Çakışmayan Müfredatlar

124


Akıl ve nakil. İslam düşüncesi yazılıp çizilirken bu ikiliye sık sık temas edilir. Akıl mı nakil mi?

Akıl terimini anlam bakımından açıklamaya gerek yok herhâlde. Nakil ise bir yerden alıp başka bir yere götürmektir ya. Bu bağlamda temel kaynaklardan alıp şu anda tartışılan bir mesele için kullanmak anlamındadır. Birincide insan düşüncesinin ikincide dinin getirdiklerinin, problemi çözmede öncelik kazanacağı düşünülür.

Mesela denir ki: “Eşariye nakli, Mutezile aklı önceler. Çoğu itikat mektepleri nakle ağırlık verirken İmam Mâtürîdî akla ağırlık verir.” Bu deyişlerin arkasında da genellikle akla imkân tanımanın iyi bir şey olduğu düşüncesi vardır.

“Önceler” diyorum çünkü akıl da nakil de sınırları sıkı sıkıya çizilmiş, biri bittiğinde öbürünün başladığı alanlar değil. Gerçi nakil, Tanrı’nın ve Peygamber’in sözünden başlar ama bazen büyük insanların eserleri ve nakledilen sözleri de nakil hazinesine dâhil edilir. Kur’an’dan başka hadisi de yanılmaz kaynak kabul edenlere, Ehl-i Hadis denirken daha da genişletilerek, “Eseriye” adını da alabilir.

Yazılmışsa gerçektir

Bu hâl yalnız İslamiyet’e ait değil. Matbaa öncesinde kitaba ulaşmak zordur. Kitaplar çok pahalıdır. 15. Asırda Oxford Üniversitesi kütüphanesindeki kitapların her birinin bir malikâne değerinde olduğunu okuyoruz. Kitap kıymetli. Okur yazar çok az. Bu durumda bir şey yazılmışsa sırf o yüzden, yazıldığı için zor çözülüyor, zor anlaşılıyor diye neredeyse sihirli bir değer kazanıyor. Batı’da da Doğu’da da. Onun için Eseriye! Onun için birçok eser, kendinden önce yazılanları aynen tekrarlıyor veya onları yorumluyor. Almancada o zamanlardan kalma, aslında İncil’den gelen bir ifade var: Es steht gescrieben. “Öyle yazılmış”. İngilizcede de… Alın yazısı gibi kavramların kökeni de bu olmalı, yazının değeri ve okuyanın, hele yazanın azlığı.

Akıl mı nakil mi? Galiba sorunun böyle sorulması pek doğru değil. Şüphesiz her ikisine de ihtiyaç var. Akıl işlendikçe felsefeyi doğuruyor. Nakil dinin taşıyıcı sütunu. Felsefe felsefedir, din de din. Ya o ya öteki diye yaklaşmak anlamsız.

Bilgi nerede bulunur?

Asıl mesele, bilgiyi nasıl elde edeceğimiz. Aşkın bilgiyi, gizli bilgiyi, derin bilgiyi kastetmiyorum. Basbayağı dünyevi, süfli bilgiyi. Hani günlük ekmeğimizi edinmek için kullanacağımız bilgiyi. Atomlardan mikroplardan canlılara, toplumlara, yer yüzüne, gök yüzüne ait bilgiyi. Neyle? Ne akılla ne nakille. Bilgiye ulaşmanın üçüncü bir yolu var. Onu aslında yeni keşfettik. Ancak birkaç asır oldu, olmadı. Adına “bilim” diyoruz.

Felsefe, din ve bilim. Bunları birbirine karıştırmasak, birinden diğerini çıkarmaya (istihraç etmeye, istidlale) kalkışmasak. Birini, diğerini desteklemek için veya yermek için kullanmaya çalışmasak…

Tekrar olacak ama bir bilim adamının, Stephen Jay Gould’un bilim ve din ilişkisi için yaptığı tespit en sağlıklısı: NOMA. NOMA, İngilizce “Non Overlapping Magisteria” kelimelerinden türetilmiş bir kısaltma. Wikipedia’daki İngilizce maddeden tercüme edince şu çıkıyor: “Non-overlapping magisteria (NOMA), paleontolog Stephen Jay Gould tarafından savunulan, bilim ve dinin farklı araştırma alanlarını, gerçekleri ve değerleri temsil ettiği, her birinin “meşru bir magisterium veya öğretme yetkisi alanına” sahip olduğu ve iletişim “ağları” arasında fark bulunduğu ve iki alanın çakışmadığı görüşüdür.”

Uzun ve karmaşık geldiyse… “Din ve bilim, farklı müfredatlara sahiptir; farklı ve çakışmayan uzmanlıklardır.” diyebiliriz.

Bilim, felsefe, din

Ben bu ikiliye bir üçüncü müfredatı, aklı ve onun işlenmiş hâli felsefeyi de eklemek isterim. Bakınız, din yorumcuları ve felsefe bilimin alanına girmeye kalkınca ne oluyor:

“Dünyanın durduğu ve sükûn halinde bulunduğu ve onun hareketinin, ancak ona arız olan deprem ve benzeri olaylarla olduğu hususlarında birleşmişlerdir. Bu, Dehriyye’den, arzın sürekli olarak yukarıdan aşağıya doğru düştüğünü iddia edenlerin görüşlerine zıttır. Eğer durum böyle olsaydı ellerimizden fırlattığımız bir taşın, ebediyen arza düşmemesi gerekirdi; çünkü hafif olan, düşüş sırasında kendinden daha ağır olana aaw0 .” (Ebu Mansûr Abdulkaahir el-Bağdâdî, Mezhepler Arasındaki Farklar, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: s. 228; https://bit.ly/ElFark )

Neymiş? Dünya ne kendi etrafında ne de güneşin etrafında dönüyor. Ağır cisim de hafifinden hızlı düşüyor. Nereden biliyorsun? Aristo öyle dedi. Bu hususlarda “birleşenler” kim? Ehli Sünnet, müfessir ve muhaddisler. Yani nakil yorumcuları. Eğer dünya kendi etrafında veya güneş etrafında dönüyor derseniz kurtulan fırkadan (fırkai Naciye’den) olma şansınızı kaybedersiniz; kurtuluşunuz yoktur.

Önceki İçerikYeni Anayasa Gizli
Sonraki İçerikDüşün Damlaları  (3)
İskender Öksüz
İskender Öksüz 14 Eylül 1945 tarihinde İzmir'de dünyaya gelmiştir. 1966 yılında Ege Üniversitesi Kimya-Fizik Bölümü'nde lisans eğitimini tamamlamıştır. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunun yurtdışı bursuyla ABD'de Yale Üniversitesi'ne kabul edilmiş, burada, Oktay Sinanoğlu'nun danışmanlığında, 1968'de yüksek lisansını 1969'da da doktora derecesini almıştır. İskender Öksüz 1968-1979 yılları arasında; Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde bölüm başkanlığı, rektör yardımcılığı ve rektör vekilliği görevlerinde bulunmuştur. Yine aynı yıllarda senato üyeliği (ADMMA), Türkiye Atom Enerji Komisyonu 7. Dönem üyeliği, Atom enerjisi konusunda bakan danışmanlığı ve Töre-Devlet Yayınevi yöneticiliği yapmıştır. Öksüz, 1981-1987 yılları arasında, Suudi Arabistan'da bulunan University of Petroleum and Minerals'da akademik ve idari görevler, bilgisayar destekli öğretim koordinatörü, yeni öğretim üyesi seçimi ve terfi komitesi üyeliği yapmıştır. 1987 yılından itibaren sağlık, bilişim ve eğitim sektörlerinde çeşitli firmalarda üst düzey yöneticilik yapan Öksüz, çeşitli şirketlerde yönetim kurulu üyeliği, genel müdürlük ve holding genel koordinatörlüğü yaptı. İskender Öksüz 2012 yılında Gazi Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümünden emekli oldu. Otuzun üstünde bilimsel yayını yedi yüzün üzerinde atıfı bulunan Öksüz, KÜBİTEM (Kültür, Bilim ve Teknik Merkezi) kuruculuğu, Türk Ocağı Hars Heyeti ve Yönetim Kurulu üyeliği, Millî Düşünce Merkezi Yönetim Kurulu üyeliği; Töre, Devlet, Bozkurt, Türk Yurdu dergilerinde makale ve başka yazıları yayımladı. Üniversiteler de dâhil olmak üzere çeşitli platformlarda konferans, söyleşi ve röportajlarda bulundu.[5][6] Ayrıca Son Havadis, Yeni Ufuk ve Ayyıldız gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Karar gazetesinde köşe yazarlığına devam etmektedir. İskender Öksüz, 5 Mayıs 2021 tarihinde vefat eden ünlü romancı Emine Işınsu ile evliydi. Eserleri[7] Millet ve Milliyetçilik Bilim, Din ve Türkçülük Alt Akıl: Aptallar ve Diktatörler Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi Türk'üm Özür Dilerim Niçin Geri Kaldık? Çin Dünyayı Ele Mi Geçiriyor? (Konuralp Ercilasun ile birlikte)