Aile Planlaması, ailelerin istedikleri kadar, istedikleri zaman, ekonomik durumlarına ve kişisel isteklerine göre ve bakabilecekleri kadar çocuk sahibi olmalarıdır. Aile planlamasıyla nüfus planlaması birbirine karıştırılmamalıdır. Nüfus Planlaması, ülke nüfusunun belirli bir seviyede tutulması demektir. Ülke nüfusunun azaltılması veya dondurulması ne istihdam imkânını arttırır, ne de hızlı kalkınmayı sağlar. Ne yazık ki, Türkiye ve Dünya’da bazı çevreler nüfus planlaması taraftarıdır. Büyük devlet olabilmek, ancak büyük millet olmakla mümkündür. Yani, bir ülkenin nüfusunun kalabalık olması, o ülkeyi büyük devlet yapmaya yeterli sebeplerden birini teşkil eder. Ayrıca, bir ülkenin ekonomik ve kültürel kalkınması ve siyasi yönden güçlenmesi için nüfus fazlalığına büyük ihtiyaç duyulmaktadır. İşte bu ve benzeri sebeplerle nüfus planlamasına karşı çıkmak gerekir.
Konuya Türkiye açısından bakacak olursak; Türkiye’nin siyasal, kültürel, ekonomik ve askeri yönlerden güçlenmesi, varlığını devam ettirebilmesi, sınırlarını koruyabilmesi ve Türkiye dışında yaşayan Türklerle ilgilenmek için nüfus artış hızını yavaşlatmak değil, tersine artırmak gerekmektedir. Türkiye’de uygulanan doğum kontrolü, Türk Milleti’nin varlığına, geleceğine, Türk neslinin çoğalmasına indirilen bir darbedir. Doğum kontrolü adı altında yürütülen bu politikaların esas gayesi Türk Milleti’ni hedefsiz, kuvvetsiz, aciz ve kendini savunamayacak bir duruma düşürmek, ancak ve ancak Türk Milleti’nin düşmanlarını sevindirir. Nüfus planlaması aynı zamanda Türkiye’nin ekonomik yönden güçlenmesine de mani olacaktır. Oysa nüfusun çoğalması, ekonomik ve kültürel yönden kalkınmak için büyük bir itici güç oluşturur.
Türkiye’de nüfusun artmaması yönünde toplumu şartlandırma çabalarının yapıldığı ve adeta bir kampanya haline dönüştürüldüğünü görüyoruz. Nüfus tahdidini tek gaye edinen teşekküller kurulmakta ve bu hususta iletişim kanallarıyla telkin ve propagandalar yapılmaktadır. Elbette ki, bir şartlandırmayı hedef alan bu çeşit propaganda faaliyetleri demokratik toplum ilkeleriyle bağdaşmaz. Sosyal meselelerin topluma saygısızlık ifade eden anlayışlarla ele alınması sonucunda, neticelerin çok ağır kayıplara yol açtığı bir gerçektir. Bu hususta, rahmetli Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş hoca şunları söylüyor: “ Türkiye’de nüfusun artmamasını sağlamak, Batı’nın gelişmiş ülkelerinin, az gelişmiş üçüncü dünya ülkelerine nüfus planlaması uygulamalarını benimsetme çabalarından başka bir şey değildir.” Nitekim Türkiye’de de bu anlamsız düşünce aynı anlayış içinde ele alınmıştır. Oysa Birleşmiş Milletler Anayasası, her millete kendi mukadderatını hâkim kılıcı ( Self – Determination ) prensibini, kutsal bir prensip olarak kabul etmiştir.
Nüfus planlamasının lehindeki ve aleyhindeki görüş ve düşüncelere gelecek olursak; Lehindeki tek görüş Batı menşeli bir görüş olup, nüfus artışının açlık tehlikesi yaratacağı ihtimali üzerinde durulan görüştür. Eğer bu görüş ve düşünce doğruysa; evvela Avrupa ülkelerindeki nüfusun azaltılması gerekmez mi? Avrupa ülkelerindeki nüfus artışı çok daha fazla. Nüfus yoğunluğunun yüksek olduğu Avrupa ülkelerinin hiçbiri açlık ve fakirlik tehlikesiyle karşı karşıya gelmemiştir. Aksine, dünyada en müreffeh durumda olan ülkelerdir.
Türkiye’de nüfus planlamasının aleyhindeki görüş ve düşünceye bakacak olursak; meseleye iktisadi yönden bakanlar, nüfus artışının iktisadi kalkınmayı önlemediğini, bizzat teşvik etmeye yaradığını belirtmişlerdir. Bu görüşü savunanların arasına rahmetli olmuş Prof. Dr. Turan Yazgan, Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, Prof. Dr. Sabahattin Zaim, Prof. Dr. Amiran Kurtkan Bilgiseven, Prof. Dr. Mehmet Eröz, Prof. Dr. Teyfik Ertüzün, Prof. Dr. Abdulkadir Donuk, Prof. Dr. Orhan Türkdoğan hocalarımızı ve hayatta olan Prof. Dr. Mustafa E. Erkal, Prof. Dr. Enis Öksüz, Prof. Dr. Ahmet M. Gökçen, Prof. Dr. Ömer A. Aksu, Prof. Dr. Ahmet Yörük, Prof. Dr. Sabri Sümer, Prof. Dr. Yümni Sezen, Prof. Dr. H. Ferhat Bozkuş, Prof. Dr. Hayati Durmaz, Prof. Dr. İlyas Topsakal, Prof. Dr. Mustafa Delican, Prof. Dr. Hacı Duran, Prof. Dr. Osman Sezgin, Prof. Dr. Zeki Arslantürk, Prof. Dr. Ahmet İncekara, Prof. Dr. Kutluk Kağan Sümer, Prof. Dr. Musa Taşdelen hocalarımızı dahil edebiliriz. Nüfus artışı, önemli bir Pazar oluşturur ve dolayısıyla yatırımları teşvik eder.
Avrupa ülkelerinden İsveç, Hollanda, Fransa, Almanya, Norveç, Yunanistan, Bulgaristan gibi ülkelerde genç nüfusun azalması dolayısıyla, nüfus artış hızını yükseltmeye yönelik devlet kanalıyla çalışmalar yapıldığı görülüyor. Aynı uygulamaları Japonya’da da görmek mümkündür.
İslam Dini’de çoğalmayı, fazla çocuk yapmayı öneriyor: “ Evleniniz ve çoğalınız, Kıyamet Günü’nde sizin çokluğunuzla övüneceğim.” Hadis-i Şerifi İslam Dini’nin evlenmeyi ve çoğalmayı teşvik edici tutumunu belgelemektedir.
Dünya’da pek çok ülke, askeri ve siyasi prestij kazanmak, hasımlarını bertaraf etmek, hakimiyet sahalarını genişletmek için lazım olan askeri gücün nüfus yoğunluğuna dayandığını belirtmektedir.
Netice olarak şunları söyleyebiliriz:
Türkiye ve Dünya’nın bazı ülkelerinde yapılmaya çalışılan nüfusu azaltma çalışmalarını, ülkelerin egemenliklerini tehlikeye sokan bir çalışma olarak görmek gerekir. Dört bir tarafımız düşman ülkelerle çevriliyken Türkiye’nin nüfus politikaları düzgün ve doğru temellere oturtulması gerekir. Kalkınma stratejilerini, tarım ve hayvancılık politikalarını eksiksiz bir şekilde uygulamak kaydıyla Türkiye toprakları yaklaşık ikiyüz milyon nüfusu rahatlıkla besleyebilecek kapasitededir. Yeter ki, uygulanan politikalarda yanlışlık yapılmasın.
Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözleri asla unutulmamalıdır: “ Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.” Ekonomik bağımsızlık sağlanmadıkça, tam bağımsızlık sağlanamaz. Bu da büyük devlet, güçlü devlet olmakla mümkün olacaktır. O halde, nüfusun çoğalmasından asla korkmamalıyız. Nüfus fazlalığı o ülkenin bağımsızlık ve hürriyetinin temelini teşkil eder.