Osmanlı Devleti’ni kuran Osman Gazi tam boyu tartışmalı olsa
da Oğuzların Bozok kolundan Kayı boyuna mensuptur. Böylelikle de Osmanlılar
daha ilk baştan kurucu unsur olarak Türk etnisitesindendir. Bugünkü Türkiye
Türklerinin atalarıdırlar.
Ankara Savaşında Türkmen’lerin Timur’u desteklemesi sonucu
yıkılan Osmanlı devleti on ya da on bir yıl sonra tekrar oluşuyor.
Osmanlı Devletinin bu ikinci kuruluşu, devşirmelerin etkisi
altında kuruluyor. Bu devşirmeler bundan sonra Türkmenlere asla mı asla iyi
gözle bakmıyorlar; bu konuyu Faruk Sümer, Oğuzlar kitabında[18] çok güzel
yazmış.
Osmanlı Devletinin ikinci kuruluşundan sonra genel olarak
Türkmenler, özel olarak da Işık taifesi denen Kızılbaşlar üvey evlattan daha
kötü bir muamele görüyor. İşte bu tarihten sonra, birini aşağılamak için ona
“Terk” demek yetiyor, Terk Arap aksanına göre Türk demek, Terk’in
çoğulu Etrak; etrâk-ı bi idrak böyle söyleniyor
Şevket Süreyya Aydemir (1897-1976), hayat öyküsünü yazdığı
“Suyu Arayan Adam” kitabından alıntılar;
Türk; Yavuz Sultan Selim’e göre, eşek idi…Türk; Koçi Beye
göre, mezhepsiz ecnebiydi…Türk; Hoca Saadettin Efendi’ye göre, leşti,
hilebazdı, aşağılıktı…Türk; Naima’ya göre, azgındı, çirkindi, kabaydı,
cahildi…Türk; Nef-i’ye göre, Allah’ın irfan pınarını yasakladığıydı…Türk; Baki’ye
göre, kabaydı…Türk; Hafız Çelebi’ye göre, baban bile olsa öldürülmesi
gerekendi…Türk; Sadrazam Kuyucu Murat’a göre, başı vurulması gerekendi…Türk;
Aksaraylı Kerimettin Mahmut’a göre, hunhar köpekti. Me’lundu…Türk; Merzifonlu
Seyyit Abdurrahman Eşref’e göre, eşsiz bir gaddardı…Türk; Gelibolulu Mustafa
Ali’ye göre, pasaklıydı, çirkindi…Türk; Taşlıcalı Yahya’ya göre, soyu
kuruyasıca idi…Türk; Büyükelçi Moralı Çuhadır Ahmet’e göre, hayvandan farkı
olmayandı…Türk; Tokatlı Nuri’ye göre, şehir dili bilmez hayvandı…Türk;
Şeyhülislam Mustafa Sabri’ye göre, tiksinti duyulandı…Türk; Vahdettin’e göre,
dini, soyu sopu, yurdu belirsiz, cahiller sürüsüydü…
Siniriniz bozulmasın devam etmeyeyim!
Osmanlı…
– Ermenilere, “Millet-i Sadıka”…
– Araplara, “Kavm-i Necip”..
– Rumlara, “Romalı” anlamına gelen “Romeos” derken Türkler’i
böyle aşağıladı.
Peki, Türk kendini nasıl görüyordu?
“İlk ders beni şaşırtmıştı. Bu bölük, o zamanki milletin bir
parçasıydı. Hepsi de Anadolu köylüleriydi. Biz Anadolu köylüsünü dindar,
mutaassıp bilirdik. Hâlbuki bu gördüklerim sadece cahildiler.
Fakat asıl şaşkınlığım ikinci derste oldu. Daha ilk sual cevaplarda
anlaşıldı ki, bu askerler yalnız hangi dinden olduklarını değil, hangi
milletten olduklarını da bilmiyorlardı.
‘Biz hangi milletteniz’ deyince her kafadan bir ses çıktı:
‘Biz Türk değil miyiz’ deyince de hemen, ‘Estağfurullah’
diye karşılık verdiler.
Türklüğü kabul etmiyorlardı.
Hâlbuki biz Türk’tük. Bu ordu Türk Ordusuydu. Türklük için
savaşıyorduk. Asırlarca süren maceralardan sonra son sığınağımız ancak bu
Türklük olabilirdi.
Fakat ne çare ki bu “biz Türk değil miyiz?” diye sorunca
“Estağfurullah” diye cevap verenlerin görünüşe göre Türk demek Kızılbaş
demekti.(…)
Dininde, milliyetinde birleşmiş olmayan bu bölük, dersler
ilerledikçe görüldü ki, devletin şeklini, devletin adını, padişahın ismini,
devletin merkezini, başkumandanını ve onun vekilini de bilmemektedir.
Hele iş, vatan bahsine dönünce büsbütün karıştı. Kısacası,
vatanımızın neresi olduğunu bilen yoktu. Yahut da bütün bilgiler, belirsiz,
köksüz, şekilsiz ve yanlıştı…”
Falih Rıfkı Atay (1894-1971), “Batış Yılları” adlı eserinde
kendi kuşağını Osmanlı’nın son çocukları olarak tanımladı ve devamla;
“Kendime ilk defa ne zaman ‘Türk’ dediğimi ben büyüyüp de
Namık Kemal’i okuduğum günlerde kitapta gördüm. Kulağımla ancak Meşrutiyet’te
duydum.
Biz padişah kulları idik. Okul çıkışlarında her akşam sıraya
girer, ‘Padişahım çok yaşa’ diye bağırırdık…”
Buraya kadar yazdıklarımın kuşkusuz amacı var:
Mustafa Kemal de, Osmanlı’nın son kuşağındandı. Türk’ün,
Osmanlı iktidarı tarafından nasıl aşağılandığını yaşadı. Osmanlı
münevverlerinin Babıâli’de “Türk” sözünü Arap aksanıyla ifade ederek “Terk”
diye yazdıklarını unutmadı. (“Terk” sözcüğünün çoğulu Arapçada “Etrâk” demekti
ve Türklere, “etrâki bi idrak” -anlayışsız Türkler- diyorlardı!)
Oysa…
Türk; Atatürk’e göre, yıldırımdı, kasırgaydı, dünyayı
aydınlatan güneşti. Bu sebeple…
Tarih: 23 Mayıs 1928.
TBMM, 1312 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nu kabul etti.
Böylece…
Asırlardır hor görülen Türk, yurttaşlık payesiyle
onurlandırıldı.
Osmanlı ile Cumhuriyet farkı buydu…
“Türk”, Osmanlı’da olduğu gibi aşağılanan-horlanan değildi.
Zamanın ruhu değişmişti: Türk; uluydu, yüceydi…
Atatürk başarmıştı.