Kur’an  Ayı  Ramazan Maddî – Mânevî  Derman

226

     Îcaz / veciz, i’caz / mucize / benzerini yapmakta acze düşürücü bir şekilde vahyedildi.

     İnsanlıkta bir inkılâba / Hak için, Hakk’a doğru yeni bir değişim ve dönüşüme sebep oldu.

     Küllî menbalardan tecellî edip, i’caz ve îcazının beyanıyla her tarafta yükselip hâkim oldu.

     Lâfzında fesahat / açıklık, nazmında cezalet / akıcılık, mânâsında üstünlük ve güzellik var.

     Mefhumlarında bedaat / benzersizlik, ifadeleri hayranlık uyandırıcı, üslûbu büyüleyici.

     Tekrarı hiçbir zaman usandırmaz insanı. Çünkü kaynağı gayb âlemlerinin gerçeklerinden.

     Mazide kalmış meçhulleri, gelecekte olacak şeyleri konu edinen; gaybî ilimler hazinesi.

     Lâfız, mânâ, hüküm, ilim ve maksatları anlamanın; en doğru yol ve metotlarını gösterir.

     İlminde derinlik; yani kâinat ve İlâhî bilgileri içermek; delil mertebeleri ve işaretler vardır.   

     Maksat ve gayelerde dengelilik, yaratılış kurallarında uygunluk ve birliğe uyuş gözetilmiştir.

     Her asrın fehim ve anlayışına uygun ifade tarzlarıyla, dünya insanına bir hitap ve sesleniştir.

     Sanki her asırda, ilk defa nazil oluyor / iniyormuş gibi, bir tazelikte çıkıyor insanın karşısına.   

     Evet, zaman ihtiyarlandıkça, Kur’an gençleşiyor; tabiat ve sebeplerin perdesini yırtıyor.

     Tevhid nuru, her dem her âyetten fışkırır. Şahadet perdesini gayp üstünden kaldırır.

     Hitabındaki ulviyet / yücelik, yeryüzü halifesi olan insan nazarını davet eder dikkate.  

     Çünkü o, gaybın lisanıdır. Şahadet âlemiyle bizzat O’dur; harika tazeliğiyle konuşan.

     Zihinlerin ünsiyeti yabancılamaması için, beşerin aklına İlâhî bir tenezzüldür bu.

     Nakil ve hikâyelerinde, sadık ihbarlarında bizzat görenin, çok anlamlı bir anlatış tarzıdır bu.

     Önceki ve sonrakilerin hâllerini, Cennet ve Cehennem sırlarını naklederek ikaz eder insanı.

     Gaybî hakikatler, dünya gerçekleri, İlâhî sırlar, görünür görünmez âlemlere dair anlatılanlar.

     Kapsayıcı, kurucu İslâm dininin benzeri ne mazide mevcut, ne gelecekte mümkün.  

     Kur’an’ın i’caz zevki bilinir. Tabirine lisanımız yetişmez. Fikir bile yetersiz kalır.

     Kur’an’ın, gökteki yıldızlar gibi olan hakikat ışıkları görülür, fakat ele avuca sığmaz.  

     Kur’an düşmanları on dört asır boyunca karşı çıktılar Kur’an’a, i’cazı yol vermedi asla buna.

     Sair kitaplara benzemez. Onlarla kıyaslanamaz. Çünkü o, Rabbanî bir hikmet; İlâhî sırlar kitabı.

     Hükme sebep olan olaylar, başka başka. Bundan ötürü nüzul sebep ve zamanları muhtelif.  

     Telâkki hâlleri çeşitli ve birbirinden farklı. Muhatapları sayısız. Bu temellere dayanır Kur’an.

     Her tabakaya hitap ediyor. Her şeye cevap veriyor. Selâseti / âhenkli ifadesi ile ediyor rehberlik.

     Kur’an’da selâmet / güven vericilik, tenasüp / uygunluk, tesanüt / birbirine destek veriş var.    

     Kur’an’da her hususta kemal / mükemmellik var. Belâgat ve beyan ilimleri bunlara şahit.

     Kur’an’da bir özellik var. Başka kelâm ve sözlerde yok. Her âyet bir değil pîr söz hükmünde.

     Bir kelâmı işitsen, asıl kelâm sahibini ya arkasında görürsün, ya da içinde bulursun.    

     Çünkü üslûp, insanın aynası, konuşması için dışa vurması, gönlün dışa aksetmesidir. Öyle ise:

x

             “Elde Kur’an gibi bir mûcize-i bâkî varken,

               Başka bürhan aramak aklıma zait görünür.

               Elde Kur’an gibi bir bürhan-ı hakikat varken,

               Münkirleri ilzam için gönlüme sıklet mi gelir?”

x

       Elde Kur’an gibi bâkî / ebedî, benzerini yapmakta acze düşüren bir mûcize varken,

       Başka bürhan / delil ve ispatlayıcı aramak, aklıma zait / gereksiz ve lüzumsuz görünür.

       Elde Kur’an gibi bir hakikat ve gerçek delil varken,

       İnkâr edenleri, delillerle ispat edip cevap veremez hâle getirmek için, gönlüme sıklet / ağırlık

       Mı gelir?

Önceki İçerikİbadetlerimizden oruç üzerine
Sonraki İçerikYaşamımdan Süzülen
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.