Oğuz Çetinoğlu: Emekliliğin başlangıcında yeni hayata intibak problemi yaşayanlar olabiliyor. Yeni emeklisiniz yaşadığınız ruh hâlini anlatır mısınız?
Dr. Göktan Ay: Evet bunu hep duyardım. Ancak, ben de böyle bir durum olmadı. Çünkü Mayıs 2024 içinde hazırladığımız Gelecek Sahnede (Bil Kolejleri), Halk Dansları Festivali (Mektebim Koleji), Yüzyılın Şarkıları (Girne Koleji) projelerini hazırlamıştık. Salon tahsisleri, sanatkâr ayarlamaları (Demet Sağıroğlu, Metin Özülkü, Reyhan Karaca ve dostum, radyo programcısı Michael Kuyucu’ya teşekkürler), basın tanıtımları vb. derken 28 Mayıs sabahı İstanbul’da işlerim bitti. Ama emekli olduğum için İTÜ Lojmanını boşaltmam gerekiyordu. 03 Haziran’da da taşınma işlemini yaptık ve ben Manavgat’a geçtim. Dünya varmış…
Ancak, bir Devlet Sanatkârı Emeklisi olarak, iktidara kırgınız. Çalışırken verilen ikramiye ve teşvikler maaşa katılmadığı için, emeklilikte ikramiye ve maaş çok (%40) düşüyor. Belli bir standardı yakalayan sanatkârlar şu anda emekli maaşı olarak 27-28.000 TL alıyor. Oysa TRT bunu yıllar önce yapmış sanatkârlarını korumuş ve daha yüksek emekli maaşı almalarını sağlamıştı.
Koskoca Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, ‘yıllarca üzerinde çalışıyoruz, inşallah ocak da devreye girecek vb.’ söylemleri hep havada kaldı. AMA YİNE DE GEÇ DEĞİL. Birçok AK Partili Kültür Bakanından daha başarılı işler yapan Sn. M.N.Ersoy’un sorunu kısa zamanda çözmesini ve bu mağduriyeti gidermesini bekliyoruz.
Yaz tatilinde dinleneceğim. Bazı teklifler var, onları değerlendireceğim. Sağlığım elverdiği sürece kültür-sanat-müzik-akademi-eğitim vb. alanlarda iyi iş yapanları tebrik etmeye/desteklemeye, haksızlıklarla mücâdeleye ve üretmeye devam edeceğim.
Çetinoğlu: Problem yaşayanlara tavsiyeleriniz nelerdir?
Dr. Ay: Emeklilik de en büyük problem, çalışırken alınan maaşların %40-60 oranında düşmesi. Hayat emekliler için ucuzlamıyor. Ekmek 10 TL ise emekliye 5 TL’ye verilmiyor. Bakanlık Devlet Sanatkârı’nın ikrâmiyeleri yıllarca söz verilmesine rağmen maaşa katılmaması sebebiyle emekli maaşının 27-28 bin TL olması ülkemizin ayıbı değil mi? Torunlarını sevecek, bayramlarda hediye alacak vb. emekliler tam aksine çocuklarından destek almak zorunda kalıyor. Emeklilikten sonra çalışmak zorunda kalınması ise çok acı…Yabancılar, valiz elde seyahat ediyorlar.
Bunlar maalesef ÜLKENİN GERÇEĞİ İSE (Ak Parti 22 yılda bu konuda reform yapamadı) ONA GÖRE TUTUM ALMAK GEREK. Meselâ İstanbul gibi büyük şehirleri terk etmek, memlekete veya daha sâkin bir yere yerleşmek düşünülebilir. Ekonomiyi daha ön plâna almak şart. Mümkünse çok yormayan ama zihnî ve hareket kabiliyetini kaybetmemek için çalışmak veya bâzı illerde (mesela Antalya) emekli kahveleri var, orada buluşmak, gazete okumak, gündemden kopmamak, müzik-spor derneklerine gitmek, toplum gönüllüleri dernek ve vakıflarında görev almak vb. düşünülebilir. Bu konuda çok fazla site var, bakılabilir: https://heryasta.org/heryasta/aktif-emekliler-emeklilik-hayatini-anlatiyor/
Çetinoğlu: Emeklilik hayatının devamı için program hazırladınız mı? Neler yapmayı düşünüyorsunuz?
Dr. Ay: Ülkemizde olanları tâkip etmeye, sosyal medya paylaşımları yapmaya, projeler hazırlamaya vb. devam edeceğim. Vakıf Ünniversitesi Konservatuvarlarından teklifler var, ama idâreci olmak istemiyorum. Belki kabul ederlerse 1-2 gün gidebilirim. Biraz önce dediğim gibi şu anda kapalıyım, çünkü çok yoruldum. Hayat kısa.
Çetinoğlu: Ülkemizde müzik eğitimine geniş bir açıdan bakma ve görme imkânınız oldu. Tespitlerinizi açıklamak ister misiniz?
Göktan Ay: Müzik özel bir alandır, yetenek ister. Bu uluslararası bir kabuldür. Her ‘Okul Öncesi Eğitimi’ alan kişinin ‘müzik yeteneği’ olmak mecburiyetinde değildir. İki yarıyıl, haftada bir saat ‘müzik eğitimi’ dersi almakla, bu açık giderilemez. Son söz: Okul Öncesi Eğitimi mezunları, müzik alanı eğitim almadıkları için mecburiyet olmadıkça müzik derslerine girmemelidir. Okulöncesinde müzik derslerine de branş öğretmenleri girmelidir.
Kurumlarımızda devam eden, çoksesli müzik-Türk müziği savaşının da 2024 Türkiye’sinde sona erdirilmesi şarttır. Hiç kimse; gençlerin istediği alanda müzik eğitimi almasına, istediği çalgıyı çalmasına engel olmamalıdır. Eğitim, kişinin hakkıdır. Müzik eğitimi kısıtlanmamalıdır. Müzik Eğitimi ABD’de; ‘müfredatlar/içerikler değişerek, çok sesli müzik yanında, Türk müziği eğitimi ve çalgıları eğitime açılarak, Blok Flüt eğitimden çıkarılarak’ yapılacak bir çalışma ile ülke müzik eğitimi rahat bir nefes alacaktır.
1800’e yaklaşan yazılarımda eğitim-kültür-müzik alanlarında olumlu işleri tebrik ettim, mahzurlu gördüklerimi çözüm göstererek yazdım. MEB Şuralarına katıldım, ama uygulandığını görmedim. Son örnek Sn. Mahmut Özer’in yaptığı ve MEB Şura sonuçlarını uygulayamadan Bakanlık’tan alındığı ve Sn. Yusuf Tekin ile 9. defa değiştirilen ve yoğun eleştiri alan eğitim sistemidir.
1/ 30 yıl düzenli sempozyum yaptım, yüzlercesine katıldım, ama çoğunun sâdece unvan almada kullanıldığını, idâreciler veya alandaki arkadaşlar tarafından okunmadığını,
2/ Her kişinin kendini ödül almaya lâyık gördüğünü, ‘benlik’ duygusunun müzik alanında çok yoğun olduğunu, yazdığı kitabın ‘alanında tek olduğunu’ söyleyebildiğini ama satışta olmadığını, 30 yıl, alanında özgün ve tek olan İstanbul Türk Müziği Festivali’ni yaptım. Prensip olarak ödüllerde, misâfir solistlerde, koro şeflerinde Türk Müziği Devlet Konservatuvarı (TMDK) mezunu olmayı ön planda tuttum. Ancak; İstanbul Teknik Üniversitesi TMDK’da görevli (çalgıcı/şarkıcı/koro şefi) olanlar dışında, idârecilerin ve akademisyenlerin ‘bu hoca ne yapıyor?’ diye merak etmediğini, etkinlikleri izlemediğini, desteklemediğini,
(Bu arada Festivale destek veren; Kültür ve Turizm Bakanlığı TRT ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere İstanbul İlçe Belediye Başkanları’na, Müzik Vakıf/Dernekleri Başkanlarına, Yönetim Kurullarına çok teşekkür ediyorum.)
3/ Sosyal medyada eğitim-kültür-müzik alanında yazdığım/yazılan, attığım/atılan tweetlere müzik-sanat-kültür insanlarının ilgisiz olduğunu beğenmekten imtina ettiklerini,
4/ Müzik alanında çalışmalarını görmediğimiz, yayımlanmış eseri olmayan kişilerin Doç./Prof. olduğunu,
5/ Konservatuvar, Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Müzik Eğitimi Ana Bilim Dalı, Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü lisans mezunu olmayanların, yönetmeliklere aykırı olarak (Müzik dışında örnek yoktur) Müzik alanında Doktora yaparak, Müzik Kurumlarında akademisyen olduğunu,
6/ Bir sanatkârın diğer arkadaşının konserine gitmediğini gördüm.
Gördüm ama kırmadan, hak yemeden, hakkımı yedirmeden 42 yılı doldurdum. Sanıyorum Konservatuarda en çok uyarıcı/yanlışı dillendirici vb. dilekçe veren bir akademisyen oldum.
Çetinoğlu: Mûsıkînin insan hayatındaki yeri hakkındaki görüşlerinizi lütfeder misiniz?
Dr. Ay: Müzik, insanlar arasında güçlü bir bağ kurmanın ve iletişim kurmanın önemli bir aracıdır. Her kültürde müzik, toplulukların bir araya gelmesini, dans etmesini ve türkü/şarkı söylemesini sağlar. Böylece insanlar arasında duygu bağları oluşturur ve sosyal dayanışmayı artırır. Ritimler ve ezgiler beyindeki alfa dalgalarını uyarır ve kişiyi sâkinleştirir, gevşetir. Müzik, matematikle alâkalı düşünceyi güçlendirir ve öğrenme, dinleme gibi fonksiyonlara yardımcı olur! İnsanın ruhunu sâkinleştirir, onu hür ve bağımsız kılar. Düzenli/kaliteli müzik, kalp atış hızını düşürerek vücudu sâkinleştirir. Ayrıca müziğe odaklanmak, stresi azaltır ve zihni sâkinleştirir. Müzik, stresli durumlarla başa çıkma becerisini artırır ve rahatlama hissi sağlar. ‘Müzik ruhun gıdası’ sözü yanlıştır, çünkü ‘ruh, müziğin gıdasıdır.’ Târihimizde müziğin; hastalıkların iyileşmesine yardımcı olduğunu, tedaâvide kullanıldığını, kalp rahatsızlıklarının da tedâvi sürecini hızlandırabildiğini biliyoruz. Severek izlediğimiz tiyatro, film, dokümanter ve benzeri yapımlar müzikle örülerek insanların görüşüne sunulmaktadır. Daha ne olsun; Her yerde Müzik, her şeyde Müzik!
Bestesi ve güftesi Yesari Asım Arsoy’ a ait olan ‘Ömrüm seni sevmekle nihâyet bulacaktır isimli hüzzam eserin sözleri, sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed için yazılmış. Eseri dinlerken duyulan hazzın boşuna olmadığı anlaşılıyor. Ancak, günümüzde bu gerçek bilinmiyor.
Bestekâr, yorumcu, rahmetli Alâeddin Yavaşca hocamız; ‘Ben Kilisliyim. Dedem hâfızdı. Bahçemizde Kur’ân okumaya başladığında etraftan bülbüllerin gelip dinlediğini bizzat görmüşümdür. Fakat dedemin ölümünden uzun bir müddet sonra, memleketime gittiğimde baktım ki, ağaçlar kurumuş, evimiz çökmüştü, kuşlar da gelmez olmuştu’ diyor. ‘Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok’ isimli eserini bunun üzerine bestelediğini ifâde ederdi…
Türk sanat-halk müziğinde anlam yüklü çok eser var… Şu sözü de buraya bırakalım; ‘Mûsıkî âlimin ilmini, âşıkın aşkını, fasıkın fıskını* artırır’
*fısk: Âyetleri yalanlamak, ikiyüzlülük, Allah’a ortak koşmak, günah işlemek
Çetinoğlu: Tespitlerinize göre insanlarımızın bu durumu kavrayıp değerlendirdiklerini söyleyebilir misiniz?
Dr. Ay: İktidarın en başarısız olduğu alan maalesef Eğitim, Kültür ve Sanat oldu. Yılda bir defa ödül vermekle iş çözülmüyor. 9 defa MEB Bakanı ve sistem değişti. Kültür ve Turizm Bakanlıkları birleştirildi, 7 Bakan değişti, ama sinerji yaratılamadı. Çünkü biri değerleri derlemek/saklamak/arşivlemek/ korumakla görevli, birisi sergilemek/pazarlamak/satmak/para kazanmak üzerine kurulmuş. Zaten Sn. Erdoğan’ın Bakan olarak atadığı; Ömer Çelik, Mahir Ünal, Mustafa Destici v.b. kişiler kültür-sanat alanı insanı değildi. O sebeple yeni dönemde (Türkiye Yüzyılı) mutlaka bu ülkede; KÜLTÜR BAKANLIĞI, YÜKSEKÖĞRETİM BAKANLIĞI VE MEB MÜZİK GÜZEL SANATLAR VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ihdas edilmelidir. Çok yazıyorum ama ümitsiz olduğumu belirtmek isterim. Çünkü ülkede kültür-sanat hayatın bir parçası olarak değil, maalesef eğlence olarak görülüyor. Kültür Yolu Festivali’nde bile sürekli kendi müziğimiz yerine Pop Müziği Yorumcularına yer verilmesi bunun bir ispatıdır.
Müzik Vakıf/Dernekler olmasa Türk Sanat Müziği ve Türk Halk Müziği ortada kalacak gibi. Konservatuvarlar (sayı 53 oldu) hâlâ kendi kabuğunu kıramadı. Kendi içlerinde yaptıkları konserler ile iş yaptıklarını sanıyorlar. Millî/Milletlerarası Festivallerde yer almayan Müzik Kurumu kendini ispat edememiş, ağırlığını koyamamış demektir.
Ülkemizde iki türlü konservatuar vardır. Bazıları Devlet Konservatuarı’dır ki, Türk müziğini kapıdan içeri sokmaz, bazıları da Türk Mûsıkîsi/Müziği Devlet Konservatuarı (TMDK) veya Devlet Türk Mûsıkîsi/Müziği Konservatuarı (DTMK)’dır ki, çok sesli ve Türk müziğini birlikte öğretir. Batı müziği eğitimi veren Devlet Konservatuarı’ndan yetişen öğretmen, Türk müziği hakkında bilgi sâhibi ol(a)madığından, dersler de yeterli olamamakta, müfredata konulan; Türk müziği bilgilerini, makamlarını, çalgılarını v.b. öğretememektedir. Buna karşılık TMDK/DTMK mezunları, öğrencilere daha yakın olmakta, çoksesli müzik yanında, onların; dilinden, âşığından,
bestekârından, türkülerinden de ve benzerlerinden bahsederek/örnekler vererek ‘ortak bilinçlenmeyi’ devam ettirmektedirler. Kısaca; bugün, konservatuar mezunlarına yasak getirseniz, müzik eğitimi tamâmiyle aksayacaktır. Demek ki, önce; konservatuarlar arasındaki bu zıtlığı gidermek, ‘topluma yararlı’ ve ‘sanatkâr yetiştirir’ hâle getirmek lâzım. İyi olmayan öğrenci bir üst sınıfa geçmemelidir. Ders geçme notu 50 dahi olsa, o elli, 70 değerinde olmalıdır. Eğer konservatuarlarda ‘sanatkar yetiştirmek’ tek kriter/seçenek olacaksa; o zaman yapılanmada yeniliklere gitmek, programları yenilemek gerekmektedir.
Çetinoğlu: Türk mûsıkîsi ile meşgul olanlar, umumiyetle sâkin, kavgadan uzak, anlayışlı, nâzik, centilmen, duygulu, merhametli insanlar… Mûsıkînin insan karakterine tesiri midir, yoksa bu özelliklere sâhip olanlar mı mûsıkîye yöneliyor?
Dr Ay: Elbette, yukarda müziğin insan üzerindeki etkisinin getirdiği yetkinlikler. Bir kişinin kendi içinde sâkin olması iyidir de eğitim aldıkça çok değişecektir. Ben İTÜ TMDK’da öğrenciliğinde sessiz, ışık vermeyen öğrencilerimizin şu anda en popüler isimler olduğunu görüyorum. Bazıları zâten çılgın ve afacandı, popüler oldular yine öyleler.
Ayrıca tasavvuf müziğiyle meşgul olan, ney üfleyen kişilerde bu sâkinliğin, derinliğin, merhametin vb. çok fazla olduğunu düşünürüm. İkinci olarak âşıkların deyişlerinden ilham alan THM yorumcularının da bu sözlere, aşıklara vb. uygun yaşadıklarını söyleyebilirim. TSM yorumcuları da müzikte her zaman ast solist olmaları ile bu müziğin ağır, sâkin, centilmen olmasını sağlamışlardır.
Türk müziğinde; güzel Türkçe, diksiyon*, ağız*-lehçe*, üslup*, tavır*, prozodi* hatalarını giderici okuyuş, doğru sunuş vb. çok önemlidir.
*diksiyon: Seslerin, kelimelerin, vurguların, mânâ ve duraklarının hakkını vererek söyleme biçimi.
*ağız: Alt lehçe; aynı standart dilin birleştirdiği lehçe içinde birbirine benzeyen konuşma biçimlerinin ve birey dillerinin toplamı.
*lehçe: ‘Diyalekt’ olarak da ifâde edilir. Bir dilin belli bir coğrafî bölgedeki insanlar tarafından konuşulan çeşididir. Lehçe sözcüğü Türkçeye Arapçadan geçmiştir.
*üslup: Deyiş, söyleyiş biçimi, tarz.
*tavır: Bir eserin, solistin kendi kişiliğine/üslubuna bağlı kalarak kendisine has sunuş biçimi.
*prozodi: Müziğin sözlere, sözlerin nağmelere, çeşitli vasıtalarla uygulanmasına ve her ikisinin de beste diksiyonu, mânâ ve âhenk bakımından başarılı bir şekilde kaynaşmasıdır.
Çetinoğlu: Gazetelerin üçüncü sayfalarında umumiyetle, âile içi veya toplumun diğer kesimlerindeki insanların yaralama, öldürme haberleri yer alıyor. Bu sayfalarda müzisyenlerin ismine rastlanmıyor. Bu çok önemli olguyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dr. Ay: Bu olaylar tamamen cehâlet ve bilinçsizlikten. Millet psikolojik rahatsızlık geçiriyor, cinnet hâli yaygın. Problemler, meseleler şiddetle çözülmüyor. Evlilik gibi ayrılık da bir sonuç. Hâlâ eski eşi tâkip etmek, yaralamak, öldürmek hasta insan hâlidir. Sahneye alkol almadan çıkmak mucize gibi. DJ’lerin çoğu alkol bağımlısı olmuş. Müzisyenlerimizde alkol vb. alışkanlığı çok fazla. Müzisyenlerden gelen haberlerde çoğunlukla içkinin tesiri ile istediği şarkıyı söylemeyen veya bilmeyen yorumcuya yapılan çirkin saldırılar medyada yansıdı. Pandemi zâten en çok müzisyen arkadaşlarımızı vurdu, çoğu çalgılarını sattı. Müzisyen arkadaşlarla birliktelikler, ayrılmalar maalesef sık yaşanıyor. Ama çok şükür intikam/intihar aşamasına gelinmiyor.
Çetinoğlu: Kimin olduğunu tespit edemediğim bir beyit:
Mûsıkî hikmete dâir fendir Bilene bilmeyene rûşendir
Yorumlar mısınız?
Dr. Ay: Anlamlı ve güzel bir söz. Müziğin ‘beşikten mezara kadar insan hayatının her döneminde varlığını gösterdiğini ve türkülere-şarkılarla dile getirildiğini biliyoruz. Sâyenizde yeni öğrendiğim bu sözü araştırdım; Erzurumlu İsmail Hakkı Efendi: “Musıki hikmete dair fendir / Bilene bilmeyene ruşendir / Nice esrarı var idrak edecek / Yer gelür sineleri çak edecek.’ mısralarıyla müziğin bir hakikat olduğunu fen gibi ‘kurallı ve elle tutulabildiğini’ ifâde etmiş.
Hammamizade İsmail Dede Efendi’nin özel meşk defterine, ‘Musıki ahlak-ı beşeri tasfiye eden bir ilm-i şeriftir.’ diye yazdığı kaynaklarda belirtiliyor…
Rahmetli, Bekir Sıtkı Sezgin ise; ‘Musıki bir nimettir, Hüsn-i istimal gerekir’ demiştir.
Rahmetli Ömer Tuğrul İnançer: ‘Sen’den eserdir’ diye bir güzeli sevmek, yaratılmışların hepsinde yaratanı görmek meselesidir. Her nakışta nakkaşı görebilme meselesidir. O, ‘benim’ diyen tasavvufla meşgul olmuş kişilerin, erbabı diyemeyeceğim, ehli diyemeyeceğim, meşgul olmuş kişilerin anlayamayacağı bir meseledir, ki tevhid meselesidir bu. Nakışta nakkaşı bulabilmek, yaratılmışta yaratanı bulabilmek meselesidir. Ve bulduğun zamanda sevmeye zâten mahkûm olursun, en güzel O çünkü. yegâne sevilmeye layık O. O zaman ‘Severim her güzeli senden eserdir diyerek’ kemâle erer. Bu mânâda düşünen kişi bu şarkıyı ayağa kalkıp, ceketini ilikleyip öyle dinler. Şarkı diye tahfif etmez*.’ Sözlerini de not edelim.
*Tahfif etmek: Okunduğunda veya üzerinde düşünüldüğünde Allahü teâlânın korumasına kavuşmaya vesîle olan âyet-i kerîmeler. Kısaca müzik; insanlığın ahlâkını düzelten, hikmete dâir bir ilimdir. O sebeple bâzı üniversitelerimizde müzik alanı Sosyal Bilimler Enstitüsünde, bazılarında Fen Bilimleri Enstitüsünde yer almaktadır. Fizik-aritmetik-ses bilgisi-akustik vb. müziğin ses sistemini ortaya koymaya yarar. Önce sistem mi? Yoksa eserler mi? sorusunun cevabı, ‘eserler’ olarak karşımıza çıkar.
Çetinoğlu: İlginiz ve zahmetleriniz için teşekkür eder, sağlıklı ve huzurlu günler dilerim.
Muhabbet ve selâm ile…
Dr. Ay: İlk emeklilik düşüncelerimi ifâde etmeme imkân verdiğiniz için teşekkür ederim.
Dr. Öğretim Üyesi GÖKTAN AY: İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Sanatkâr Öğretim Üyesi, Yazar, İletişim Dr., Folklor Araştırmacısıdır. 1957 yılında Artvin-Ardanuç’da doğdu. İlk, orta, lise tahsilini babasının öğretmenliği sebebiyle Tokat’ta yaptı. 1974’de Kültür Bakanlığı Halk Dansları Eğitim Merkezi’nde göreve başladı. Aynı zamanda Gazi Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Müzik Bölümüne devam etti. 1975’te İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nın kurulması ile Temel Bilimler Bölümü’nün imtihanını kazandı, Konservatuarın ilk öğrencilerinden ve mezunlarından oldu. 1979’da ilim imtihanlarını vererek ‘asistan’ olarak göreve başladı. 1982’de çıkarılan Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Kanunu ile Konservatuarın İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Rektörlüğü’ne bağlanması ile ‘Okutman’, 1985’te Üniversitelerarası Kurul’ca yapılan ‘yabancı dil imtihanlarını vererek ‘Sanatkâr Öğretim Elemanı’, 1987’de ‘Yardımcı Doçent’ unvanlarını alarak ‘Sanatkâr Öğretim Üyesi’ oldu. 1988’de devam etmekte olduğu İ.Ü. İletişim Fakültesi Radyo-TV yüksek lisans ve doktora programlarını tamamlayarak ‘Dr.’ Unvanını aldı. Konservatuarda Türk Halk Oyunları (T.H.O.) Bölüm Başkan Yardımcısı, T.H.O. Bölümü A.S.D. Başkanı, Çalgı Eğitimi Bölüm Başkan Yardımcısı, Konservatuar Yönetim Kurulu Üyeliği, Konservatuar Müdür Yardımcılığı, Konservatuar Müdürü Projeler Danışmanı görevlerinde bulundu. Türk kültürünü tanıtmak ve geliştirmek maksadı ile çok sayıda toplantılar düzenledi, sempozyumlara katıldı, Danışma ve İlim Kurulları’nda yer alarak destek verdi. Başta Boğaziçi Üniversitesi olmak üzere çeşitli üniversitelerde Türk Halk Müziği toplulukları kurdu, yönetti, konserler verdi. İ.T.Ü Türk Mûsikîsi Devlet Konservatuvarı Mezunlar Derneği’ni kurdu (1989), Başkanlığını uzun süre devam ettirdi, Genel Kurul kararı ile ‘Şeref Başkan oldu.
Konservatuvarda; lisans, yüksek lisans ve sanatta yeterlikte önemli tezlere danışmanlık yaptı. Üniversiteler Kanunu’nun gözden geçirilmesinde ‘rapörtör’ olarak görev aldı. Millî Eğitim Bakanlığı Şuralarında ‘kültür-sanat alanında’ çağrılan isim oldu. Türk Müziği Dernek ve Vakıfları Dayanışma Konseyi’ni (Müzdak/1993) kurdu. Ülkenin, alanında tek ve özgün festivali olan ‘İstanbul Türk Müziği Festivali’ni, her yıl kaliteden vazgeçmeden (30. yıldadır) devam ettirerek, klasik hâle getirdi. Konserleri T.R.T. ekranlarından, bildirileri Kültür Bakanlığı’ndan yayınlayarak ülke çapında yaygınlığı sağladı. Müziğin ve Konservatuvarların Batı – Türk diye ayrılmalarının yanlış olduğunu ısrarla belirterek, ‘Millî Devlet Konservatuvarı’ yapılanma modelini hazırladı ve Y.Ö.K.’e sundu. Kanal 6’da canlı, T.R.T İstanbul Radyosu’nda açıklamalı programlar hazırladı, T.R.T. İstanbul Televizyonu ve özel kanallarda programlara misâfir oldu, akademik destek sağladı. Türk Musıkisi Vakfı Mütevelli Üyesi ve Başbakanlık Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü (GSGM) Türk Halk Oyunları Gözlemcisi olup, Başbakanlık Gençlik Hizmetleri Dâiresi Başkanlığı T.H.M.; ‘Danışma Kurulu Üyesi, Kurslar Akademik Danışmanı – Öğretim Üyesi ve Seçici Kurul Üyesi’ olarak fahri görevler yapmaktadır. Folklora Giriş (1990) ve Folklor (Halkbilim) – (1999), Müzik’te Yanlış Bilinen Doğrular – (2020), Türkiye’de Müzik Eğitimi ve Müzik Kurumlarımız – (2020) adlı kitapları yayınlandı.