Liderin, kendi iradesini rehin almaya çalışan güçlere karşı direnebilir olmaması, yönettiği ülkenin (veya partinin/ şirketin/ kurumun) rehin alınması demektir.
Rehin alınmaya karşı direnme gücü öncelikle doğrudan liderin karakteri ile alakalıdır. Yani lider zaafları, hataları, ihtiras ve korkuları sebebiyle, bir şekilde iradesini ve karar verme özgürlüğünü birilerinin rehin almasına izin verebilir.
Şimdi daha kritik soruya cevap arayalım: Bir lideri rehin olmaktan kurtaran şey, sadece kişisel karakteri midir, yoksa güçlü kurumlar ve herkese uygulanan kurallar mıdır?
Hiç kuşkusuz, kriz anında liderin kişisel duruşu ilk savunma hattıdır. Ahlaki zaafları olmayan, şantajdan korkmayan, kriz anında paniklemeyen lider daha dirençlidir. Ancak bir ülkenin lideri ne kadar güçlü olursa olsun, tek başına şantajlara ve baskılara karşı sürekli direnemez. Onu ayakta tutacak olan hem kişisel karakteri hem de kurumların kalkanıdır.
Çünkü her insanın zaafları vardır, herkeste suç işleme eğilimi olabilir. Ancak çoğu zaman cezalandırılabileceği korkusu veya toplumdan dışlanabileceği endişesi suç işleme düşüncesinden uzaklaştırır.
Bir lideri de hatalardan alıkoyan şey sadece onun vicdanı değildir. Vicdan bazen uyur, bazen çıkarların sesine yenilir. Liderler de insandır, hata yapabilir, günah işleyebilir, çıkarlarını ülkesinin önüne koyabilirler. Tarih ve bugünün siyaset sahnesi de bunun örnekleriyle dolu. O yüzden, “Benim liderim asla hata yapmaz” romantizmi, demokrasiler için en büyük tehlikedir.
Liderin şahsi zaaflarının bedelini bütün bir toplum ödüyorsa, mesele sadece kişilik meselesi değildir. Asıl mesele, bu zaafları dizginleyecek denge ve denetim mekanizmalarının olup olmamasıdır.
Lider rehin alınırsa bütün ülke rehin alınır. Ama güçlü kurumlar ve özgür kamuoyu varsa, lider hata yap(a)maz ve rehin alınmaya direnebilir. Asıl beka meselesi budur: Kişilere değil, kurumlara güvenen bir düzen kurmak.
********************************
Kırık Cam Teorisi
ABD’li bir suç psikoloğunun yaptığı deneylere dayan meşhur bir teori vardır: “Kırık Cam Teorisi.” Bir mahallede bir pencere kırılır ve uzun süre onarılmazsa, kısa sürede başka camlar da kırılır. Çünkü insanlar, “Burada kurallar işlemiyor” kanaatine kapılır. Bir kaldırımda birkaç çöp varsa insanlar oraya ellerindeki çöplerini çekinmeden atarlar.
Küçük ihlaller engellenmezse ve cezalandırılmazsa, büyük suçlar da sıradanlaşır.
Bu teori New York metrosunda bizzat uygulanmıştı. 1980’lerde suç oranları tavan yapmışken, metroya turnikeden kaçak girenlerden, vagonlara duvar yazısı (grafiti) yazan gençlere kadar küçük ihlaller sıkı şekilde cezalandırıldı. Sonuçta sadece metroda değil, tüm şehirde suç oranları dramatik biçimde düştü. Çünkü küçük kusurlara göz yumulmadığında, büyük suçların da önü kesilmiş oldu.
Aynı şey liderler için de geçerlidir. Bir lider, “küçük çıkar” diye düşündüğü şeyler için, bazı ufak yasadışılıklarına tolerans gördüğünde, daha büyük yanlışlara yelken açabiliyor. Önce bir ihalede kayırma, sonra makamını servet için kullanma, en sonunda ülkenin çıkarlarını kişisel ikbaline feda etme…
İşte tam bu noktada devreye denge ve denetim sistemleri girmeli. Yargı bağımsızsa, medya özgürse, muhalefet güçlüyse, liderin en küçük hatası bile kamuoyuna yansır. Bu da onun daha büyük hatalara sürüklenmesini engeller.
Yani lideri “rehin almak” isteyen güçlerin, toplumun gözü kulağı olan kurumlar sayesinde, etkileri sınırlı kalır.
Önceki yazıma bir okuyucum “Bugün Ortadoğu ülkelerin liderlerinin hepsi rehin alınmış durumdadır” diye yorum yapmış. Doğrudur, çünkü tek adam rejimlerinde liderin gücünü dengeleyip denetleyecek kurumsal ve yasal yapılar yoktur.
********************************
Denge ve Denetimin Önemi
Güçlü muhalefet ve özgür medya, iktidarın istemediği ama aslında ihtiyacı olan şeydir. Aslında bunlar, sadece halk için değil, iktidardaki lider için de bir şanstır. Çünkü hata yapmasını engeller.
Bir liderin arkasında “yağcı ve yalaka” korosu varsa, o liderin zaafları büyür. Karar alma iradesi hem içerde hem dışarda kolayca rehin alınır. Ama karşısında güçlü bir muhalefet, özgür basın ve hesap soran bir kamuoyu, bağımsız bir yargı varsa liderin en küçük hatası bile büyümeden frenlenir.
Kırık Cam Teorisinin bize öğrettiği budur. Bazı ülkelerde devlet adamlarının kamu parasıyla aldığı bir çikolatanın istifaya yol açması veya bedava bir maç biletinin rüşvet kabul edilmesi ve istifaya sebep olması bundandır.
Böylesi bir kamuoyu baskısı aslında lideri de korur. Çünkü onun kendi iradesini dış güçlere rehin bırakmasını engeller. Halkın baskısı, yabancıların şantajından daha iyidir.
****
Demek ki mesele “asla hata yapmayan lider” bulmak değildir. Böyle bir insan muhtemelen yoktur. Önemli olan, hata yapma ihtimali olan liderleri denetleyecek, onları yanlışlardan alıkoyacak kurumları güçlendirmektir.
O yüzden lidere kayıtsız şartsız güvenmek doğru değildir. Asıl mesele liderin de hesap vereceği bir düzen kurmaktır. Kuvvetler Ayrılığı Sistemi, güçlü kurumlar, özgür medya ve güçlü muhalefet sadece halkın değil, bizzat liderin de sigortasıdır.
****
Mevcut iktidarın ilk yıllarında iç ve dış politikada daha az hata yapılmasının sebeplerinden biri buydu. O dönem hem muhalefet daha etkiliydi hem de medya daha çok sorguluyordu. Yargı daha bağımsız ve tarafsızdı. İktidarın çekindiği kurumlar vardı, AB süreci vardı. Dengeler daha çok gözetiliyordu.
Sonra tek adam güçlendikçe fren mekanizmaları zayıfladı. Eleştiri azaldı, alkış çoğaldı. Muhalefet, medya, yargı ve diğer kurumlar zayıfladıkça da iktidar kanadında hatalar ve kural tanımazlık arttı. Rehin alınma riskimiz de arttı.
Çünkü John Acton’un 1887’de söylediği “Güç bozar, mutlak güç bozar” sözü doğruydu.