Bâzı insanlar
yaşadıkları şehri ve çevreyi çok severler ve yaşadıkları sürece orayı
anlatmaktan keyif duyarlar. Çünkü o çevrede eşya ile insan ve yaşanan günler,
kendi benliklerinden çıkıp o kişiler için başka kimlikler kazanır. Sevgi literatüründe
bunun adı ‘kara sevda’dır. Bizde
hârika örnekleri vardır: Meselâ merhum Yahyâ Kemal Beyatlı onlardan biridir.
Rahmetli Sâmiha Ayverdi onlardan bir başkasıdır. Rahmetli Ahmet Hamdi Tanpınar
karasevdalı başka bir âşık tipidir. Rahmetli Mithat Enç’in aşkı Gaziantep
üzerinedir. Ahmet Turan Alkan Sivas’ın destanını yazmıştır.
İstanbul için
son Şehrengizi yazan Mehmet Kâmil Berse bu altın silsilenin son halkasıdır.
Mehmet Kâmil
Berse bu sevdanın bedelini ödemiştir. Kuşaklar öncesi, Kırım Türklerinin yerlerinden
yurtlarından sürgün edildikleri yıllarda ataları oradan kalkıp yıllar boyu,
nesiller boyu, ölerek, doğarak, kalarak, göçerek, bâzen aç bâzen uykusuz,
İstanbul’a gelenlerden, sevdalarının bedelini canlarıyla ödeyerek İstanbul’u
hak edenlerdendir.
Tanışmamız,
Karaman’da oldu. O, Dil ve Edebiyat Dergisi’nin editörü iken bir arkadaşıyla
şehrimize geldi. Konuşmalar yaptılar, döndüler. Giderken, dergi için bir yazı yollayıp
yollamayacağımı sordu. Onlara memnuniyetle yazı yolladım.
Daha sonra
Kâmil Berse Bey, Dersaadet Plâtformunu şekillendirince kendi dergisini, şu anda
memleketin en iyi şehir kültürü yayımlarından biri olan Şehir ve Kültür’ü
yayınlamaya başladı. Dergi, 100. sayısını aştı.
Muhteviyatı ve
zarfıyla, abartısız, tevâzu içinde müthiş bir potansiyel olarak yayınına devam
ediyor. Dergi çıkarmayanlar pek takdir edemezler. Türkiye’deki en zor
işlerdendir.
İşte bu dergi,
dağınık emekli hayatımı öylesine disipline etti ki, bu işe en yakınlarım bile
hayret ettiler. 100 aydan fazla bir zamandır her ay dergiye telif bir makale ve
yeni bir şiir yetiştirmek, meseleyi bilmeyenler için belki sıradan bir iş gibi
görünür. Çok müşkül bir iştir. Fakat onun kişiliği ve davranışı, bu işi
zevalsiz götürmeye mecbur kıldı ve bize bereket, hareket, hayatiyet kazandırdı.
Hayatımızı düzene soktu.
Talepsiz,
beklentisiz, ikirciksiz tavrı onu her zaman insanlar içinde makbul kıldı. Ona
hayranlığımızın sebeplerinden biri de bu özelliğidir.
* * *
Kâmil Berse,
‘Şehrengiz’ konusuna boyut ekleyen, onu yeniden târif ve tanzim eden kişidir.
Münhasıran İstanbul ‘u yazdı. Birinci cilt yayınlandı. İkinci ve üçüncü ciltler
basıma hazır durumda.
İstanbul
Şehrengizlerini önce Üsküdar’da, Kültür Merkezinde, her ay bir toplantıda
İstanbullulara anlattı.
Benzersiz
toplantılardı. Toplumda insanlar için fazla bir şey ifâde etmeyen kişilerin,
seslerin, tadlarm, kokuların, ağaçların, kıyıların, suların, sokakların hepsi
onun sohbetleriyle önemli boyutlar kazanıyor, hayatiyet ve tat kazanıyorlardı.
Sohbet sırasında Münir Nurettin merhumun bir köşeden başını uzatıp ‘Kalamış’
şarkısını söylediğini duydu sohbeti dinleyenler. Mûsıkîsi, ikramı ve yetkin
diliyle, onun çelebi tavrıyla bitmesini istemediğimiz toplantılardı.
Recep Tayyip
Erdoğan ile aynı okuldan mezun oldular. Birbirlerini çok sevdiklerini
bilenlerdenim.
* * *
Mehmet Kâmil
Berse, adını târihe yazdıran İstanbullulardandır. Bir şehre duyulan mensubiyet,
biraz önce ifâde ettim, bâzen farklı boyutlar kazanabiliyor. Meselâ torununun
adını İstanbul koyan, İstanbullu başka bir dede tanımadım.
Yahya Kemal,
Ahmet Hamdi, Ayverdi Ailesi, Abdülhak Şinâsi, Atilla İlhan, Anadolu Hisarı, Rumeli
Hisarı ve İstanbul’u mukaddes bir elma gibi ortasından iki şak’a ayıran ve
arasından bir Mehmet Kâmil Berse; ‘Nehr-i
Âziz’ gibi akıp duran Boğaz kadar kadim ve yerli İstanbullular arasında çoktan
yerini almıştır.
KÂMİL UĞURLU
MEHMET KÂMİL BERSE:
1955 yılında, İstanbul’un Fatih ilçesinde
doğdu, Hâlen doğduğu evde oturuyor. Anne ve babası 1854-1855 de Kırım’dan
Türkiye’ye göç etmiştir.
İstanbul İmam Hatip Okulunu, Bursa İktisadî
Ticarî İlimler Akademisi İşletme bölümünü bitirdi.
Çocukluğundan itibâren, Kültürün, kitabın,
derginin içinde oldu. Okul yıllarında Gazete ve dergi çıkarmaya başladı.
Gençlik yıllarında Millî Türk Talebe Birliği
(MTTB), Yeşilay Cemiyeti Kompozisyon ve Şiir yarışmalarında dereceler aldı,
Mavi Kırlangıç Dergisi’nde yayınlanan yazısı dolayısıyla edebiyat camiası ile
tanıştı.
Genç Kalemler, Adım, Yeniden Doğuş, Vahdet,
Beldemiz Gaziosmanpaşa ve Tahtakale dergilerinin sâhibi, genel yayın yönetmeni
ve editörlüklerini yaptı. Dil ve Edebiyat Dergisinin Kuruluşunu gerçekleştirdi,
29 sayı editörlüğünü yaptı.
Birçok dergide makale, biyografi, mizah ve
gezi yazıları yayınlanmaktadır. Türkiye’nin ve dünyânın bir çok şehrini gezme
fırsatı bulup seyahat ettiği her ülke ve şehir hakkında yazılar kaleme aldı.
Şiir yazdığını, ama şâirliği kabul edemediğini
ifâde eder.
‘İstanbul
Şehrengizii’ başlığı ile iki yıldır İstanbul kültür merkezlerinde aylık
konferanslar gerçekleştirmektedir. Konferanslarına; Türkiye’nin birçok il ve
ilçesinde devam etmekte, panellerde
konuşmacı olarak yer almaktadır.
Birçok sivil toplum kuruluşunun kurucusu ve
yöneticisi oldu.
‘Martı Ajans’ ve ‘Reklam Ajansı’ ile ‘Kalem Kitabevi’nin sâhibidir.
Yurt içinde ve yurt dışında kültür programları
gerçekleştiren Dersaadet Kültür, Edebiyat, Dil, Sanat ve Tanıtım Platformu
Derneği Genel Başkanlığını yürütmektedir.
‘Şehir ve Kültür’ dergisinin sâhibidir,
genel yayın yönetmenliğini üstlenmiştir.
Yayınlanan
eserleri;
*Meraklısı
için İstanbul Seyahatnamesi, (Tükendi) *İstanbul
Şehrengizi, *İsmail Bey Gaspıralı.
Yayına
Hazır Eserleri
*Sürgünden
Soylu Kırım’a, *Üç Okyanus Dört Kıta,
*Kitap, Kütüphane ve Türkçemin Hikâyesi,
*Toplumumuzu Aydınlatan Münevverler.
İstanbul Şehrengizi 1. Cilt. (2. Ve 3.
Ciltler yayına hazırdır.)
ŞEHRENGİZ:
Farsça şehr ve
engîz (harekete getiren, karıştıran) kelimelerinden oluşan şehr-engîz bir
şehrin tabîi ve târihî güzellikleriyle sanat ve meslek dallarında tanınmış
kişileri ve onların sosyal durumlarını ve de şehrin güzellerini anlatır.
Dihhudâ, Edward G. Browne ve Muhammed Ca‘fer Mahcûb gibi araştırmacılar türün
kaynağının Fars edebiyatı olduğunu ve buradan Türklere geçtiğini ileri
sürmüşlerse de E. J. W. Gibb ve Agâh Sırrı Levend şehrengizin gazavâtnâme,
sûrnâme ve târifnâmeler gibi Osmanlı edebiyatında ortaya çıktığını
belirtmişlerdir.
Kaside, gazel,
kıta, rubâî, terkibibend gibi farklı nazım biçimlerinin kullanıldığı
şehrengizlerde asıl konunun anlatımında mesnevi nazım şekli tercih edilmiş ve
mürettep bir mesnevide bulunan bölümlere burada da yer verilmiştir. Giriş
bölümünde tevhid ve na‘t yanında çoğunlukla klâsik münâcâtlardan farklı olarak
-güzellere tutkunluk sebebiyle bazı dinî görevler aksatıldığından- suçluluk ve
pişmanlık duygusunun ifâde edildiği, Allah’tan bağışlanma dileyen bir münâcât
yer alır.
Ardından
mi‘râciyye vb. şiirlerle Hz. Peygamber’i, Hulefâ-yi Râşidîn’i, dönemin
padişahını, sadrazam vb. ileri gelenleri öven methiyeler gelir. Bu arada müellif
kendisi hakkında bilgi içeren, okuyucudan özür dileyen, kış, bahar, gece ve
gündüz tasvirleri ihtiva eden manzumelere yer verebilir. ‘Sebeb-i nazm-ı şehrengîz / hasbihal’ bölümünde padişahın şehri
ziyâreti, bir dostun ricâda bulunması, görülen bir rüyâ gibi sebeplerden ötürü
eserin yazıldığı açıklanır. ‘Âgāz-ı
dâsitân’ denilen, asıl konunun işlendiği bölümde şâir önce söz konusu
şehrin diğer şehirlere olan üstünlüklerini dile getirir. Şehrin çeşitli
semtleri, bu semtlerin tabîi güzellikleri, mîmârî eserlerin tanıtımı vb.
hakkında bilgilerin aktarıldığı kısmın ardından şöhretlerine göre güzellerin
anlatımına geçilir. Bunlar adlarına veya sanatlarına uygun cinaslarla bir tablo
hâlinde tasvir edilir. Bâzen güzellerin özel ilişkilerine de yer verilir.
Hâtimede şâir şehrin güzellerinin ve güzelliklerinin saymakla bitmeyeceğini,
kendisinin ancak bu kadarını yazabildiğini ifâde eder ve eserini güzellere duâda
bulunarak bitirir.
İçeriklerine
ve yapılarına göre şehrengizler üç gruba ayrılabilir. 1-Tek bir güzele âit olup
hasbihal veya sergüzeştnâme tarzında yazılan, bununla birlikte şehrin
tasvirlerine de yer verenler; Çorlulu Kâtib’in İstanbul ile Vize hakkında 1513
yılında kaleme aldığı şehrengizle Enderunlu Fâzıl’ın ‘Defter-i Aşk’ adlı eseri bunlardandır. 2-Bir yerin güzellerini,
bazı kişilerini veya sanat erbabı ile mesleklerini tasvir edenler; Mesîhî’nin
Edirne şehrengizi, İsmâil Belîğ’in Bursa şehrengizi, Enderunlu Fâzıl’ın
Çenginâme’si ile Zenannâme’si gibi… 3-Bir şehrin sâdece gezip görülmeye değer
tabiat güzelliklerini, târihî mekânlarını ve sosyal özelliklerini anlatanlar;
Lâmiî Çelebi’nin Bursa şehrengizi ve Nâzikî’nin yine Bursa’yı öven manzumesi
gibi.
Şehrengizlerde
güzellik ve güzeller gibi iki temel unsura ağırlık verildiği görülür. Bununla
birlikte gelişme döneminden sonra bu eserlerde daha çok cinsellik üzerinde
durulmuş, bunun sonucunda şehrengizlerin başka türlerle birleşmesine, hatta
yeni türlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlanmıştır. Fehîm-i Kadîm’in
müstehcenliğin hâkim olduğu, tam bir hezeliyyâta dönüşen şehrengizi, Tâcîzâde
Câfer Çelebi’nin Hevesnâme’si, Enderunlu Fâzıl’ın ‘Hûbannâme’, ‘Zenannâme’
adlı mesnevileri böyle bir değişimin örnekleridir. Cinselliğe ağırlık verilen
şehrengizler bazı araştırmacılar tarafından gayri ahlâkî diye
nitelendirilmiştir. Bu yaklaşım şehrengizlere yönelik yanlış değerlendirmelere
daha yazıldıkları dönemde yol açmış olmalı ki bazı şehrengiz yazarları,
içeriğinde cinsellik bulunmamasına rağmen eserlerinin hâtimesinde yanlış
anlaşılma konusunda endişelerini dile getirmiş ve mârifet ehli kişilerin
anlayışlarına sığındıklarını belirtme ihtiyacını duymuştur.
Bu tür
eserlerde güzeller için âfet, şuh, mehrû, işveger, mahbûb, dilber, hûbân, bütân
vb. kadınlara mahsus nitelemeler kullanılmakla beraber söz konusu edilen
kişiler büyük oranda erkektir ve bunlar bazan isimleriyle, bazan da meslek
adlarıyla birlikte zikredilir. Bundan dolayı bazı araştırmacılar,
şehrengizlerin erkek güzellerine âit sapık duyguları yansıttığını ve gayri
ahlâkî olduğunu ileri sürmüştür. Anadolu sahasında yazılmış şehrengizler içinde
kadınlardan bahseden bir örnek Azîzî Mustafa’nın ‘Dîvâne Meryem’, ‘Paşa Hâtun’,
‘Küçük Kamer’, ‘Sülün Emine’, ‘Küçük Nisâ’,
‘Ak Güvercin’ gibi İstanbul’un meşhur
güzellerini tasvir ettiği ‘Nigârnâme-i
Zevk-âmiz der Üslûb-ı Şehrengîz’ adlı eseridir.
Yazıldıkları
dönemin toplum hayatının birer şâhidi olan şehrengizler tasvir edilen yerlerin
tabîi güzellikleri yanında eğlence mekânları, buralardaki yaşayış, gelenek,
âdet ve inançlar bakımından Osmanlı kültür târihi için önem taşır. Günümüzde
mevcut olmayan meslekler hakkında bilgi verilmesi, bu mesleklerle ilgili
geleneklerin aktarılması, tasvir edilen kişilerin mesleklerine ve sosyal
durumlarına göre giyeceklerinden eğlence anlayışlarına kadar birçok mahallî
renk ve motifin sunulması gibi özelliklerinden dolayı şehrengizler ayrıca bir
tür belge niteliğindedir. İçerdikleri mizahî unsurlarla orta tabaka insan
tipinin eğlencelerine de ışık tutan şehrengizler bütün bunları bir divandan
daha canlı şekilde yansıtmaktadır ve âdeta divan şiirinin dış dünyâya açılan
pencereleridir. Şehrengizlerin dili ve üslûbu, şâirlerin çoğunlukla sanat
endişesini ön plana almadıkları ve duygularını olduğu gibi aktarmaya
çalıştıkları için yalın sayılır. Öte yandan şâir tavsif edeceği kişileri, sanat
erbabını, kısaca şehrin sâkinlerini geleneğin güçlü etkisiyle aşk, âşık ve
mâşuk üçgeninde ele alarak onları mesleklerine, ad ve lakaplarına uygun cinas
ve teşbihlerle anlatmaya çalışır.
Türk edebiyatında
ilk şehrengizler 16. yüzyıl başlarında görülmeye başlanmış ve kısa sürede
yaygınlık kazanmıştır. Mesîhî’nin Edirne’ye dâir şehrengizinin ilk, Zâtî’nin
aynı şehir hakkında kaleme aldığı eserin ise ikinci şehrengiz olduğu
sanılmaktadır. İkinci. Bayezid dönemine âit oldukları bilinen bu eserlerden
Mesîhî’ninki daha çok tanınmış ve esere birçok nazîre yazılmıştır. Türün adı da
onun, ‘İlâhî buldurup sözüme rağbet / Bu şehrengîze
ver şehr içre şöhret’ beytiyle ortaya çıkmıştır. Haklarında en fazla
şehrengiz yazılan yerler İstanbul, Bursa ve Edirne’dir. Birçoğu Osmanlı
döneminde birer kültür merkezi olan Âmid (Diyarbekir), Antakya, Belgrad,
Gelibolu, Keşan, Manisa, Mostar, Rize, Sinop, Siroz (Serez), Taşköprü, Vize,
Yenice, Üsküp gibi şehirler için kaleme alınmış şehrengizler de vardır. Günümüze
metinleri ulaşanlarla sadece adları bilinen toplam altmış sekiz şehrengiz
tesbit edilmiştir. Bu sayı şehrengize yakın kabul edilen eserlerle birlikte
yetmiş sekize ulaşmaktadır. 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar şehrengiz yazan
belli başlı şâirlerden eserleri neşredilenler veya üzerinde çalışma yapılanlar
şunlardır: 16. yüzyılda Âlî Mustafa Efendi, Câmiî, Çalıkzâde Mehmed Mânî,
Derviş, Hâdî, Hayretî, İshak Çelebi, Lâmiî Çelebi, Mesîhî, Nüvîsî, Ravzî, Sânî,
Taşlıcalı Yahyâ, Ulvî Çelebi, Usûlî; 17. yüzyılda Dürrî, Nâzik Abdullah,
Neşâtî; 18. yüzyılda Belîğ; 19. yüzyılda Enderunlu Fâzıl (Karacasu). Şehrengiz
türü 18. yüzyılın sonlarında kendine has özelliklerini kaybetmeye başlamış ve
klasik şekliyle ortadan kalkmıştır (daha geniş bilgi için bk. Karacasu,
bibliyografyası)
Bibliyografya:
*Agâh Sırrı Levend, Türk Edebiyatında
Şehr-engizler ve Şehr-engizlerde İstanbul, İstanbul 1958.
*Metin Akkuş, Türk Edebiyatında Şehrengizler
ve Bursa Şehrengizleri (yüksek lisans tezi, 1987), Atatürk Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü.
*Türk Edebiyatında Bursa Şehrengizleri: İshak
Çelebi’nin Bursa Şehrengizi, Osmanlı Edebiyatı Araştırmaları, Erzurum 2000, s.
69-76.
*Mehmed Çavuşoğlu, ‘Taşlıcalı Dukakin-zâde
Yahya Bey’in İstanbul Şehr-engîzi’.
*Vanço
Boşkov, “Türk Edebiyatında Şehir Şiirleri ve Şehir Mersiyeleri.
*Abdulkerim Abdulkadiroğlu, ‘Şehrengizler
Üzerine Düşünceler ve Beliğ’in Bursa Şehrengizi’
*Halit Dursunoğlu, ‘Klasik Türk Edebiyatında
Bir Şehrin Güzelleri ve Güzellikleri ile İlgili Eserler (Şehrengizler)’
*Yakup Karasoy – Orhan Yavuz, ‘Nüvîsî ve
Şehrengîz-i İstanbul’u’, Türkiyat Araştırmaları Dergisi,
*Fatih Tığlı, ‘Klâsik Türk Edebiyatında
Şehrengiz Çalışmaları Hakkında Bibliyografya Denemesi’
*Barış Karacasu, ‘Türk Edebiyatında
Şehrengîzler’, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, İstanbul 2007, s.
259-313.
*Talat Sâit Halman, S̲h̲ahrangīz,
a.e., IX, 212-213.
Kaynak: Bayram Ali Kaya: Türkiye Diyânet Vakfı İslâm
Ansiklopedisi. C: 38, s: 461, 462. İstanbul 2010