Ahlâk Hastalıkları Hastanesi Açılsın

87

Bir
dinleri olduğu için ahlâka ihtiyacı kalmamış gibi davranıyorlar
” diyor Amin Maalouf. Tam da bizim durumumuzu imliyor: Ahlâksız dindarlık yada
netameli Müslümanlık..

            Dünya İslâmîlik Endeksi’nin ilk 10’unda,
20’sinde, 30’unda tek bir İslâm
ülkesi bile yok; tamamı gayrimüslim
ülkeler ve hatta bir kısmı da ateizme yakın İskandinav ülkeleri.

            Malezya 38’nci sırasıyla 57 İslam
ülkesinin en önde olanı.. Bizse 65’nci
sıradayız. Bu şu demek: İslâm
ülkelerinin İslâm’la
(ekonomi, hukuk, özlük ve siyasî haklar, uluslararası
ilişkiler) neredeyse doğru dürüst bağı
yok
.

            Hani CumhurbaşkanıBizim zamanımızda TEOG mu vardı” dedi ya;
bizim zamanımızda Ahlâk Bilgisi diye
ayrı bir ders vardı. Gerçi o dersin haricinde de günün her saatinde herhangi
bir olayda Büyükler çeşitli ahlâkî uyarılarda bulunarak toplumsal mutabakatı hep canlı tutarlardı.

            İki Kızılderili atlarıyla dörtnala koşturup duruyorlarmış. Derken yaşlı
ve bilge olan; “Çok hızlı gittik,
ruhlarımız geride kaldı. Biraz dinlenelim de ruhlarımız bize yetişsin

demiş.

            E
biz de bayağı bir ileri gittik ve ahlâkımız
çok gerilerde kaldı. Biraz geviş getirelim de ahlâkımız
davranışlarımıza otursun.

            Bu
konuda Osmanlı zamanında yazılmış sıkı
bir kitap var: AHLÂK-I ALÂÎ. 1565’te
kadılık ve kazaskerlik yapan Kınalızade
Ali Efendi
tarafından yazılmış; ilk
Türkçe ahlâk kitabı
sayılıyor ve Yüksek
Ahlâk
anlamında.

            Kitaptan
Türk Yurdu’nun Temmuz 2017 sayısında
Nevâbitler / Türediler” hakkında
muhteşem bir makale yazan Doç. Alper Özmen
kardeşim vesilesiyle haberdar oldum. Ve Doç.
Ayşe Sıdıka Oktay
’ın inceleme – araştırma tezi üzerinden okudum.

            Başlıktaki
hastane fikri benim, 60 sayfalık Ahlâkî
Hastalıklar ve Tedavisi
bahsi ise Kınalızade’nin. Muhlik (helâk edici) hastalıklar
olarak saydığı cehl (câhillik), hayret (şaşkınlık), hased (kıskançlık), hışm (kızgınlık), hıkd (kin), galebe-i gazab
(aşırı öfke), atâlet (tenbellik), emel (arzu), aşk (şehvete) gibi dalları da Kınalızade Üniversitesi Ahlâk
Hastalıkları TeoTıp Fakültesi
’nin bölümleri olarak somutlaştırmak lazım.

            “İnsan insanın tanığıdır” der
Kınalızade. “Anlatma; örnek ol!” der
Kınalızade. Ve insanları Özgür İnsan,
Özerk (Yarı Özgür) İnsan, Bağımlı (Yarı Köle) İnsan ve Köle İnsan diye dörde ayırarak
tasnifler. İsterseniz günümüzdekilerle test edelim.

            Kınalızade’nin
Sefih Çelebi’ imlendirmesiyle
örneklediği tiplerin Müslüman
toplumumuzda milyonlarca fotokopisi
var. Bir de İkiyüzlüler (Muraî), Bozguncular
(Muharrif), Haydutlar (Bağî), Sapkınlar (Mârik) ve Gözbağcılardan (Muğalâta) oluşan
beşlemesi var.

            Yalancı
şahitlik edenleri, yalan-yanlış yollardan mal edinenleri, rüşvet alan ve bâtıla
meyledenleri, insanların mal ve rızkını gaspedenleri, hırsızlık ve
dolandırıcılık yapanları, ceza diyerek haksız yere mala konanları da bu faslın
zeyli olarak verir.

            Aile Ahlâkı’ndan Devlet Ahlâkı’na, Erdemler
ve Rezîletler
’den Vasat / Orta, İtidal ve Adalet’e kadar birçok
alanda fikir paylaşan KINALIZADE, literatürde Farâbî (Fusûl’ül-Medenî) ile Makyavelli
(Prens) arasında bir yerde duruyor.

            Son
tahlilde bu günlerde en çok tartışılan adalet – adaletsizlik konularında ise
makam odalarına çerçeveyle asılabilecek bir söz söyler: Adalet insaftır.

            El insaf!

 

(5 yıl sonra hatırlatma yazısıdır)