ve yolsuzluk, salgın hastalık gibi. Bir kişiyle, üç-beş kişiyle sınırlı değil. Salgın gibi yayılıyor. Beklenti hâline, norm hâline geliyor. İfşa edildikçe artıyor. Hani “Açıklayalım da insanlar irkilsin, önlesin, önleyemezse de bari kendi yapmasın” düşüncesinin tam tersi doğru. Açıklandıkça artıyor, sonra bütün suçluların savunması, “Ama herkes yapıyor!”, kendi kendini gerçekleştiren bir kehanet hâline geliyor.
İçerde de yolsuz dışarda da
Yine Micael Morris’ten aldığım bir çalışmayla bitireyim.
İktisatçı Ray Fishman, yolsuzluğum kültür köklerini araştırmanın bir yolunu buldu. Birleşmiş Milletler personelinin hatalı park cezalarının istatistiğine baktı.
Diplomatların trafik cezaları bir diplomasi folkloru klasiğidir. Diplomatların- adı üstünde- diplomatik dokunulmazlığı vardır. Trafik polisi görevini yapar ve mesela hatalı park eden diplomatların araba plakalarına ceza keser. Fakat bu cezalar tahsil edilemez. Dokunulmazlıktan.
Fishman araştırmasını Birleşmiş Milletler personeli üzerinde yapıyor. Böylece dünyadaki hemen bütün ülkelerin diplomatlarını karşılaştırma imkânı buluyor. Elinde, park cezası alan diplomatların ülkelere göre dağılımı var. Bir veri daha var. Her ülkenin yolsuzluk endeksi. Bu ikisi arasında ilgileşim var mı? Hem de çok kuvvetli. Yolsuzlukta başı çeken ülkelerin diplomatları trafik ihlallerinde de başı çekiyor. Morris eski bir Marlboro reklamından ilham almış. Marlboro’nun alameti farikası dağda bayırda sigara için bir kovboydu ve slogan şöyleydi: Marlborough’yu kırdan çıkarabilirsiniz ama kırı Marlborough’dan çıkaramazsınız. Uyarlamış: Yolsuzu ülkesinden çıkarabilirsiniz ama ondan yolsuzluğu çıkaramazsınız.
Yolsuzluk kültür hâline geliyor. Bu yüzden salgın gibi. Yayıldıkça yayılıyor. Fakat bu yüzden de sonlandırılması mümkün. Kültür, zor da olsa, değişebilir.
Baktım, Tribal’in Türkçesi hâlâ yayımlanmamış.