2013
yılında yaptığımız İran seyahatimizde safran denilen baharatın bu ülkede
çok tüketildiğini öğrendik. Yemeklerin çoğunun, özellikle pilavların sapsarı
olması safrandan kaynaklanıyormuş.
Safran çok
kıymetli bir baharat. Mutluluk hormonlarını artırıyor ve insana neşe veriyor,
parkinson, alzheimer gibi hastalıklara çok iyi geliyormuş.
Isfahan’da bir akşam,
trafiğin tam bir keşmekeşe döndüğü bir sırada dikkatimi çekti. Dört anayolun
birleştiği kavşakta trafik kilitlendi, sürücüler tamamen kendi maharetlerine
bağlı olarak yol almaya çalışıyordu. Bu arada bizim aracın önüne veya
başkalarının önüne aniden geliveren diğer araçlara karşı sürücüler çok sakin
kalmayı başarıyorlardı. Kaosun içinde kimse kimseye kızmıyor, bağırmıyor ve
korna çalmıyordu.
Bize
rehberlik eden İranlı Türk doçent arkadaşımıza, sürücülerin sabır ve
sakinliğine şaşırdığımı söyledim. O da gayet sakin dedi ki “safrandandır.”
Safran çok
pahalı. Halen 1 gramı 20-30 TL civarında satılıyor. Özellikle ekonomik
krizin vurduğu hanelerimize girmesi zor.
Fakat
“(Chia tohumu eşliğinde) Ejder Meyveli Smoothie, (Liçi meyvesi
eşliğinde) Efuli, (Starex meyvesi eşliğinde) Aloevera, Zencefilli
Somonlu Suşi” gibi menülerin olduğu saray sofralarında yer almasının
ülkenin sükuneti ve selameti için faydalı olacağını düşünüyorum.
****
Bu
kadar döviz kıtlığında İran safranı ithal etmeyelim diyenlere, yerli
ve milli bir başka çözüm buldum: Hünnap.
Meğer
‘hünnap’ın da mucizevi etkileri varmış. Bana göre en önemlisi ve safrana
rakip olmasını sağlayacak özelliği “öfke kontrolüne birebir” olması.
Hünnap “tüm
sinir sistemini yatıştırıcı özelliklere sahip” imiş. Beyni sakinleştirdiği
gibi kaygının azalmasına da yardımcı oluyormuş. Hormon seviyelerini
etkilemekte, zihinde ve vücutta sakin, rahat bir his uyandırmakta imiş.
Bu
özelliklere bakınca milletçe safran veya hünnap tüketmeye çok
ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Özellikle yönetme becerisini
kaybettikçe öfke kontrolünü kaybeden ve “iç savaş çağrıştıran” beyanlarda
bulunanlar var. Bunlara ne yapıp edip safran veya hünnap
temin etmemizin bir “beka sorunu” olduğu kanaatindeyim.
*************************************
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Bir Anayasal Haktır
CB ve
AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın “Sokaklara döküleceklermiş,
meydanlara döküleceklermiş. Ya siz 15 Temmuz’da sokağa dökülenlere bu millet
nasıl dersini verdiyse, siz de aynı dersi evelallah alırsınız. Bizler Cumhur
İttifakı olarak hepinizi önümüze katarız ve gideceğiniz yere kadar kovalarız”
sözlerini duyunca ürpermedim desem yalan olur.
Anayasal bir hak olan toplantılar ve gösteriler düzenlenmesini darbeye
benzetmek akıl alır gibi değil.
Ürpermem,
cumhurun birliğini ve dirliğini sağlamakla görevli olan bir iktidar
sahibinin halüsinasyon içinde olma ihtimali ve öfke kontrolünü bu
kadar kaybetmesinden duyduğum endişenin bir sonucu.
Çok
kişi bu sözleri Levent Gültekin gibi anlayacaktır: “Sokağa çıkarsanız
taraftarlarımı karşınıza dökerim demek iç savaşı da göze alırım demektir.”
Bir Cumhurbaşkanı
-parti genel başkanı şapkasıyla da konuşsa aynıdır- iç savaş çağrıştıracak ifadelerden
en çok kaçınması gereken kişidir. Bu kaçınma zarureti öncelikle ettiği
yemin gereğidir.
Levent
Gültekin “iç savaşların kazananı olmaz, azdan az gider çoktan çok” diye
uyarıyor.
Böyle
olsa da olmasa da Erdoğan’ın işgal ettiği makam katlanmak, hoş görmek,
adalet ve bağışlamak makamıdır. Ayrıştırma, bölme, korkutma, nefret dili
bu makama asla yakışmaz.
*************************************
Halüsinasyonlar
İYİ
Parti Lideri Meral Akşener, sağlıklı bir Cumhurbaşkanına iç savaş
çağrıştıran sözleri yakıştıramadığı için olsa gerek, “Erdoğan’a psikiyatriye
gitmesini tavsiye ediyorum” dedi.
Gerekçesi
de “sokağa dökülmek gibi bir kelime, cümle kimseden çıkmamışken, böyle bir
çağrıda bulunan yokken” varmış gibi konuşması. “Halüsinasyon gören bir
kişinin muhtemelen tavrı böyle olur” diyerek açıklamış.
Halüsinasyonlar, kişinin
sadece kendisinin duyabildiği, görebildiği, dokunabildiği ve koklayabildiği, var
olmayan şeylerin var gibi görülmesine, gerçek olmayan duyuların
algılanmasına verilen isimdir. Şizofren ve psikolojik rahatsızlıkların
yanında alzheimer, bunama, parkinson, beyin tümörü gibi fiziksel hastalıklarda
da alkol ve uyuşturucu kullanımında da görülebilen bir belirti.
****
Erdoğan’ın daha AKP kurulmadan yıllar önce yapılmış Esenboğa, Adnan Menderes havalimanlarını, S.
Demirel Üniversitesi vb eserleri “biz yaptık biz” diye savunduğu
biliniyor. Hatta “bizden önce evlerde buzdolabı, fırın, çamaşır makinesi bulunmuyordu”
bile demişti.
Erdoğan’ın
1980 öncesinde çok yoğun çalıştığını ve eve her gece geç gittiğini
anlattığı bir söyleşisi hatırlardadır: “O zaman mücadeleler bugünkü gibi değil.
Kızım bize hasret biz de onlara hasrettik. Bir gece yatak odasının kapısına
büyük kızım not asmış ‘babacığım bir geceni de bize ayır’ diye.”
Oysaki,
Erdoğan’ın büyük kızı Esra Albayrak 1983 doğumlu idi, 1980 öncesinde henüz
doğmamıştı.
****
Daha
da ilginç olan şu ki, benzer belirtiler Erdoğanist AKP’lilerin bir kısmında
da görülüyor:
Mesela
AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin “AK Parti gelene kadar ‘kadın’
kelimesinin adı yoktu” demişti. Bu sözüyle Atatürk’ün kadınlarımıza
çağının üstünde verdiği hakları ve Cumhuriyetin kazanımlarını inkâr etmişti.
Mesela
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Halk Ekmek fabrikaları 1978’de CHP’li Ahmet
İsvan zamanında kuruldu. Fakat bir TV programına telefonla bağlanan
Ümraniye Belediye Başkanı İsmet Yıldırım, “Halk Ekmek’i biz kurduk,
Sayın Cumhurbaşkanımız İBB Başkanı iken kurdu” dedi. Oysaki, RTE’nin İBB
Başkanlığı dönemi 1994-1998 idi. Programda canlı yayın konuğu İstanbul B.
Belediyesi, AKP Grup Başkanvekili Mehmet Tevfik Göksu da bu yanlış sözü
düzeltmedi.
****
Bu
örneklerin tıbbi karşılığını bilmiyorum. Bir yandan tükettiğimiz her şeyin
fiyatlarına gelen fahiş zamlar, üstüne bir de böyle beyanları duymak sizler
gibi beni de çok etkiliyor.
Zihnimde
hep o şarkı var: “Oynatmaya az kaldı, doktorum nerede?”