Türkiye Neden Yağmalanıyor!

119

“Depremin bana
hatırlattıkları!”

 

İngiliz arkeolog Charles Newton, Sultan II. Abdülmecid’in
fermanı sayesinde, Bodrum’daki dünyanın yedi harikasından biri olan “Mausoleum”u ve Didim’deki Knidos
aslanı heykelini ve daha nicelerini yerlerinden söküp İngiltere’ye götürmüş.

 

Tabii ki, Anadolu’daki uygarlık hazinesi eserleri yağmalayan
tek isim Charles Newton değildi. Newton, ne yaptıysa, diğerleri gibi hep
örgütlü bir talanın uygulayıcısı olarak çalıştı ve bu talanı 1865’te yayınladığı
“Travel & Discoveries in the Levant”
adlı iki ciltlik eserinde de övgüyle anlattı.

 

Türkiye’nin bu şekilde yağması üzerine, o dönem Amiral
Francis Beaufort isimli bir zat, bakın bizi nasıl uyarıyor: “Türk devlet yetkilileri, kendilerine
emanet edilmiş ve kendi topraklarındaki bu muhteşem eserleri koruma altına
almalarının, milli bir görev olduğu konusunda ikna edilmelidir.”

Gelişmelerden anlıyoruz ki, bir yabancı tarafından yapılan bu uyarı, bugün bile
anlaşılamamış ve gereği yerine getirilememiştir.

 

18. ve 19. yüzyıllarda görgülü ve eğitimli Avrupalı
gezginler ve bilim adamları Türkiye’de geziler yaparak, ülkenin yerüstü ve
yeraltı kaynaklarını belirlediler. Böylece Anadolu’nun üzerinde bulunan “Uygarlık Hazineleri”ni keşfettiler.
Hatta Amiral Francis Beaufort, komutanlığını yaptığı “Frederickössteen” fırkateyni ile 1811’de, Ege ve de Akdeniz ile
buralarda bulunan adaları gözlemledi ve suların derinliklerini çıkardı.

 

Yabancılar tarafından Türkiye toprakları üzerinde yapılan bu
keşif ve yağma, hepimizin gözü önünde, dün olduğu gibi bugünde sürüp gidiyor.

 

Bu zenginliklerin yağmasına, ekonomik değerlerin yağması da
eklenince devletin sömürgeleşmesi ve milletin esirleşmesi ile koskoca bir
medeniyet tesis etmiş olan Osmanlı – Türk Devleti yıkılıp gitti.

 

Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin, ilk yaptığı
işlerden biri, ülkenin her alanda yağmasına “dur” demek ve ortak zenginliklerin “milli” olduğunu ilan etmek oldu.

 

Ancak günümüze kadar gelen süreçte, devleti yöneten
siyasetçiler eliyle, büyük tavizler verilerek adeta “yağma devam ediyor” denilecek bir duruma, yeniden geçildi.

 

Bu anlamda, ülkenin her türlü değerinin yabancılara ve
onların yerli işbirlikçilerine peşkeş çekilmesi her türlü izahtan varestedir.

 

Artvin Cerattepe’de meydana gelen altın madeni meselesi,
anlatmaya çalıştığımız bu yağmanın son örneğidir.

 

Burada gözden kaçırılmaması gereken çok önemli bir nokta
vardır. O da; Türk Milletinin içinde yağmayı anlama ve buna “dur” deme yetisi, halen Atatürk
döneminde olduğu gibi sürmektedir. Biz bunu Artvinlilerin, yağmaya karşı
gösterdikleri dirençle, bir kez daha gördük.

 

Türkiye’nin değerlerinin tümünün yağma edilmesi, bu
toprakların asli sahibi olan Türk Milletinin kaderi değildir. Değerlerin ortaya
çıkardığı zenginlik, hepimizin ortak malıdır. Bu sebeple herkesi, yağmayı
önlemeye ve toplumsal zenginliğimizi korumaya çağırmamız lazımdır.

 

Cerattepe’nin yağmasına ve Artvin’in zenginliklerinin yok
edilmesine karşı çıkan Artvinlileri kutluyor ve onların bu direncinin hepimize
örnek olmasını diliyorum.

 

Bunları derken de, ülkemizdeki “yağma tarihi”nin ve aktörlerinin, hepimizce mutlaka bilinmesi
gerektiği konusunda da, uyarıda bulunuyorum. Unutmayın, yağma kaderimiz
değildir.

 

“Yıllar önce
yazılmış bir yazı ama yaşadığımız depremler bana hiç bir şeyin değişmediğini
anımsattı. Çünkü hasar bir yağmanın sonucu oluştu. Yine hatırlatmalar ile bir
faydam olur belki diye bunları paylaşayım istedim.”