‘Türk Birliği için Ortak alfabe ve ortak iletişim dili şarttır.’ Türk Dili ve Edebiyatı Öğretim Üyesi Prof. Dr. METİN KARAÖRS; ‘Bu Mümkündür.’ Diyor.

244

Oğuz Çetinoğlu: Atatürk;Türk Birliği’ne inanıyorum, onu görüyorum.’ Diyordu. Türk Birliği için önce ‘Dil Birliği’, hiç değilse ortak alfabe, ortak iletişim diligerekiyor. Bu konuda hangi noktadayız? Genel
bir değerlendirme yapar mısınız?

Prof. Dr. Metin
Karaörs:
Bugün, yıllarca birbirlerinden habersiz olarak yaşamış olan Türk
dünyasında ‘derin bir uykudan uyanma
ve ‘birbirlerinin farkına varma
gözlenmektedir. Tarihin karanlıklarına gömülmüş veya Kaf Dağı’nın ardına
atılmış zannettiğimiz milyonlarca Türk, ışıklı gözleriyle gülümsemeye, tatlı
dilleriyle bizlere mahnılar söylemeye başlamıştır. Her gece, her gece
yuhularında, ağzı ateş gibi, gözü gökten daha mavi gurdlarla Türk yurtlarını,
ana yurt topraklarını dolaşan şairlerimizin rüyaları hakikat haline
gelmektedir.

Dünyadaki siyasî, sosyal ve ekonomik gelişmeler, Türk
cumhuriyetlerini güçlendirmiştir. Güçlenen devletlerin halkında millî şuur uyandı
ve gelişiyor.

Türk toplulukları, dünya üzerinde 20-90 doğu boylamları ile
33-65 kuzey enlemleri arasında, kuş uçuşu olarak doğudan batıya 6-7 bin,
kuzeyden güneye 3 bin kilometrelik geniş bir alanda yaşamaktadırlar. Bu kadar
geniş sahada yaşayan iki yüz milyona yakın Türk’ü birbirinden farklı gibi
gösteren, suni olarak ayıran faktörlerin başında yazı dilleri ve alfabe
farklılığı gelmektedir. Bugün, Türk dünyasında üç ayrı kökene dayalı 27 farklı
alfabe ve iki büyük yazı diline dayalı 20 yazı dili kullanılmaktadır.

Çetinoğlu: Türkler tarih boyunca hangi alfabeleri
kullandılar
?

Karaörs: Türkler
tarih boyunca birçok alfabe değiştirmişlerdir. Bunların içinde beş büyük alfabe
Türk toplulukları arasında tarihte ve bugün en çok kullanılanlarıdır. Orhun ve
Uygur alfabeleri, tarihî alfabelerimiz, Arap Rus-Kiril ve Latin alfabelerine
dayalı alfabeler, bugünkü Türk dünyasının kullandığı alfabelerdir.

Çetinoğlu: İlk alfabemiz hangisiydi?

Karaörs: Tarihte
bilinen ilk alfabemiz 7. asırdan itibaren Göktürk âbidelerinde, Bilge Kağan,
Kültigin ve Tonyukuk bengü taşlarında mükemmel örneklerini gördüğümüz, taşların
üzerine kazımaya elverişli, bugün Türklerin kullandıkları damga ve savaş
aletlerinden gelişerek şekillendiği üzerinde Türkologların ekseriyetle üzerinde
anlaşmaya vardıkları, kendi icadımız ve ilk millî alfabemiz olan Göktürk
alfabesidir. 10. asra kadar bütün Türk dünyasında kullanılan bu alfabe ile
yazılmış mezar taşı, eşya ve kitabelerin sayısı son keşiflerle 300’e yaklaşmıştır.

Çetinoğlu: Bu alfabenin özellikleri nelerdi?

Karaörs: 38
harfli bu Göktürk alfabesinde bitişme yoktur. Her harf ayrı ayrı yazılır. Yazı
sağdan sola doğru yazılıp satırlar, yukarıdan aşağıya doğru yan yana tasnif
edilirdi. Kelime ve kelime grupları arasında üst üste iki noktanın konduğu
Orhun alfabesi ünsüz esasına dayanır. 4 ünlü, 8 yarım ünlü, 26 civarında
ünsüzün bulunduğunu Göktürk alfabesinde ünlülerden a-e için bir, ı-i için bir,
o-u için bir, ö-ü için bir harf kullanılır, bu harflerin ayırımı ünsüzler
sayesinde belli olurdu.

Çetinoğlu: Göktürklerden sonra kurulan Uygur Devleti
farklı bir alfabe mi kullanıyordu
?

Karaörs: Evet!
Sogdak menşeli olan Uygur alfabesi, Hoça, Turfan, Beşbalık gibi Doğu Türkistan
şehirlerinde ve Uygur Türkleri arasında kullanıldığı gibi, Karahanlı sahasında
da kullanılıp, Hakâniye Türkçesi’nin muazzam eserleri olan Kutadgu Bilig,
Atabetü’l-Hakâyık gibi eserlerin bazı nüshaları bu alfabe ile yazılmıştır.
Bugün dünyanın çeşitli merkez ve kütüphanelerinde yüzlerce sandık dolusu Uygur
yazmalarının ancak % 20’si incelenmiş, % 80’i ise gün ışığına çıkmayı
beklemektedir.

Çetinoğlu: Uygur alfabesinin de özelliklerinden söz
eder misiniz
?

Karaörs: Uygur
alfabesi, 4’ü ünlü, 14’ü ünsüz 18 harften ibarettir. Sağdan sola doğru yazılan
işlek ve bitişik bir yazı olup, yazılması kolay okunması ise oldukça zor olan
bu alfabede o ile u’yu, ö ile ü’yü, ayırt etmek zordur. z, s, ş, kalın k, kalın
g, h ünsüzleri de bu alfabede birbirine karışmaktadır.

Çetinoğlu: Başka alfabeler de olmalı

Karaörs:
İslamiyet’ten evvelki bazı Türk boylarının, Mani alfabesiyle Mani yazısını, Nastûri-Süryâni
alfabesini, Çin ve Tibet alfabe ve yazılarını, Brahmi, Peçenek ve İbrani alfabe
ve yazılarını kullandıkları bilinmektedir.

Çetinoğlu: Türkler Arap alfabesini de kullandılar

Karaörs: Türkler
Arap menşeli Türk alfabesini 11. yüz yıldan itibaren kullanmaya başladılar.
Batı Türklerinin yaşadığı sahalarda 900 yıla yakın kullanılmış bu alfabeyi
bugün Doğu Türkistan, Uygur ve Kazak Türkleri resmî alfabe olarak kullanmaya
devam etmektedirler. Ayrıca İran, Irak ve Afganistan’daki Türk boyları da bu
alfabeyi kullanmaktadırlar. Sağdan sola bitişik olarak yazılan Arap menşeli
Türk yazısında her harfin başta ortada, sonda birbirinden az çok ayrılan farklı
şekilleri vardır. 6 harf dışında bütün harfler kendilerinden sonraki harflerle
bitişirler. p, ç, ince /g ve j’nin eklenmesiyle Türklerin 28 harften 32 harf
çıkardıkları bu alfabede p, ç’yi, b, c’den ayırmak için eklenen noktalar ile,
k’yı g’den ayırmak için ilave edilen üç nokta veya keşide çok defa
kullanılmıyor, karışıklık meydana getiriyordu. Türkler, ekseriyetle Farsça ve
Arapçadan gelen kelimelerin imlasına dokunmadıklarından bu dillerden Türkçeye
geçen kelimeler kendi dillerindeki gibi yazıldıklarından uzun zaman çok geniş
coğrafyada birlik sağlandı. Türkçe asıllı kelimelerde ise tarih içinde ve
coğrafi alanlarda aynı birlik sağlanamadı. Noktalama işaretleri ancak 19. yüz
yıl içinde kullanılmaya başlandı. Enver Paşa tarafından 20. yüz yıl başındaki
harfleri bitişmeden yazma teşebbüsü (huruf-ı mumfasıla) başarıya ulaşmadı.
Kazak Türklerinden Ahmet Baytursunoğlu tarafından geliştirilen ünlü kullanma ve
fonetik yazı sistemi kısa bir süre kullanılabildi.

Çetinoğlu: Yazı dilinde durum nasıldı?

Karaörs: Yazı
dili, yazıda kullanılan dildir. İlim ve kültür eserlerinde, edebiyatta, yayın
hayatında kullanılan dil yazı dilidir. Bir ülkenin aydınları, belirli bir
tahsil görmüş okumuşları, konuşurken ve yazarken ortak olan yazı dilini
kullanırlar. 7, 8 ve 9. yüz yıllarda merkezi Ötüken olan, ‘Eski Türkçe’ adını verdiğimiz yazı dili, 10 ve 11. yüz yıllarda
Kaşgar ve Balasagun gibi şehirlerde de ikinci bir merkez olarak devam etti.
Eski Türkçenin Göktürk, Uygur ve Karahanlı devirleri arasındaki dil farkları
dinî kelime ve ufak tefek küçük gramer farklılıklarından öteye geçmez. Kaşgarlı
bu yazı diline “Hakaniye Türkçesi
adını vermektedir.

Çetinoğlu: Tarihî göçler yazı dilini etkiledi mi?

Karaörs: 13.
yüzyıl Türk yazı dili tarihinde ikinci bir yazı dilinin doğduğu asırdır. Orta
Asya’daki Türk kütlelerinin Kuzeye ve Hazar Denizi’nin Kuzey ve Güneyinden
batıya akması, yeni kültür ve medeniyetlerle temas sonucu, yeni kültür
merkezlerinin doğması, Türkçenin içinde uzun zamandan beri kendisini
hissettiren gelişme ve tabii değişiklikler, Türk yazı dili birliğini ‘Batı Türkçesi’ ve ‘Kuzey-Doğu Türkçesi’ olmak üzere iki yazı diline ayırdı. 15.
asırdan itibaren Kuzey-Doğu Türkçesi, ‘Kuzey
Türkçesi
’ ve ‘Doğu Türkçesi
olarak iki önemli kola ayrıldı.

Kuzey Türkçesi, Kuzey Türk bölgelerinde Kıpçak şivesinin ana
kaynaklık ettiği yazı dillerini meydana getirdi. ‘Doğu Türkçesi’ ise ‘Çağatay
Türkçesi
’ halinde 20. asra kadar devam etti ve yerini bugünkü Özbek yazı
diline bıraktı. Türk yazı dillerinin en verimlisi olan ‘Batı Türkçesi’ ise ‘Eski Anadolu Türkçesi’, ‘Osmanlı Türkçesi’,
Türkiye Türkçesi’ halinde günümüze
kadar devam etti. Batı Türkçesi içinde ‘Azerî
sahası çok az farklı bir daire halinde günümüze kadar geldi.

Çetinoğlu: Bugünkü durum nedir?

Karaörs: Bugün
Türk dünyasında Latin, Rus-Kiril, ve Arap olarak üç ayrı kökene dayalı, 27
farklı alfabe kullanılmaktadır.    

Çetinoğlu: Herhalde Rus-Kiril alfabesinin alt grupları ile
27’ye ulaşılıyor…
?

Karaörs: Kiril
menşeli alfabeler birbirinden farklı 20 çeşittir. Bugün Gagavuzeli, Azerbaycan,
Kırım, Başkurt, Nogay, Malkar, Karaçay, Kazak, Kumruk, Karakalpak, Kırgız,
Özbek, Türkmen, Uygur, Tuva, Hakas, Altay, Çuvaş, Yakut Türkleri bu alfabeyi
kullanmaktadırlar. Müslümanlık dışındaki Sarı

Uygur, Altay, Tuva, Gagavuz ve Karayim Türkleri (bütün
Türkler’in % 1.7’si) hariç bütün Türkler 10. asırdan 1920 yıllarına kadar Arap
Harfli Türk Alfabesi’ni kullanıyorlardı.

Çetinoğlu: Türkler neden bu kadar ayrı alfabe
kullanıyorlar
?

Karaörs: Stalin
devrinde Kiril adlı bir papazın Türkleri bölüp parçalayarak ‘ayır ve yut’ siyaseti gereğince icat
edip ortaya attığı Kiril alfabelerine Türkler zorla geçirildiler. Bu alfabe
parçalama siyasetine Baskakov gibi taraftar olan ve bu sayede Rus kültürünün
yükselip cihan-şümûl olacağına inanan Rus aydınları olduğu gibi, Samoylaviç
gibi bu siyasete karşı olan Türkleri ve Türkçeyi gerçekten seven bu uğurda
sürgün olan Türkologlar da vardır.

Rusya’daki Çuvaş Türkleri 1871’de, Altay Türkleri 1937’de,
Kazan, Kırım, Karaçay, Balkar, Nogay, Kumuk Türkleri 1928’de, Abakan ve Yakut
Türkleri 1939’da, Kırgız, Kazak, Karakalpak, Başkurt, Özbek ve Azerbaycan
Türkleri 1940’ta, Tuvalar 1941’de, Uygur Türkleri 1947’de Kiril kökenli değişik
alfabeleri kullanmaya başladılar. Aynı seslerin, her birinde farklı farklı
harflerle gösterildiği bu alfabede birlik yoktur.

Çetinoğlu: Arap alfabesi de kullanılıyor demiştiniz

Karaörs: Bugün
Arap menşeli Türk alfabesini İran, Irak, Afganistan ve Çin sınırları içindeki
Doğu Türkistan Özerk Bölgesi’nde yaşayan Türkler kullanmaya devam
etmektedirler.

Çetinoğlu: Türkiye’de kullanılan alfabe nerelerde
geçerli

Karaörs: 29
harften oluşan Latin kökenli Türk alfabesi, Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti’nin resmî alfabesidir. Batı Trakya, Yugoslavya, Romanya,
Finlandiya, Türkleri de bu alfabeyi kullanıyorlar. 1980-1984 yıllarına kadar
Bulgaristan Türkleri de bu alfabeyi kullanıyordu. Irak Türkleri ‘Kardaşlık Dergisi’nin
bir bölümünü 1964-1971 arasında Latin harfleriyle çıkardılar. Diğer Türk
boylarından çok kısa sürelere Latin alfabesini kullananlar oldu.

Çetinoğlu: Farklılıklar, aynı ırka mensup olmalarına
rağmen birbiriyle anlaşamayan grupların oluşmasına yol açmıştır
… 

Karaörs: Bütün bu
uygulamalar sonunda Türk dünyasında 20 yazı dili meydana geldi: Türkiye
Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi, Türkmen Türkçesi, Gagavuz Türkçesi, Kazan
(Tataristan) Türkçesi, Başkurt Türkçesi, Kırım Türkçesi, Nogay Türkçesi,
Karaçay Türkçesi, Balkar Türkçesi, Kumruk Türkçesi, Karakalpak Türkçesi, Kazak
Türkçesi, Özbek Türkçesi, Kırgız Türkçesi, Uygur Türkçesi, Altay Türkçesi,
Hakas (Abakan) Türkçesi, Çuvaş Türkçesi, Yakut Türkçesi.

Ruslar da bunu istiyorlardı. Aynı ırkın mensupları Türkler,
farklılıklar sebebiyle Türkçe konuşamasınlar, Rusça konuşsunlar ve böylece Rus
kültürüne bağlansınlar…

Çuvaşça ve Yakutça Türkçenin en uzak lehçeleri, Türkiye,
Azerbaycan, Türkmen ve Gagavuz Türkleri Batı Türkçesi’nin kollarıdır. Diğer 14
yazı dili ise Kuzey-Doğu Türkçesi yazı dilinden doğmuşlardır.

Çetinoğlu: Bu karmaşadan kurtuluş için çalışmalar var
mı?

Karaörs: Bütün
Türk Dünyası müşterek bir alfabe ve yazı dili kullanmayı arzu etmektedir.

Azerbaycanlı şâir Bahtiyar Vahapzȃde, “Bir halkın alfabesi kaç defa değiştirilebilir? Bir halkın tarihini kaç defa
değiştirmek olabilir
? Gah Medya’lı
olduk, gah da Fars’ın döküntüsü… Gelin kat’i bir şekilde bildirelim ve diyelim
ki: ‘Bu halk Azerbaycan Türkleridir
.” diyerek alfabe birliği istediğini
belirtmektedir.

Kırım Türkleri lideri Mustafa Cemiloğlu ‘Azerbaycan’da Latin alfabesiyle çıkan bazı
gazeteleri gördük. Lakin bunlarda bazı farklılıklar var. Bu farklılıkları yok
etmek istiyoruz. Türk alfabesinde kullanılmayan bazı harfler var. Kırımlılar,
Özbekler, Kazaklar, Kırgızlar hepsi başka harfler koyarlarsa yine olmaz.
Dağıstanlılarla bu konuda konuştuk. Mill
ȋ hareket üyeleri
razılar. Biz istiyoruz ki Türk Dünyası’nda kullanılan alfabe de hiçbir fark
olmasın
.’ Sözleriyle alfabe birliğine inandığını belirtirken Romanya Bükreş
Üniversitesi’nde Türkolog Enver Mahmut, aynı arzuyu şu sözleriyle dile
getirmektedir: ‘Her şeyden önce ortak bir
alfabe ve ortak terimler sözlüğü oluşturmamız gerekmektedir. Çünkü Türk
lehçeleri arasındaki farkları derinleştiren, zemini oyan, bu iki yapay
parazittir
.’

Çetinoğlu: Genel bir Türk alfabesi mümkün mü?

Karaörs:
Mümkündür. Umumî bir Türk alfabesi ortaya koymanın dört yolu vardır:

1- Eski Türk-Runik alfabesini tekmilleştirmek,

2- Arap alfabesi esasında umumî alfabe oluşturmak,

3- Tamamen yeni, orijinal alfabe koymak,

4- Denenmiş Latin harfleri esasında vahit alfabe kabul etmek

Bütün Türk boyları bu dört yoldan birini müşterek olarak
tercih edecek ve alfabe birliğinde anlaşacaktır.

Ortak bir alfabe ve yazı dili bütün Türk boylarının kendi
hür irade ve istekleriyle verecekleri kararlar sonunda mümkün olacaktır.

Çetinoğlu: Sizce bunlardan hangisinin uygulanabilirlik
şansı yüksek
?

Karaörs: Alfabe
birliği için teklif edilen yollardan en uygununun ‘denenmiş Latin harfleri esnasında vahit bir alfabe kabul etmek
yolu olduğu bütün Türk dünyasında gittikçe ağırlık kazanmaktadır.

Latin alfabesi artık dünya milletlerinin gayrı resmî umumî
yazı sistemine dönüşmektedir. Bu alfabeden Araplar, hatta Çinliler bile
yararlanmaktadırlar. Bu yazı sistemi bütün kıtalarda büyük devletlerin resmî
alfabeleri olduğundan dünyanın her yerine yayılmıştır. Türk toplulukları ve
Azerbaycan Türkleri umum dünya kültür anahtarlarını yitirmemek için yeni
alfabeden istifade etmek durumundadırlar. Bütün müspet ve menfi cihetleri
tartışarak Latin alfabesine geçmeyi en doğru yol olarak buluyoruz. Yeni
Azerbaycan alfabesi öyle tertip olunmalıdır ki ortak bir Türk alfabesinin
yolunu açabilsin.

Çetinoğlu: Bu yönde müjdeli gelişmeler var mı?

Karaörs: İlk
safhada Azerbaycan Türklerinin Türkiye Türkçesi alfabesini aynen veya çok küçük
farklılıklarla kabul edecekleri anlaşılmaktadır: Azerbaycan Yazarlar Birliği
Başkanı Dr. Anar Rızayef ‘Kiril
alfabesinin bırakılacağını bu hususta kararlarının kesin olduğunu

belirttikten sonra şunları söylemektedir: ‘Ancak
bunda aceleci değiliz. Latin alfabesini öğretmeden mevcudu bırakırsak doğacak
boşluk edebiyat ve kültürümüzde bunalıma sebep olabilir.

Çetinoğlu: Türk dünyasında kullanılacak ortak alfabe
için kurallar belirlendi mi
?

Karaörs:
Azerbaycanlı âlim Feridun Celiloğlu bütün Türk dünyasında uygulanacak müşterek
bir alfabenin bağlı olması gereken kuralları makalesinde açıklamaktadır. 29
harfli Türkiye Türkçesi alfabesi Türkiye’nin fonetiğine en uygun alfabedir. k
ve g seslerinin kalın ve ince olarak ayrılmaması Türkiye Türkçesi için problem
değildir. Türkçenin ses uyumlarından biri olan “ünlü-ünsüz uyumu” zaten bu
meseleyi çözmektedir. Bu uyuma Türkçe kelimelerde ön damak ünlüleri olan e, i,
ö, ü ünlüleriyle, ön damak ünsüzleri olan k, g, ğ (yumuşak g), ince l, bir
arada, arka damak ünlüleri olan a, ı, o, u ile arka damak ünsüzleri olan k, g,
ğ (ğı), h, kalın l bir arada bulunabilirler.

Türkçe kelimelerde kalın k, ince k ile karışmaz. h sesi
k’dan türemiştir. Azerbaycan şivesinde çok kullanılmaktadır. Türkçede bulunan
normal h’den başka bu hırıltılı h sesini ayrıca alfabede göstermeye lüzum
yoktur. Türkiye Türkçesinde mahallî ağızlardadır. Nazal n sesi de mahallî
ağızlarda olup normal ağız n’sine dönüşmektedir. Alfabede nazal n için ayrı bir
harf koymak bu sesin devam etmesini istemek demektir.

Türkiye Türkçesinin bu hususiyetlerine rağmen, diğer Türk
boyları Latin alfabesini geçerken kendi şivelerinin özelliği olarak k, g için
kalın ve ince olmak üzere ikişer harf, açık e (a), hırıltılı h (x), nazal n
(n), çift dudak v’si (W) gibi sesleri alfabelerine alırlarsa fonetik detaylara
girilmiş ve diyalektik özellikler ön plana çıkmış olacaktır. Bu da şimdi
uygulanan Kiril alfabesi gibi yine birliği bozup parçalanmalara yol açacaktır.

Çetinoğlu: Sonuç olarak neler söyleyebilirsiniz?

Karaörs:
Azerbaycan Türklerinin 29 harfli Türkiye Türkçesi alfabesini kabul etmeleri
safhasından sonra muhtemelen Türkiye Türkçesi iki ülke arasında bir ‘üst dil’
olarak benimsenecektir. Daha sonraki kademede bu ‘üst dil’ diğer Türk yazı
dillerinden unsurlar alarak zenginleşecek ve daha çok ortak hale gelecektir.
Büyük Türk gruplarına ait yazı dilleri, uzun zaman kendileri arasında bir ‘alt
dil’ olarak devam ettikten sonra ‘ortak üst dil’in içerisinde eriyeceklerdir.
Bu ‘üst dil’de Türkiye Türkçesi’nin
diğer Türk lehçe ve şiveleriyle de beslenerek zenginleşmiş ve gelişmiş bir
devamı olacaktır. 21. yüz yıl, Türk dünyasında millî şuurun uyandığı, birlik ve
beraberlik fikrinin gelişip pekiştiği, şive ve lehçe farklılıklarının ‘aynı dedenin torunları olarak mirası
paylaşmaktan ibaret olduğu
’, dedenin malı üzerinde birlik ve beraberlik sağlanması
gerektiği üzerinde anlaşılan bir asır olacaktır.

 

 

Prof. Dr. MEHMET METİN KARAÖRS  

1944 yılında
Isparta’nın Uluborlu İlçesi’nde dünyaya geldi. İlk ve ortaokulu Uluborlu’da
okuduktan sonra 1962 yılında Kuleli Askerî Lisesinden mezun oldu. 1963 yılında
Kara Harp Okulunda öğrenci iken 20-21 Mayıs olayları sebebiyle ayrıldı.
Yabancı dil olarak Rusça okudu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk
Dili ve Edebiyatı Bölümü Umumi Türk Dili Sertifikasından Ebu’l-gazi Bahadır
Han’ın ‘Şecere-i Türkî’ isimli
eserinin bir bölümünü  (metin, edisyon
kritik, indeks, sözlük) mezuniyet tezi olarak hazırlayıp 1968 yılında mezun
oldu.

 

1968-1976 yılları
arasında orta öğretimde edebiyat öğretmenliği ve idarecilik görevlerinde
bulundu. (Burdur Lisesi, Aydın Cumhuriyet Kız Lisesi Müdürlüğü ve Edebiyat
Öğretmeni, Aydın Ortaklar Öğretmen Lisesi Edebiyat Öğretmeni ve Müdürü.) 1976
– 1986 yılları arası Bursa Eğitim Enstitüsü daha sonra Bursa Yüksek Öğretmen
Okulu Edebiyat Öğretmenliği ve Türkçe Bölümü Başkanlığı görevlerinde bulundu.

 

1981 yılında İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Prof. Dr. Muharrem Ergin’in
danışmanlığında başladığı doktora çalışmasını 1985 yılında tamamladı. Doktora
tezi Ali Şir Nevâyî’nin İkinci Divanı Nevadirü’ş-Şebab’ (giriş, dil
hususiyetleri, metin) tır. 1986 yılında Erciyes Üniversitesi Fen Edebiyat
Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Yeni Türk Dili Ana Bilim Dalına Yard.
Doç. Dr. olarak tâyin edildi. 1988 yılında aynı üniversitenin Rektörlüğe
bağlı Türk Dili Bölümü Başkanlığına da
tâyin edilerek bu görevi 6 yıl süre ile yaptı.

 

1991 yılında önce
ilmî bir kongre için daha sonra kendi isteğiyle Kırım’a gidip Kırım Tatar
Türklerinin dil ve edebiyatları üzerinde incelemeler yaptı.

 

1- Eylül 1994’ten
itibaren iki öğretim yılı süresince Kazakistan’ın Türkistan şehrinde bulunan
Hoca Ahmet Yesevi Uluslar Arası Türk Kazak Üniversitesinde Türkiye Türkçesi
ve Edebiyatı Öğretim Üyesi ve Bölümün Kurucu Başkanı olarak çalıştı. Ayrıca
bu üniversitede görevli olarak bulunduğu sırada 12 Mart 1995 tarihinde
girdiği Doçentlik yabancı dil sınavını (Rusça) ve 24 Ekim 1995 tarihinde
girdiği Doçentlik Bilim Sınavını kazanarak Doçent unvanı aldı. Hoca Ahmet
Yesevi Üniversitesi Türkiye Türkçesi Kursları Koordinatörlüğü görevi de
yaptı.

 

2- Kasım 1998’de
Erciyes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
Başkanlığına tâyin edildi.  Kendi
bölümünde Türkiye Türkçesi 1-2, Yaşayan Türk Lehçeleri (Kazak Türkçesi),
Türkçe- Rusça Mukayesesi, Çağatay Türkçesi ve Edebiyatı, Türkçenin Yabancı
Dillere Etkisi gibi lisans derslerini, Sosyal Bilimler Enstitüsünde Türkçenin
Morfolojisi, Eski Göktürk-Uygur Türkçesi Kazak Türkçesi gibi Yüksek lisans ve
doktora derslerini ve Yozgat Fen
Edebiyat Fakültesinde Türkiye Türkçesi, Eski Türkçe ve Yaşayan Türk Lehçeleri
ve Çağatay Türkçesi ve Edebiyatı 
derslerini okuttu.

 

23 Mart 2001
tarihinde Profesörlüğe yükseltildi.

 

2002-2003 ve 2003-2004 Eğitim-Öğretim
yıllarında Kıbrıs Girne Amerikan Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve
Edebiyatı Öğretmenliği Bölümü Öğretim Üyeliği ve Bölüm Başkanlığı, adı geçen
üniversitenin Yönetim Kurulu ve Senato üyeliği görevlerinde bulundu.

 

Eylül 2004 tarihinde Erciyes
Üniversitesindeki görevine döndü.

 

16.07.2006 tarihinde 38 yılı aşkın devlet
memurluğu görevinden kendi isteği ile emekliye ayrıldı.

 

01.09.2008 tarihinde İstanbul Beykent
Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim
Üyesi ve TDE Bölümü Başkanı olarak çalışmaya başlamıştır. Halen bu
görevdedir.

 

Prof. Dr. Metin Karaörs, akademik çalışma
hayatı boyunca; 12 adet yüksek lisans, 2 adet doktora tezi yönetmiş, 142 adet
ilmî makale ve bildiri kaleme almış, gazete ve dergilerde 100’den fazla
makalesi yayınlanmış, milletlerarası sempozyumlarda oturum başkanlıkları
yapmıştır.

 

Kitap hâlinde yayınlanmış eserleri:

1- TÜRKÇENİN
SÖZ DİZİMİ VE CÜMLE TAHLİLLERİ
: Erciyes Üniversitesi.  Kayseri,1993 

2- TÜRK
LEHÇELERİNDE KARŞILAŞTIRMALI ŞEKİL VE CÜMLE BİLGİSİ
: Akçağ Yayınevi.
Ankara, 2005 

3- NEVÂDİRÜ’Ş-ŞEBÂB
/ Ali Şîr Nevâyî: Türk Dil Kurumu Yayınları. Ankara, 2006

4- TÜRK
DİLİNİN SARF VE NAHVİ
/ Köprülüzâde Mehmet Fuat- Süleyman Sâip: Türk Dil
Kurumu Yayınları. Ankara 2006.   

5- KIRIM
TATAR TÜRKLERİNİN MASAL VE EFSANELERİ

Rusça’dan tercüme.  (Basılmaya
hazırdır)

6- YAŞAYAN
TÜRK LEHÇELERİ:
  (KAZAK
TÜRKÇESİ)  (2 Cilt hâlinde Ders notu)

 

Önceki İçerikFikir Damlaları (7)
Sonraki İçerikUzman Bir Gönül Erbabından
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.