İmtihan

12

     Bu dünya bir tecrübe ve bir imtihan meydanıdır. Teklif ve cihat yeridir. İmtihan / sınav ve teklif ise, hakikat ve gerçeklerin gizli kalmasını gerektirir. Ta ki, müsâbaka, yarışma ve mücahede / ceht ile Hz. Ebu Bekir’ler en yüce makamlara çıksın. Ebu Cehil’ler en aşağılara düşsünler. Eğer mâsum ve günahsızlar böyle musîbetlerde sağlam kalsa idiler, Ebu Cehil’ler aynen Hz. Ebu Bekir’ler gibi teslim olup, mücahede ile mânevî yükselme kapısı kapanacaktı ve imtihan sırrı bozulacaktı.

Kalemi  Terk Ediş…

     Arap edip, edebiyatçı ve güzel söz söyleyenlerinin, Hz. Muhammed’in dâvâsını kalem ile iptal etmeye, tarif edilemeyecek derecede ihtiyaçları vardı. Ve o Hazret’e karşı olan kin ve düşmanlıkları ve inatlarıyla beraber, en kolay, en yakın ve en selâmetli olan kalemle ve yazı ile karşılık vermeyi terk ettiler. En uzun, en zor, en tehlikeli ve en şüpheli olan kılıç ve savaş ile mukabele / karşı koymaya mecbûren başvurdular.

     İşte kesin olarak bundan anlaşılıyor ki, Kur’an’ın benzerini yapmaktan âciz kalmışlardır. Çünkü onlar her iki yolun arasındaki farkı bilmeyenlerden değildiler. Birinci yol; dâvâlarını iptal için daha uygun iken, onu terk ettiler! Hem mallarını, hem canlarını tehlikeye atarak -akılsızca- başka bir yola saptılar! Halbuki Müslüman olduktan sonra, siyaset âlemini / dünyanın idaresini ellerine alanlara akılsız denilemez. Demek ki, birinci yolu tercih etmekten kendilerini âciz görmüşler. Onun için, kalem yerine kılıca sarılmışlardır.

Âlem  Sınav  Yeridir

     Mâdem ki bu âlem, insanlığın imtihan / sınav meydanıdır. Müsâbaka / yarışma yeridir. İyilikle fenalığın birbirinden ayrılamayacak derecede muhtelif ve karışık olmaları lâzımdır ki, insanların dereceleri ortaya çıksın. İmtihan ve tecrübe zamanları bittikten sonra, fena insanlar: “Ey mücrimler, ey suçlular! Bir tarafa çekiliniz!” diye olan tüyler ürpertici, yıldırım gibi şiddetli İlâhî emre mâruz kalacakları gibi; iyi insanlar da “Daimî kalmak üzere Cennete giriniz!” diyen Cenab-ı Hakk’ın nimet vericiliğine, lütuf ve şefaat ediciliğine yakışır bir tarzdaki emirlerine mazhar olacaklardır.

     İnsanlar böyle iki kısma ayrıldıktan sonra, kâinat tasfiye ameliyâtına uğrayacak / temizlenecek. Kötülüğü, şerri, zararı doğuran maddelerin bir tarafa çekilmesiyle Cehennemin techîzâtı / cihazları tamamlanacak; iyiliği, hayrı, menfaatı / yararı doğuran maddelerin de bir tarafa çekilmesiyle Cennetin techîzâtı ikmal edilecek / tamamlanacaktır.

İslâm’ın  Emirleri

     İslâm’ın emirlerine karşı itaat ve isyan olduğu gibi, yaratılış kanunlarına dair emirlere karşı da itaat ve isyan vardır. Birincisinde mükafat ve cezanın çoğu âhirette. İkincisinde daha çok dünyada olur. Meselâ, sabrın mükâfatı zaferdir. Tenbelliğin cezası fakirliktir. Çalışmanın karşılığı servettir. Sebat ve yılmamanın mükâfat ve ödülü gâlip gelmektir.

Ehl-İ  Hakk  Ve  Ehl-İ Dalâlet

     Ehl-i hak / hak yolda olanlar, ittifak / birlik ve beraberlikteki hak kuvvetini düşünmeyip  aramadıklarından; haksız ve zararlı bir netice olan ihtilâfa / anlaşmazlığa düşerler. Haksız ehl-i dalâlet / yanlış yolda olanlar ise, ittifaktaki kuvveti; aczleri vasıtasıyla hissettiklerinden, maksatların vesilesi olan gayet önemli bir ittifakı / birlik ve beraberliği elde etmişler.

     İşte ehl-i hakkın bu haksız ihtilâf hastalığının merhemi ve ilâcı: “Birbirinizle çekişmeyin sonra içinize korku düşer de, size heybet veren rüzgârınız, kuvvetiniz gider!” âyetindeki şiddetli İlahî yasağı ve “İyilik ve takvâ / din göstergesi üzerine yardımlaşın.” âyetindeki sosyal hayat bakımından, gayet hikmetli İlahî emri; hareket düstûru etmek ve ihtilâfın İslâmiyet’e ne derece zararlı olduğunu ve ehl-i dalâletin ehl-i hakka galebesini, ne derece kolaylaştırdığını düşünüp; tam bir zaaf ve acz ile, o ehl-i hak kafilesine fedakârane ve samîmâne iltihak etmek / katılmaktır. Şahsiyetini unutmakla riya / gösteriş ve sunilik / yapaylıktan kurtulup, ihlâsı / samimiyeti elde etmektir.   

Önceki İçerikİsrail Terör Devletidir
Muhsin Bozkurt
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.