Türk Devleti Kuran Son Türk (Rauf Raif Denktaş)

11

    ( Benim iki bayrağım var/Biri damalarımdaki kan/Biri alnımdaki aktır. Benim iki bayrağım var/ Biri Anamur’da gurup/Biri Girne’de şafaktır. )

    Yedi kişiydiler, yüreği vatan sevgisiyle çarpan, coşkulu, heyecanlı, ölüme meydan okuyan yedi gözü pek ve kararlı adam. İsimlerini, üniformalarını, mesleki kıdemlerini, sevgi dolu yürek bağlarını geride bırakıp; maske isimler ve maske mesleklerle bir meçhule gönüllü oldular. Çatık silahların gölgesinde, Kur’an’a, bayrağa ve silaha el basıp, dava için ölümüne aşağıdaki yemini ettiler:

  “Kıbrıs Türk’ünün yaşayış ve hürriyetine; canına, malına ve her türlü anane ve mukaddesatına, her nereden ve kimden olursa olsun, vaki olacak tecavüzlere karşı koymak için kendimi Türk milletine adadım. Ölüm dahi olsa verilen her vazifeyi yapacağım. Bildiğim, gördüğüm, işittiğim ve bana emanet edilen her şeyi canımdan aziz bilip, sonuna kadar muhafaza edeceğim. Gördüklerim, işittiklerim, hissettiklerim ve bana emanet edilenleri hiç kimseye ifşa etmeyeceğim. İfşaatın bir ihanet sayılacağını ve cezanın ölüm olduğunu biliyorum. Sıralanan hususları harfiyen tatbik edeceğime, şerefim, namusum ve bütün mukaddesatım üzerine söz verir ve ant içerim”

    Bu satırlar kendisini davasına adamış, vatanı için gerektiğinde seve seve hayatını feda eyleyeceğinin andını içenlerin yeminidir.

     Bu yemin 23 Kasım 1957 yılında Kıbrıs Türkünün EOKA çeteleri tarafından yok edilmesini önlemek ama daha da önemlisi Kıbrıs’taki Türklük ateşini söndürtmemek ve adayı Yunan’a teslim etmemek adına kurulan efsane teşkilat TMT (Türk Mukavemet Teşkilatının) yeminidir…

      Liderler vardır, sadece bu kelime ile sınırlı beş harften ibarettir. Liderler vardır temsil ettikleri kurum ve kuruluşlar, ya da temsilciliklerini yaptıkları partilerin görüşlerini ifade eden söylemleri ile sınırlı kalırlar! Görüntüleri vardır ama iş icraata gelince toplumların gözünde hep sınıfta kalırlar. Kimileri kendi söylediklerine bile inanmazken; anlattıkları ile mangalda kül bırakmazlar!  Kimileri ise her şeyin “bir bileni”; çözülmeyen davaların “tek çözenidirler!

    Ama “lider” vardır:

    Etmiş olduğu yukarıdaki yemine sadakatle bağlı, tüm ömrünü adadığı davası için, gençlik yıllarında uğruna çarpıştığı vatan topraklarına sahip çıkarak, 1974’ten beri gönderinde dalgalanan ay yıldızlı bayrağını oradan indirtmemek adına vermiş olduğu mücadeleyi aynı heyecanla devam ettirebilmek için gücünün öz kaynağına daima halkına güvenmiştir. Aslında bu tercih; makam ve mevki peşinde koşan pek çok lidere de örnek olacak bir davranıştır. 

    Evet, Kıbrıs milli davamızın simgesi Rauf R. Denktaş’tan bahsediyorum Yavru Vatan deyimi ile özdeşleşen liderden, devlet adamından, hukukçudan, diplomattan, fotoğraf sanatçısından; ama en önemlisi vatanım dediği ada topraklarından asla vazgeçmeyen, yüreği halkının bağımsızlığı ve devletinin egemenliği için çarpan, ata yadigârı vatan topraklarında Türk Devleti Kuran Son Türk’ten Denktaş’tan bahsediyorum.

   Özellikle Cumhurbaşkanlığı görevini teslim ettikten sonra, Kıbrıs’taki haklarımızdan vazgeçersek, Türkiye AB’ye alınacaktır yalanıyla ‘’Kıbrıs’ı verelim kurtulalım’’ diyenlere:

   “Ada Yunan’ın olmayacak, bu şerefsizlikse alnıma yazın. Hakkımızı sonuna kadar savunacağız. Hakkını savunmayan insanlığından da feragat etmiş sayılır. Eğer illa ver kurtul gitsin, derlerse ben vermem İstiyorsa Türkiye versin, ben vermem.”  Diyerek bir önceki liderinden, Dr. Fazıl Küçük ‘ten aldığı mücadele bayrağını dimdik tutan, son nefesine kadar da bu kararlı duruşundan asla taviz vermeyen liderden bahsediyorum.

    Rauf Denktaş, davaya, bayrağa, bağımsızlığa, egemenliğe sahip çıkarak kurduğu son Türk Devleti KKTC’yi onuruyla, gururuyla ve eksiksiz olarak teslim etmiştir.

    Ama Kıbrıs’taki bitmeyen mücadelesini asla bırakmamış. Tam tersine Kıbrıs Türk’ünün kazanılmış hak ve hukukunu savunabilmek adına halkın arasına dönmüştür.

   Son nefesine kadar sürdüğü bu mücadelesinde hiçbir zaman yalnız kalmamış, Türk halkı onu bağrına basarak Kıbrıs konusundaki haklılığını daima takdir etmiştir.

    Onu kaybettiğimiz 12 Ocak 2012 tarihinden sonra tam 13 yıl geçti. Kıbrıs konusunda bugüne kadar ne söylediyse o çıktı. Çünkü o tarihi gerçekleri bilen, bu gerçekler çerçevesinde konuşan, çözüm üreten bir devlet adamıydı.

   Bu nedenle Kıbrıs konusunda çözüm arayan siyasilerin, kimi liderlerin onun söylemlerini, çözüm önerilerini bir kez daha incelemeleri gerekir.

  Şu hususu bir kez daha ifade etmem gerekirse:

 ‘’Rum tarafı adanın tamamında söz sahibi olmadıkça herhangi bir anlaşmaya asla evet demeyecektir.’’

    Bu nedenledir ki 2025 yılı KKTC’nin dünya devletleri tarafından tanınması, tanıtılması yolunda atılacak adımların yılı olmalıdır. Bu yolda Türkiye’ye büyük işler düşmektedir.

    Özellikle Türkiye’nin Azerbaycan ile olan iyi ilişkilerimizi kullanarak KKTC’nin tanınması yönünde yapması gerekenler, KKTC üniversitelerinde okuyan yabancı ülkelere mensup öğrencileri dikkate alarak bu ülkelerin yöneticileri ile yapılacak sıcak temaslar, adanın kuzeyindeki el değmemiş turistik yerlerin varlığı, KKTC’deki tüm güzelliklerin tanıtılması yönünde dünya kamuoyunda daha çok yer alınması 2025 yılının öncelikleri olmalıdır.

   Denktaş ve Kıbrıs denilince yukarıda sıraladığım tarihi gerçekler akla gelir. Kıbrıs Türkiye’nin ön cephesidir, mavi vatanımızda dalgalanan bayraklarımızın son kalesi, Akdeniz’e açılan yegâne penceremizdir.

  Can liderim Denktaş:

  Sizi rahmetle, minnetle anıyor; bir Kıbrıs Gazisi olarak sevgiyle selamlıyorum. Gözünüz arkada kalmasın. Yüce Türk Milleti bıraktığınız mirasa gözü gibi bakıyor, onu sadakatle koruyor ve kolluyor.

   Vatan size minnettardır.

Önceki İçerik‘Her Çocuk Ayrı Bir Dünyâdır’
Sonraki İçerikParadigmayı Anlamak
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.