Dostluğun Yedi Sütunu

62

19.asırda August Comte, sosyolojiye “Sosyal Fizik” dedi. Marks, Engels ve arkadaşları da toplumu “Bilimsel Sosyalizm” ile açıklamaya kalktı. Bunlar erken doğmuş değerlendirmelerdi. Fiziğin, kimyanın olağanüstü başarılarına imrenmekten kaynaklanıyordu.

Aradan bir asırdan fazla zaman geçti. İnsanın çabası durmuyor. Sosyoloji psikolojiden, arkeolojiden, antropolojiden bol yardım aldı. Bu dallara da yardım sundu. Hatta bilim adamları, “consilience”den, bilimlerin uzlaşmasından, yakınsamasından bahsediyor. Bu sayede insan bilimleri de doğa bilimlerinin izah edebilme, öngörebilme başarısına yaklaştı.

Robin Dunbar’ı tanıyalı yıllar oldu. Galiba ilk okuduğum görece popüler, Şu Hayatta Kaç Arkadaş Lazım? başlıklı kitabıydı. İngilizcesi 2010’da yayımlanmış. Aradan on dört yıl geçti. Aşağıda anlatacaklarım daha yeni bir kitabından. 2022 baskılı, How Religion Evolved: And Why It Endures? (Din Nasıl Evrildi ve Niçin Hayatta Kalıyor?) eseri. Araştırmalar çoğalmış. Atıflara baktım. Önemli bir miktarı 2010’dan sonraki yayımlar.

Dedikodudan edebiyata

Dunbar, kendi adıyla anılan sayıyla ünlenmişti. İnsan topluluklarının 150 kişi civarında bir tavanı bulunduğunu, bu sayı geçildiğinde grubun bölündüğünü yazmıştı. Klanlar, köyler, kilise cemaatleri 150’yi geçince bölünüyor. Siyasi gruplar, bu sayı geçilince hiziplere ayrılıyor.

Bir şey daha söylüyordu Dunbar: 150 kişiye kadar topluluğu bir arada tutmak için dedikodu yetiyor. 150’den sonrası için edebiyat lazım. Kolay anlaşılacak bir ifade değil… İnsan topluluklarının toplum hâlinde kalabilmesi için bazı kurallar ve bu kuralların yerine getirilmesini garanti edecek kurumlar lazım. Yoksa beğenmediğini öldüren, canının çektiği mal veya insanı çalan bir vahşiler sürüsü oluruz. İşte “dedikodu”, yoldan çıkanları belirleyip onları topluluk dışına iten, cezalandıran; iyilerin takdir edilmesini sağlayan mekanizma. Edebiyat ise klandan başlayıp kavim, kabile, aşiret ve millete doğru gidişte toplumu bir arada tutan, onlara “biz” dedirten hikâyeler, masallar, destanlar, tarih, şiir, musiki. Hani etnosembolizm denilen millet teorisindeki kökler, bağlayıcı unsurlar.

Toplumda kuantum sıçramaları

Dunbar sayısı hangi bilimin alanı? Şüphe yok ki sosyolojinin ama aynı zamanda antropolojinin. Hem de arkeolojinin. Az biraz da zoolojinin, primatolojinin.

14 yıl sonra Dunbar’da, insan topluluklarının 150 kişilik sınırından başka ne yenilikler var?

Toplulukların üst sınırlarının, neokorteksin görece büyüklüğüyle doğru orantılı olduğu. Neokorteks, düşüncenin oluştuğu yer. En eski “homo” türüne, ondan da primatlara doğru geri gidiyoruz: Düşünen beynin yüzdesi azaldıkça grubun üye sayısı da azalıyor.  Arttıkça artıyor. Bunun grafiğini çizerseniz insanda 150 sayısını buluyorsunuz. Grup hayatı zor. Tek tek grup üyelerini tanımak yetmiyor. Bunların birbirine yakınlığını, olan biteni, velhasıl dedikoduyu da bilmek gerekiyor. Bunları yapabilmek için birkaç katmanlı “zihin teorisi” gerekiyor ki buna şimdilik girmeyelim. Bakınız, bu ilişkiyi kurmak için bugünkü toplulukları hatta bir zamanlar sosyologların çok sevdikleri ve artık pek bulamadıkları “ilkel toplumları” incelemek yetmiyor. Sosyolojiden uzanıp arkeolojiye, primatolojiye açılmanız gerekiyor. Tabii, psikolojiye de. Bu yaklaşımla çalışan alanın ismi “evrim psikolojisi”. Profesör Dunbar’ın unvanı da evrim psikoloğu. “Evrim yoktur, var diyen kâfirdir!” diye tempo tutanlar kusura bakmasın…

Bağlılık halkaları-Dunbar sayıları

Dunbar’ın bir başka yeniliği,  150 kişilik toplulukları bir arada tutan mekanizmaya bu sefer daha bir kökten inmesi. Şunu buluyor. Aslında tek bir Dunbar sayısı yok. İç içe dairelerle gösterdiği Dunbar sayıları var. En içteki halka 1,5 kişilik. İnsanın ortalama en az bir yakın arkadaşı oluyor. Bu, genellikle eşi. Bazen eşinden başka bir yakın arkadaş daha var. Onun için ortalamayı 1,5 almış. Bir sonraki halka 5 kişi. En yakın beş arkadaş. Sonra 15, sonra 50, 150. İşte Dunbar sayısı bu 150. Fakat devam ediyoruz. 500- 1500- 5000. (Akılda tutmak için ipucu: 1,5’luk ilk halkadan sonra sayı, her adımda kabaca üçe katlanıyor.) Neden böyle adımlar, âdeta kuantum sıçramaları var. Bunun izahı da Dunbar’ın “Dostluğun yedi sütunu” dediği bağlayıcı unsurlar. Yedi sayısını bulunca,  aklı bizim casus Lawrence’ın hatıra kitabına gitmiş olmalı: Bilgeliğin Yedi Sütunu.

İnsanları birbirine bağlayan unsurlar şöyle sıralanıyor: Dil ortaklığı, doğum yeri ortaklığı, müşterek eğitim, meraklar, dünya görüşü, musiki zevki ve espri anlayışı. Topluluk çoğaldıkça yedi unsurun tamamının ortak olma ihtimali azalıyor. Birliği sağlamak için bunların aile, toplum ve eğitim sistemi sayesinde desteklenmesi gerekiyor. Toplumları birleştiren unsurlar arasında “müşterek eğitim”in en önemliler arasında yer almasına dikkatinizi çekerim. Bu yüzden “tevhidi tedrisat” millî birlik için gerekli.

Yerim bitti, Dunbar bitmedi. En hoş kısmını Pazar’a bırakıyorum. (Bu da benim reklamım!)