İbnülemin Mahmud Kemal İnal ve Eserleri – 15

100

Hezâr gıbta o devr-i kadîm efendisine

Ne kendi kimseye benzer ne kimse
kend
isine

 

Eserleri-8

 

Sabih

İbnülemin
Mahmud Kemâl İnal’ın roman türünde kaleme aldığı ilk eseridir. 24 yaşında iken
1895 yılında tefrika hâlinde yayınlanmaya başladı. 1899 yılında kitap olarak
yayınlandı. Roman, neşredildiği vakit edebî mahfillerde ve sarayda akisler
uyandırmıştır. Gazetedeki tefrikası biter bitmez o devrin tanınmış
edebiyatçılarından Fazlı Necib, aynı gazetede yazdığı yazıda Sabih’i ‘gayet metin bir hakîkate, en güzel en
şiddetli bir vâkıa-i târihiyyeye istinâd edilmiş kıymettâr bir eser
’ olarak
tavsif ve tevkîr etmiştir.

İbnülemin’in
esaslı bir müellif olarak ortaya çıkışı, geniş kitlelerin dikkatini çekmesi bu
roman vâsıtasıyladır. Destansı bir roman olarak tasarlanan eserin gözden
kaçırılmayacak meziyeti, konusunu Türkistan coğrafyasının İslâmlaşma sürecinden
almasıdır. Bu tarafıyla da İbnülemin’in, dolayısıyla o devir aydının, başka
meselelerin yanında Türklerin İslâmlaşma süreciyle de ilgilendiğini gösterir.
Tanzimat sonrası edebiyatımızda biraz da devrin kendine mahsus şartları
sebebiyle târih-edebiyat örneklerinde güncelden târihe gitme hususuna çok
rastlanır. Özellikle devrin ve Nâmık Kemâl’in etkisiyle târihin arasındaki
farklılıklar incelendiğinde siyâsî muhtevâya sâhip bazı terkiplerle, kişilerin
özelliklerini anlatırken kullanılan benzetmelerin değiştirildiği görülür.
Devrin siyâsî hayatını aksettiren ‘istibdat’,
taht’, ‘tac’ ve ‘saltanat
kelimeleri özellikle romandan çıkartılmış veya değiştirilmiştir. Romanın menfî
karakterlerinden Firuz’un evsâfından bahsolunurken geçen ‘devlet-i visâle bir de taht-ı saltanat ilâve etmek için’ cümlesi,
Şirin’le Sabih’in konuşmalarında geçen ‘tâc
u tahtım
’ terkibi ve Firuz’un romanın son kısımlarında Şirin’e söylediği ‘Seni hufre-i ademe attıktan sonra yine
serîr-i saltanat benimdir
. / Seni
yokluk çukuruna attıktan sonra saltanat-sultanlık makamı yine benim olacatır
.’
cümlesindeki ‘saltanat’ kelimesi
Yıldız Sarayı’na ve Hanedân-ı Âlî Osman’a telmih olduğu için çıkartılan metinlerdendir.

Fazlı Necip,
yazısında, bu eserin toplumu bilinçlendirdiğini ve târihin şanlı sahifelerini
okuyucunun gözleri önüne serdiğini söyler. 

İbnülemin
Mahmud Kemal İnal, romanında Türkçülüğünün muhtevasını belirleyen muharrik
unsurun İslâm olduğunu vurgulamaktadır. Sabih’in şahsında Mâverâünnehir
bölgesinin İslâmlaşmasını sağlayan fetihlerin en önemli merhalesi ve bu süreçte
kahramanların târihî, psikolojik ve dramatik hikâyesi okuyuculara sunulur.
Romantik bakış açısıyla kaleme alınan romanda toplam on sekiz kişiye yer
verilmiştir. Romandaki ana kahramanlardan Velid, Kuteybe, Nizek Tarhan, Verdan
Hudâ, Hibîre târihî şahsiyetlerken Sabih, Şirin, Firuz, Habib, Hümayun, Alp,
Elvend, Talha, Zindancı gibi şahıslar ise yazarın muhayyilesinde kurguladığı şahıslardır.
İbnülemin, târihî şahsiyetleri kaynak olarak kullandığı eserlerin anlatış
şekliyle paralel ele almış, özellikle Mâveraünnehir bölgesinin fetihlerini
kronolojiye uygun sıralamıştır.

Şahıslar
romanda dış görünümünden çok; mizaçları, ahlâkî yapıları ve davranışlarından
hareketle tasvir edilir. Bu yönüyle Sabih psikolojik romana yaklaşır. Yazar,
şahısları mübalağalı bir üslupla tasvir ederken hâdiselerin anlatımında daha
gerçekçi bir yol tâkip eder. Ana kahramanlar, temel özellikleri itibâriyle iyiler
ve kötüler olarak ikiye ayırır. Romanda kötülüğün sembolü Firuz ve Zindancı
iken idealize edilen tipler ise Sabih, Kuteybe* ve Halife Velid’dir.

Mahmud Kemal
İnal, Tanzimat devri romancılarının yaptığı gibi, romanı fikirlerini ifâde
etmek için bir vasıta olarak görmüş ve aynı dönemde gazete ve mecmualarda
yazdığı fikirlerle paralel birtakım düşüncelerini okuyucuyla aktarmıştır.
Romanlarındaki bu fikirler, esasen fikrî eserlerinde söylediklerinin teyididir.
Bu tutum yazılan romanları tezli roman sınıfına sokmaktadır. Romanda İslâm
medeniyeti ve ahlâkı çerçevesindeki fikirler, olaylar aktarılırken veya
karakterler yaratılırken verildiği gibi, zaman zaman da anlatıcının vakanın
akışını kesip araya girmesiyle okuyuculara ulaştırılır.

İslâm
târihiyle ilgili bu romanda din, özellikle de ‘Î’lâ-yi Kelime-t’ullah’ için
mücâdele fikri önemli bir yer tutar. Sabih’te; cemiyete her bakımdan nizam
veren, kahramanları harekete geçiren ve onları bütünüyle yönlendiren dindir.
Allah kelâmını yeryüzüne hâkim kılma düşüncesidir. Barış, adâlet ve ahlâk için
din olmazsa olmaz şartlardan biridir. Din, aynı zamanda kahramanların akıl ve
ruh sağlığını da muhafaza eder. Dinle bağlantılı olarak vatan, romanda dinin
yaşandığı yer olarak gösterilir.

Yazarın, roman
aracılığıyla verdiği mesajlardan öne çıkanlar: Yanında bulunan kimseler, hatâ
yaptıkları takdirde yöneticilerini ikaz etmelidir. İyi yöneticinin
vasıflarından bir diğeri de müşâvereye önem vermesidir. Sabih hapse düştükten
sonra alacağı bütün kararlarda Şirin, Habib, Alp ve Elvend’e danışır. Onlarla
birlikte meseleyi uzun uzun müzâkere ettikten sonra, karara bağlar.

Romanın önde
gelen kadın kahramanı üzerinden Müslüman-Türk kadınının gerektiğinde üzerine
düşen vazifeyi îfa etmekten canı pahasına da olsa vazgeçmeyeceği mesajı verilmektedir. 

Din, ideal ve
vicdanî boyutuyla romanda yer bulur.

Roman, üç
kıtayı çevreleyen bir coğrafyayı içine alır. Bu mekânlar, fethedilen yerleri ve
İslâmiyet’in yayılmasını göstermek gayesine mâtuftur. Romanda geçen iç mekânlar
saray, sarayın bahçesindeki köşk ve Sabih’in ruh hâlini değiştiren bir unsur
olarak zindandır. Romanda saray, eski edebiyattaki saray imajıyla aynı mânâda
kullanılır. Saray, maddî – manevî iktidarın, ikbâlin sembolüdür.

 

Kemâlü’l-Kiyâse Fi Keşfi’s-Siyâse

İbnülemin
Mahmud Kemal İnal’ın diğer eserlerine nisbetle ‘Kemâlü’l-kiyâse fî Keşfi’s-Siyâse’ biyografik, bibliyografik son
eserlerinden önceki döneme tekābül eden bir eserdir. Eserin telif edildiği
yıllar Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın saltanatı ve fakat İttihad ve Terakki’nin
etkisini artırdığı, İkinci Meşrutiyet’in ilanına yakın bir dönemdir. Aydınların
birçoğunun muhalif bir tutum benimsediği; ittihad, hürriyet, meşveret gibi
terimlerle birlikte kanun, ıslah, müsâvât, medeniyet gibi meselelerin
tartışıldığı ve bu konuların ağırlıklı olduğu metinlerin neşredildiği
yıllardır. İbnülemin’in bu iklimde telif ettiği ‘Kemâlü’l-kiyâse fî keşfi’s-siyâse’nin adı kalıp olarak klâsik
eserlerin isimlerine yakın durmaktaysa da -problem ve imkânlarıyla birlikte- bu
dönemin tartışmalarına farklı bir zâviyeden bakabilme gayretininmahsulüdür.

Osmanlı
Devleti’nde modernleşme tecrübesi, devlete, neşriyata yeni problemler
getirmiştir. İbnülemin Mahmud Kemal İnal da bu problemlerle meşgul olmuş
münevverlerdendir. Kendisi mesleği icabı Bâbıâlî’de memurluk yapmıştır. Şâirlere,
sadrıâzamlara, hattatlara, mûsikîşinaslara dâir hal tercümeleriyle bilinmekle
birlikte farklı türde eserlerin de müellifidir. Bu eserlerden biri de ‘Kemâlü’l-Kiyâse fî Keşfi’s-Siyâse’dir ki
hem müellifinin İbnülemin olması hem yazıldığı yılların Meşrutiyet ve İkinci
Abdülhamid Han yılları olması hem de siyâsete dair bir metin olması onun önemini
göstermektedir. 2020 yılında Eflatun Kitap tarafından yayınlanan bu eser,
Çağdaş Türk Düşüncesi, İslâm-Osmanlı târih ve siyâsetine dair birçok hususta
katkı sağlamıştır.  

Bir mukaddime
ile târih, tedbîr-i mülk, diplomasi, askeriye ve çeşitli konulara dâir fıkralar
olmak üzere beş bölümden meydana gelen eser; Doğu’dan Batı’ya, mâzîden devrine
kadar birçok şahıs ve metne atıfla bunların görüşlerini ihtiva etmektedir. Eser;
siyâsetnâme türü metinler devrine göre farklılık göstermekle birlikte hükümdar,
vezir, ordu, hazine ve millet başlıkları etrafında şekilleniyor.

Duygu Miyâse
Şimşek’in yayına hazırladığı eser, 15 X 23 santim ölçülerinde 496 sayfadır.

EFLATUN
KİTAP:

 

Yeni Matbaacılar Sitesi, Yazar Caddesi 3.
Blok Nu: 11 Karatay, Konya.

Telefon: 0.332-342 00 15 e-posta: ugurofset@mynet.com 

 

Bir İnsan Bir Devir

İbnülemin Mahmud Kemal’in Hutût-ı Meşâhir Defteri

Mahmut Kemal
Beyefendi; Millî ve mânevî değerlerimizle alakalı faydalı makaleler ve
kitaplardan sonra, 1897 yılında yazmaya başladığı ‘Hutût-ı Meşâhir Mecmuâsı’ ile yeni bir sâhada ve geleceğe yâdigâr
olacak nâdir eserler vermeye başladı. Yaşadığı dönemin tanınmış
şahsiyetlerinden, kendi el yazıları ile duygu ve düşüncelerinden, şiirlerinden
birşeyler yazmalarını isterken, târihe hizmet gayesi yanında, ileride onların
hayat hikâyelerini yazacak olanlara ve kendisine yarayacak malzeme toplayıp
depoladı. Nitekim birkaç sene sonra defterinde yazıları olan bu kimselerden,
resimleriyle birlikte bu defa doğrudan doğruya hayat hikâyelerini yazıp
vermelerini istemekte gecikmedi.

 ‘Hutût
‘çizgiler, yazılar, yollar’ demektir. ‘meşâhir
ise sergiler…’

‘Hutût-ı
Meşâhir’ mecmuaları bir nevi hâtırâ defterlerini andıran çalışmalardır. Hâtırâ
defterlerinden farkı, çok çeşitli kimselerin, kendilerine sunulan deftere, el
yazıları ile o an akla gelenleri, şiirleri, özlü sözleri yazmaları veya mahâretlerini
aktarmalarıdır. Dönemin kültür, sanat ve edebiyat anlayışının da yansıdığı bu
defterde birçok isim; şiirleri, görüşleri ve sanat eserleri ile yer almaktadır.

Mahmud Kemal
İnal; Türk kültürünün tanınmış şahsıyetleri hakkında eserler yazdığı gibi,
hazırladığı defterlerde de söz konusu şahsiyetlerin el yazılarını, şiirlerini,
hatlarını ve hayatlarıyla alâkalı kısa bilgileri bir araya getiren defterler de
hazırlamıştır. ‘Hutût-ı Meşâhir’, ‘Meşâhir-i Kemal’, ‘Kemâlü’l- Meşâhir’, ‘Meşâhir’e
Dâir Mecmuâ
’, ‘Mecmuâ-i Hutût-ı
Meşâhir
’, ‘Defter-i Hutût’ veya ‘Defter-i Meşâhir / Mecmuâ-i Eş’ar’ gibi
isimlerle andığı birkaç defteri vardır. Bu defterlerden biri İstanbul
Üniversitesi Nâdir Eserler Kütüphânesi’nde kayıtlıdır. ‘Hutût-ı Meşâhir’, bu
nüshadan faydalanılarak Şemsettin şeker ve İsmail Kara tarafından hazırlanmıştır.

Hutût-ı Meşâhir Defteri’, ‘Âlimlerden’ olduğu belirtilen Mehmed
Zihni Efendi (1845-1914) ile başlıyor. Kısa hayat hikâyesi ve O’nun el yazısı
ile;

Me’s-semeru’l yâfi‘u tahte
hadrati’l-varak                                                                                                           
Bi-ahsene mine’l-hattı’r-râi‘i fî beyâzi’l-varak

Şeklindeki
beyti okuyucuya sunuluyor.

İkinci sırada
Makber’ mersiyesi ile tanınmış
Abdülhak Hâmid Tarhan (1851-1937) var. ‘Sultân-ı
Şuârâ / Şâirlerin Sultanı
’ unvanına sâhip üstâdın ‘Bihi’ başlıklı şiiri de kendi el yazısı ile mecmuâda yer alıyor.

Gumûm-ı bî-hisâbından cihânın rûz u şeb
mağmum

Ne var gönlümde ben bilmez idim keşf etdi
bir ma‘sûm

Güzergâhında bir necmin durur mu perde-i
zulmet

Fedâ olsun sana ey nûr-ı mâderzâd bin hikmet

Sen olmazsan güler mi çehre-i maksûd-i
insânî

Sadâ-yı akldan bertersin ey ilhâm-ı vicdânî

Neler gördüm neler ben çeşm-i ibret eşk-i
rikkatle

Ne dağlar aşmadım âlemde sevdâ-yı hakîkatle

Evet her tecrübe bir kûhdur her ilm bir
girdâb

Nedir bîdârlık hiç bilmedim kaldımsa da
bî-hâb

Gelir bir gün dedim ma’lûm olur elbette
mâhiyyet

Hep ikdâmâtıma heyhât gâlib geldi ümit

                                                                      Abdülhak Hâmid /13
Teşrinievvel sene 1312

Üçüncü sırada, Cemiyet-i İlmiye-i
Osmaniye’nin yayın organı Mecmuâ-i Fünûn il şöhrete ulaşan ilmiye sınıfından
Münif Paşa (1828-1910)  bir dörtlüğü ile
yer alıyor.

Ahmet Midhat
Efendi (1844-1912) ‘nefs’ ile alakalı veciz cümlelerden oluşan bir demetle
dördüncü sırada yer alıyor. Ahmed Midhat Efendi, Mısır Çarşısı’nda çıraklık
yaparken okuyup yazmayı kendi kendine öğrendi. Daha sonra da Fransızca öğrendi.
Mithad Paşa (1822-1884 / sadâreti: 31.07.1872 – 19.10.2982) ile tanışınca,
memuriyet hayatında hızla yükseldi. Osmanlı döneminin en velût yazarlarından
biridir.

Hutût-ı Meşâhir’ isimli eserde en çok
yer alanlar, hatatlardır. Çünkü kendisi de ilk gençlik yıllarında Hattat Hasan
Tahsin’den hat sanatı meşk eden Mahmud Kemal İinal, bu sanatın, sevilmesi,
yaşatılması için her fırsatı en iyi şekilde değerlendirmiştir. İkinci sırada
ise şâirler vardır. Eserde Sultan İkinci Mahmud Han ile Sultan Abdülaziz Han’
yer alması dikkat çekmektedir.

Bilindiği gibi
öğretim, en çok 17 en fazla 20 senedir. Eğitim ise hayat boyu devam eder. Görgü
kuralları, söz söyleme, güzel ve etkili yazma sanatı hayat boyu devam eden
eğitim müfredatının öncelikli maddeleridir. Bu kabilden bir cümle; 1841-1904
yılları arasında yaşayan Abdurrahman Süreyyâ Bey tarafından esere kendi el
yazısıyla yazılmış: Nefse galibiyet gibi izzet-i nefs olmaz. Nafse mağlûbiyet
gibi mezellet (alçaklık, bayağılık, hakirlik, rezillik) olmaz.

Doğum târihi,
alfabetik sıralama gibi bir ölçüye dayanmaksızın devam eden sayfalarda;
Abdurrahman Süreyya, Mahmud Esad Efendi, Kemal Paşazâde Said, Recâizâde Mahmud
Ekrem, Hasan Fehmi Paşa’dan sonra; Dâmâd Mahmud Celâleddin Paşa, Ebüzziya
Tevfik, Şemseddin Sâmi, Gazi Ahmed Muhtar Paşa, Ressam Feyhaman Duman, Fâruk
Nâfiz Çamlıbel, Yahya Kemal Beyatlı, Leyla Hanım (Saz), Sâmi Paşazâde Sezâî,
Dâmâd Ferid Paşa, Ahmet Tevfik Paş (Okday), Cenab Şahabeddin, Süleyman Nazif,
Said Halim Paşa, Musa Kâzım Efendi (Şeyhülislâm), Rauf Yekta (bestekâr), Mehmed
Memduh Paşa, Ahmed İzzet Paşa ve Güzin Duran gibi sâhasında isim yapmış mümtaz
kişilerle değerlenen sayfalarda toplam olarak 91 seçkin şahsiyet hakkında
bilgiler yer alıyor. 

1837-1912
yılları arasında yaşayan Beyrut eski vâlisi Abdülhâlik Nasuhî Bey diyor ki:

Lûtfedip Hakk, evliya himmet

Olmuşuz çünkü vâli-i Atana

Edelim bizde sıdk ile hizmet

Dîn-i İslâm’a, devlete, vatana.

Cenab
Şeşâbeddin (1870-1939) kapkara bir mizahla 195. sayfadan günümüz insanına
sesleniyor:

Medeniyet evvel be evvel dışını parlak
tutmağı emretmiştir. Yaya kaldırımından daha kirli bir kalb taşıyalirsiniz.
Be-an şart ki gömleğiniz na kabil-i müâheze bir nezâfetle parlasın
.’

Kitabın son
sayfasında Kadınlar Sanayi-i Nefise Mektebi’nin ilk talebelerinden ve
mektepteki resim hocası Feyhaman Duran’la evlenen Güzin Duran’ın (1898-1981)
yaptığı İbdülemin portresi ve 5 mısralık şiiri bulunuyor. Feyhaman Duran,
Mahmud kemal İnal’ın da portresini çizmiştir.

21 X 21 santim
ölçülerinde, renkli baskılı karton kapak içerisinde, mat kuşe kâğıda basılı
şahısların el yazılarının bulunduğu 239 sayfalık eser, İstanbul Büyük Şehir
Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dâire Başkanlığı Kültür Müdürlüğü tarafından
2010 yılınla yayımlanmıştır. 

………………….

*Saygıdeğer üstâdımız
Efendimiz’in, 695-715 yılları arasında Horasan Vâlisi olan Kuteybe bin Müslim’i
(669-715), kötülüğün sembolü olarak göstermemesi, bu eserini yazdığı dönemde,
muhtemelen Kuteybe hakkındaki doğru bilgilerin kayıtlara intikal etmemiş olması
sebebine bağlanabilir. Kuteybe; şehri savaşmaksızın teslim etmeleri hâlinde
kimseyi öldürmeyeceğine dâir söz vermiş olmasına rağmen Baykent şehrine
girdiğinde, şehrin zenginliğini gördü, yağmaladıktan sonra her tarafı yakıp,
yıktı, eli silah tutan bütün erkekleri idam etti, çocuk ve kadınların bir kısmını
başka bölgelere gönderdi, işe yarayan kişileri esir aldı. Girdiği bölgelerde
elde ettiği ganimetin devlet payını başşehir Şam’a göndermediği için valilikten
azledilip merkeze çağrıldı. Emre riâyet etmeyince, Şamdan gelen ikinci emir
üzerine, emrindeki askerler tarafındans katledildi. Kuteybe’nin ve Ömer bin
Abdülaziz dışındaki Emevi halifelerinin başka kötülükleri de var. Bu
hareketleri sebebiyle Türkler, Emevi Devleti’nin aleyhine döndü. Özellikle Türk
asıllı Ebu Müslim Horasânî Abbâsilere destek verdi ve 750 yılında Emevî
Hânedanlığı sona erdi.)   

Önceki İçerikGökler Bile Sana Ağlıyor
Sonraki İçerikBir Anlatabilsek!
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.