Bazıları ahlak kavramını sadece cinsellik kapsamında
değerlendirirler. Ama bizim kastımız bu değil. İslam’ın kurallarıyla da tam
örtüşen, evrensel ahlak kurallarına uygun davranışlar olup olmadığıdır.
Demokrasisi gelişmiş ülkelerde, devleti yönetenlerin kamu
gücünü veya kamu malını şahsı veya partisinin menfaati için kullanması ağır bir
suçtur, büyük ahlaksızlıktır.
Yine demokratik ülkelerde, devleti yönetenlerin halka yalan
söylemesi, gerçeklerin üzerini örtmesi ve doğru bilgiye erişimi engellemesi en
affedilmez kusurlardandır.
Bu söylediklerim sadece devleti yönetenler için değil,
dernek, vakıf, siyasi parti, cemaat ve tarikatların her kademedeki yöneticileri
için de geçerlidir.
Oysaki geri kalmış ülkelerde bu ahlaksız davranışların adı
politik beceri ve hatta ustalıktır.
Türkiye ne kadar demokratik bir ülke? Kendimize soralım
isterseniz. Halkımız şu fiilleri
ahlaksızlık sayıyor mu?
Rakiplerine en ağır iftiraları atmak, halka işine geldiği
her zaman yalan söylemek, kul hakkı yemek, adil olmayan bir yönetim tarzı, ehil
olmayana yetki vermek.
Biliyoruz ki bunlar ahlaki değildir.
İnsanlarımız ahlaki olmayan yöntemlerle bir yerlere
seçilenlere tepki gösterecekleri yerde, “haktan ve haklıdan yana değil,
güçlüden yana” olabiliyor.
AKP’nin “muhafazakâr ve dindar” seçmeni ile küçük ortağının
“milliyetçi- muhafazakâr” seçmeninin iktidarın 18 sene boyunca kazandığı
seçimlerde devlet imkânlarını parti çıkarları için kullandığını, adil ve eşit
şartlarda seçim yapmadığını, demokratik kural ve teamüllere uymadığını ve halka
onlarca temel konuda yalan söylediğini, yolsuzlukları, kul hakkı ile
zenginleşenleri bilmediğini mi sanıyorsunuz?
Bunu bilen fakat “siyaset yalan söyleme sanatıdır, seçimde
hile mubahtır” gibi savunma mekanizmaları geliştiren çok sayıda “alnı secdeli”
seçmenler tanıyorum. Maalesef, “Ahlaksız dindarlık” dediğimiz, para,
mevki ve güce tapan bir tür Müslüman modeli ortaya çıktı.
Bu yüzden ülkemizde ahlak ilkelerine bağlılık veya diğer bir
ifade ile sosyal ve dini değerlere uyma duygusu zayıfladı. Sadece iktidar
kanadında değil, muhalefette de, eline geçirdiği yetki ve gücü kötüye
kullananlar, etik dışı yöntemler kullanarak gücünü pekiştirenler tepki
görmüyor.
Birçok vatandaşımız, sosyal kurumlarımız, bir kısım
politikacılarımız ve diğer mesleklerdeki insanlarımız ahlak ilkelerine
bağlıdır. Ancak ahlaki değerlerimizde çok ciddi bir erozyon olduğu da açıktır.
“Siyasi ahlaksızlık” en az cinsel içerikli
sapkınlık ve ahlaksızlık kadar çirkindir. Hatta toplum için daha tehlikeli bir
durumdur.
Siyasi ahlaksızlar hangi sosyal organizasyonda etkinse o
kurumları çürütüyorlar.
Bu yüzden siyasi ahlaksızlığın toplumsal bedeli çok ağırdır.
Bize düşen Türk siyasetinde ahlaki değerlerin yerleşmesi
için çalışmaktır. Kişi bazlı değil, ilkeler ve değerler esaslı mücadele
etmektir. Güçlüden yana değil, hak ve haklıdan yana tavır koymaktır.