Prof. Dr. Mehmet Çelik, 13,5 X 21 santim ölçülerindeki 344 sayfalık
eserinin ‘Önsöz’ünde; ‘Efendi mi olacağız köle mi?’ sorusunu
sorduktan sonra bilenlerin efendi, bilmeyenlerin köle / sömürge olacağını
açıklıyor ve efendiler sınıfında yer alabilmenin tek şartının ilim üretmek
olduğunu ve ilmin ancak üniversitelerde üretilebileceğini belirtiyor. Üniversitelerimizin
ise vazifesini yapamadığını, ideoloji üretme çiftlikleri olduğunu açık ve net
bir şekilde söyleyip sebeplerini açıklıyor.
Hocanın tespitleri zihinlere çakılmış
paslı bir çivi gibidir: Eskiden milletler, birbirlerinin lokmasını almak için
savaşırlar, yenilen galip gelenin kölesi olurdu. Günümüzde maksat aynıdır: ‘lokmasını almak’ için kullanılan metod
farklıdır: ‘ilim üretmesini engellemek’
bir başka ifade ile üniversiteleri ideoloji üretim merkezleri hâline getirip,
ilim üretmekten alıkoymak… Ülkeler üniversiteleri ile kalkınır. Ancak üniversitesi
olan her ülke kalkınmış değildir. Neden değildir? Eserde bu sorunun cevabı
Türkiye örneği üzerinden araştırılıyor.
Bulunanlar şunlardır: 24 Temmuz
1908’de İkinci meşrutiyet’in ilân edilmesini sağlayanlar, Siyonizm’in emrinde
Mason Localarının üyesi idi. Bunlar 27 Nisan 1909’da Sultan İkinci Abdülhâmid
Han’ı tahttan indirip ülke yönetimine el koydular. Askerî Tıbbiye ve Mülkiye
mektepleri ile ordu, siyâsete bulaştırıldı. Dârü’l Fünun olarak anılan
Üniversite, ilim yuvası olmaktan çıkarıldı, politika kazanı hâline getirildi.
İşin çivisi çıkmış, temelde çöküntüler başlamıştı. Devlet-i Aliyye-i Osmaniye
tasfiye edildi, Cumhuriyet kuruldu. Sanayi yok, enerji yok, yol yok, hastahâne
yok! Nüfusun %85’i köylerde yaşıyordu. Köylerde okul ve sağlık ocağı yoktu. En
önemlisi de evdeki çoluk çocuğun beslenmesini sağlamak için toprağa ekilecek
buğday, yetiştirilecek sebzenin tohumu yoktu. Seçkinler, çâreyi batılılaşmakta
arıyorlardı. Paslı demirin üzerine yalın kat boya sürülmek suretiyle görüntü
kurtarılmaya çalışılıyordu. 27 Mayıs 1960’ta ordu tekrar siyâsete bulaştırıldı.
Fikir dünyasında taşlar bağlandı, köpekler ortaya salındı…
***
İnsan topluluklarını millet
hâline getiren dilimiz Türkçe, Türk dil bilgisi kaidelerine aykırı olarak
türetilen ve batı dillerinden alınan kelimelerin istilasına mâruz bırakıldı. Dede
ile torun, hatta baba ile oğul anlaşamaz hâline getirildi. Yazılışı 1074
yılında bitirilen Dîvânu Lügati’t-Türk’de 9000 civarında hâlis Türkçe kelime
varken, 3875 kelimelik Öz Türkçe sözlükler hazırlanıp bu kelimelerle yazılıp
konuşulması dayatıldı. Bu kadar kelimeyle bırakınız ilim yapmayı, konuşup
anlaşmak bile mümkün olamazdı. Bir ulu çınar olan dilimizi, kuru bir dal
konumuna düşürenler, ‘Türkçe ile ilim
yapılamaz’ safsatasını ortaya atıp bir kenara çekildiler. Batı zâten bunu
bekliyordu. ‘Un, şeker, sebze, meyve,
kumaş, iğne, iplik ve hatta kefen bezi… her ne lâzımsa siz üretmeyin, biz
verelim, hatta ücretsiz ilim de alabilirsiniz’ dediler. İlim adı altında
bize ideoloji verdiler. Kelimenin iki mânâsı ile (hem batı taraftarı hem de
iğne gibi batan) batıcıların istediği de buydu. Gözünde hiçbir görme kusuru
olmamasına rağmen batılılar gibi monokl (tek gözde, kaş kemerinin altına
sıkıştırılarak kullanılan gözlük camı) kullanan Efruz Beyler türedi.
Günümüzde, gelinen nokta şudur: ‘Adım adım ilerlemek’ yerine ‘step bay step’, ‘tanıtım’ yerine ‘lansman’,
‘yer’ mânâsında ‘lokasyon’, ‘varılacak yer’ için ‘destinasyon’ diyenler, atmasyoncular,
uydurmasyoncular cirit atıyorlar. Alışveriş merkezleri ve lüks siteler yabancı
isimlerle değer (?!) kazanırken, Türkçemizin beynine kurşun sıkılıyor, kalbine
hançer saplanıyor. İlim (?!) adamlarımız işgal ettikleri makamlardan, durumu
ancak seyrediyorlar.
***
Sayın Çelik, yukarıda anlatılanları,
aşağıdaki satırlarla elle tutulur, gözle görülür hâle getiriyor:
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, katıldığı bir
televizyon programında, hiç gündemde yokken, ‘Nedir bu TEOG, bizim zamanımızda TEOG mu vardı? Kaldırın gitsin şunu’
dedi.
TEOG, ‘Temel
Eğitimden Ortaöğretime Geçiş’ isimli imtihanın kısaltılmışıdır.
Bu sistem, Sayın Erdoğan’ın Başbakanlığı
döneminde (2013-2014 Eğitim Öğretim yılında) getirilmişti.
Cumhurbaşkanının ‘kaldırın’ tâlimatını herkes gibi Millî Eğitim Bakanı da
televizyonlardan duydu.
Cumhurbaşkanının bu ekran tâlimatından bir
hafta önce Millî Eğitim Bakanı bu yıl yapılacak imtihanlarla ilgili bilgi
verirken, TEOG sisteminin eğitime getirdiği kaliteden ve müspet katkıdan
sitayişle bahsetmişti.
Cumhurbaşkanının talimatına karşı Millî
Eğitim Bakanlığı’ndan lehte ve aleyhte tek kelime edilmedi, talimata uyuldu ve
gereği hemen yapıldı.
Bu kararın doğru mu, yanlış mı olduğunu
burada tartışmayacağım.
Gelin hep beraber akıl yürüterek bu olayı
analiz edelim: Millî Eğitim Bakanı böyle bir olay karşısında nasıl hareket
etmeliydi?
1-Millî Eğitim Bakanı hemen bir basın
toplantısı düzenlemeliydi ve ‘Ben Millî
Eğitim Bakanıyım. Benden habersiz, hem de televizyon kanalından böyle bir
talimat verilmesi, onurumu ve şerefimi yaralamıştır. Görevimden istifa ediyorum.’
Diyebilirdi.
2-Veya hemen randevu alıp Cumhurbaşkanının huzuruna
çıkar ve şunları söyleyebilirdi: ‘Geçen
hafta katıldığım bir televizyon programında, bu sistemin eğitim ve öğretimimize
müspet katkılarından bahsettim. Bütün bunları bir kenara bırakalım, tamam
kaldıralım. Ancak yüzlerce yayınevi bu imtihana yönelik kitap bastılar,
milyonlarca öğrenci de bu kitapları satın aldı ve bu sisteme göre hazırlandı.
Bu kararı şu anda yürürlüğe koyarsak, bu yayınevleri iflasın eşiğine gelir,
milyonlarca aile ve milyonlarca öğrenci de mağdur duruma düşer. Bu da siyaseten
bize oy kaybettirir. Teklifim şudur: Uygun görürseniz şurada birkaç ay sonra
imtihan târihi gelecek. Bu imtihanı da TEOG sistemine göre yapalım, kimse
mağdur olmasın, seneye de yeni bir sisteme geçeriz. TEOG’u da kimseyi mağdur etmeden, partimiz de oy kaybetmeden kaldırmış
oluruz.’
Bunun üçüncü şıkkı yok!..
Sayın Erdoğan’ı yakından tanıyan biri
olarak kalıbımı basarım ki ikinci şıkkı kabul ederdi.
Kitabın özetinin özeti: Kalkınma ilimle olur. İlim ise temel
prensiplerle olur. Temel prensipleri şu veya bu şekilde ayakta tutacak kadro
yoksa…
İbret alınacak hâdiselerle dolu
eserin ikinci cildinde İdeoloji Üretme
Çiftlikleri’nin günümüzdeki hâli’nin ele alınacağı belirtilmektedir.
HAYAT YAYIN GRUBU:
Molla
Gürani Mahallesi, Oğuzhan Caddesi Nu: 15, Kat: 3 Fındıkzâde, Fâtih – İstanbul.
Telefon: 0.212 – 613 11 00 Belgegeçer: 0.212 – 613 11 55 e-posta: hayat@hayatyayinlari.com // www.hayatyayinlari.com
1954 Elazığ doğumlu olan Prof. Dr. 1980 yılında İslâmî İlimler Sırasıyla Atatürk Üniversitesi İslâmî Başta Hıristiyanlık ve Yahudilik olmak Fırat Üniversitesi’nde çalışırken başta Yine bu merkezin yaptığı 16. Milletlerarası Hocamız Hocamız son yıllarda çalışmalarını Akademik ve sosyo-politik alanda 27 11 yıldan beri Ülke Tv’de Turgay Güler Prof. Süryânî Kilisesi Târihi, Ortadoğu
|
KUŞBAKIŞI
DEDE KORKUT KİTABI
Asıl ve tam adı: ‘Kitab-ı Dedem Kurkut Âlâ Lisan-ı Tâife-i Oğuzan’ olan Dede Korkut
Kitabı, onlarca kişi tarafından hazırlanan şekli ile ve onlarca yayınevi
tarafından defalarca basılmış, çok okunan bir kitaptır. Yakın zamanlara kadar
kitapta 12 hikâye vardı. Bulunan 13. hikâye, eserin yeni baskılarında yer
almaktadır.
Destansı üslupla sunulan hikâyelerde
Bayındır Han soyundan geldiklerine inanılanTürklerin hâkim olduğu
Mâverâü’n-Nehr ve Kuzeydoğu Anadolu bölgesinde yaşayan Oğuzların hayatı
anlatılır. Her hikâye, başlı başına bir
bütün oluşturursa da ekseriyetle aynı kişinin hayatına ait hikâyelerdir. Hikâyelerde
Türk milletinin asâleti, kahramanlığı, büyüklere saygısı, küçüklere sevgisi,
düzgün âile hayatını, kadınlara verilen değeri, vatanseverliği anlatılır. Bâzı
hikâyelerde kahramanlar olağanüstü güce sâhiptir. Meselâ Kanturalı ve Selcen
Hâtun ikilisi, birlikte savaştıkları 600 kişiden oluşan düşman ordusunu,
cesâretleri ve zekâlarıyla bozguna uğratır.
Türk edebiyatı tarihinin en büyük âlimi
Prof. Fuat Köprülü’nün, derslerinde söylediği bir söz vardır: ‘Bütün Türk edebiyatını terâzinin bir gözüne,
Dede Korkut kitabını öbür gözüne koysanız, yine Dede Korkut ağır basar.’
Dede Korkut Kitabı’nın değerini ifâde etmek için bundan daha güzel bir söz
bulmak mümkün değildir. Gerçekten Dede Korkut Kitabı Türk edebiyatının en büyük
âbidelerinin, Türk dilinin en güzel eserlerinin başında gelir. Türk’ün
asâletine sahip ve atalarına lâyık olmak isteyen gençlerin okuması gereken bir
eserdir.
Prof.
Dr. Muharrem Ergin’in yayına
hazırladığı eserin 55. baskısı 13,5 X 19,5 santim ölçülerinde 238 sayfa hacimle,
Ekim 2020’de yayımlandı.
BOĞAZİÇİ YAYINLARI:
Alemdar Mahallesi Çatalçeşme Sokağı Nu: 44 Kat: 3
Cağaloğlu, İstanbul Telefon: 0.212-520 70 76 Belgegeçer: 0.212-526 09 77 e-posta: bogazici@bogaziciyayinlari.com // www.bogaziciyayinlari.com.tr
AĞAÇ VE AHLÂK
Memleket
Yazıları 8
Refik Hâlid Karay (1888-1965), Türkçeyi en mükemmel kullanan
yazarlarımızdan biridir. 1938-1965 yılları arasında muhtelif gazete ve
dergilerde yayınlanan makaleleri, Tuncay
Birkan tarafından derlenerek Gökhan
Akçura’nın ön sözü ile 13,5 X 19,5 santim ölçülerinde, 216 sayfalık kitap
hâlinde okuyucuya sunulmuştur.
Refik Hâlid Karay, her kalem
erbabının kolay kolay kafa yoramayacağı konularda bitmeyen bir iştahla, kılı
kırk yaran bir merakla kalem oynatan yazarlarımızdandır. 150’liklerden biri
olarak sürgüne gönderilmiş, dönüşünden sonra siyasetle ilgilenmemiş, kültür,
tabiat, dil, görgü, çiçekler, günlük yaşayış, mevsimler, hayvanlar hakkında
sıkmayan, kafa yormayan, zevkle okunan yazılar yazmıştır.
Kitaba adını veren ‘Ağaç ve Ahlâk’ başlıklı yazı:
Orman yangınları bu yaz mevsiminde de her
seneki gibi tahribatını yaptı. Yine acıdık, fakat yine de bir şey yapamadık.
Bir taraftan yangınları önleyemiyoruz; öte taraftan ağaç muhabbetini telkin
edemiyoruz. Eskiden mevcut olanlar tükeniyor, yenileri yetiştirilemiyor.
Mirasyediye benziyoruz, eldekini harcıyor, harcadığımızın yerini kendi
kazancımızdan doldurmuyoruz. Orman muhabbetinin son mertebesine Oslo’da tekrar
şâhit olduk: Bizim gelişimizden az evvel, şehir halkı bir tören yapmış; çok
yaşlı bir ağaç varmış; nihâyet yaşatamamışlar, tabiî ömrünü ikmal etmiş. Halk
buna üzülmüş, vaka mâhiyeti vermiş. Toplanmışlar, ağacı merâsimle yakmışlar,
yanarken nutuklar söylemişler, kasideler ve duâlar okumuşlar. Halbuki Norveç’de
ağaçtan çok bir şey yoktur, ulu ormanlar diyârıdır orası. ‘Bir tânesi değil, bin tânesi kurusa ne çıkar?’ dememişler,
demiyorlar. Çocuk, ağaca sevgi ve saygı terbiyesiyle yetişiyor.
Zaten böyle olmazsa, çocuğa ailesi ve okulu
tarafından bu terbiye aşılanmazsa, kanunların mükâfatı da, mücâzatı da, ne
dereceye kadar verimli olur? Ağaca aşırı muhabbet beslenen diyarlarda ahlâk
güzelliği de gelişiyor, şâhidiyiz.
İNKILÂP KİTABEVİ:
Çobançeşme Mahallesi,
Sanayi Caddesi, Altay Sokağı Nu: 8 Yenibosna 34196 İstanbul.
Telefon: 0.212-496 11 11
Belgegeçer: 0.212-496 11 12 www.inkilap.com e-posta: posta@inkilap.com
SHERLOK
TÜRKİYE’DE
İngiliz yazar Sir Arthur Conan Doyle
(1859-1930) Edinburg Üniversitesi’nde tıp tahsili yaparken kısa hikâyeler
yazmaya başladı. Cherlock Holmes, O’nun kaleme aldığı 50 kısa hikâye ile 4 adet
romanın kahramanı olan dedektiftir. Yazarın ayrıca ‘Korku Vâdisi’ ‘Baskervillerin
Köpeği’ ve ‘Dörtlerin Yemini’
isimli romanları vardır. Şöhretini, Cherlock Holmes ile sağladı. Bu seri, hemen
hemen dünyanın bütün dillerine çevrildi ve onlarca-yüzlerce defa basıldı.
Sir Arthur Conan Doyle tarafından yazılan
hikâye ve romanların kahramanı olan Holmes, zekâsıyla aydınlattığı polisiye
vakaları kadar dış görünüşü ve kendine has tavır ve hareketleriyle de benzersiz
bir karakter… Bu karakter, polisiye yazarı pek çok kişiye ilham kaynağı
olmuştur. Kendi dönemi için bohem olarak nitelenebilecek bir insan olan
Sherlock, garip zevkleri ve merakları ile her dâim ilgi çekici bir tiptir.
Peyâmi Safâ da Cherlock Holmes’ten ilham olarak Cingöz Recâî tipini yaratmış ve
okuyucusu tarafından çok sevilmiştir.
Cherlock H0lmes’in bu cihanşümul şöhretinden
faydalanmak isteyen; Behçet Çelik, Şebnem İşigüzel, Hakan Bıçakçı, Gaye
Boralıoğlu, Bahri Vardarlılar, Pelin Buzluk, İbrâhim Yıldırım, Mevsim Yenice,
Ömür İlmim Demir ve Seçkin Erdi’nin kalem ürünleriyle ve Seval Şâhin’in
derlemesiyle oluşan kitap, 13,5 X 9,5 santim ölçülerinde ve 230 sayfadır.
EVEREST YAYINLARI:
Ticarethane
Sokokağı Nu: 53 Cağaloğlu 34410 İstanbul. Telefon: 0.212-513 34 20
Belgegeçer: 0.212-512 33 76 www.everestyayinlari.com e-posta: info@everestyayinlari.com
KISA
KISA… KISA KISA…
1-ATİLLA’NIN
KAMÇISI: Hasan
Erdem / Ötüken Neşriyat.
2-ON
SÖZCÜKTE ÇİN: Yu Hua – Bahar Kılıç / Jaguar Kitap.
3-KÜÇÜK
PAŞA: Ebubekir Hâzım Tepeyran / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
4-HESABIM VAR: Onur Ünlü / Alfa
Yayınları.
5-HAYALET
ADASI: Camille Lackberg – Güneş Becerik Demirel / Doğan Kitap.