Oğuz Çetinoğlu; Yazı hayatınız ne zaman, nasıl başladı?
Av. Hicran Göze: Yazı
hayatım 1965 senesinde paraları az ama vatan kurtarma duyguları çok yüksek bir
kahramanlar grubunun zorlukla çıkardığı gene zorlukla devam ettirdiği
Babıâli’de Sabah Gazetesi’nde Kadın Köşesinde yazdığım fıkralarla başladı
diyebilirim.
Çetinoğlu: Makalelerinizde hangi konuları daha çok işliyorsunuz?
Av. Göze: Az da
olsa siyâsete dokunmak dâhil kadın, din,
kültür, tarih, sanat ve aktüel olan meseleler hakkında.
Çetinoğlu: Kitaplarınızdan bahseder misiniz?
Av. Göze: İlk kitabım ‘O Bir
Yetim İdi’, ‘Sulh Peygamberi’, ‘Kılıcın Hakkı’ (Üç safhada Hz.
Peygamberin hayatı), ‘İçkinin Kokusu
Sigaranın Dumanı ve Kadın’
Uzun yıllar başta ‘Yeşilay Mecmuâsı’ olmak üzere ‘Ayşe’, ‘Büyük Türkiye’, ‘Şadırvan’
mecmualarında çıkan yazılarım. ‘Âyetler
ve Kadınlar’ (Kadın konusundaki âyetleri inceleyen bir araştırma.) ‘Zor Yılların Zor Kadını Hâlide Edip Adıvar’
(Biyoğrafi) ‘Mâverâdan Gelen Ses’
(Sâmiha Ayverdi’nin biyoğrafisi) ‘Kadıköylü
Yıllarım’ (Hâtıra / Türkiye Yazarlar Birliği’nden hâtıra dalında ödül aldı)
‘Mehmed Âkif Hüzünlü Bir Yolculuk’, ‘Bir Zamanların Kadıköyü’nde Edebiyatçılar ve
Aşkları’, ‘Ergun Göze ile Elli beş
Yıl’, ‘Yahyâ Kemal ve Atatürk’
Çetinoğlu: Türkçemizin günümüzdeki durumu hakkındaki
düşüncelerinizi lütfeder misiniz?
Av. Göze: Pek iç açıcı konuşmama imkân yok. Gazeteleri okumak,
televizyonu seyretmek kâfi değil mi? ‘Ne
yazık ki güzel Türkçe’miz gitti’ diyebilirim. Manzarayı romanın, şiirin,
hikâyenin kaybolması anlatmıyor mu? Peyâmi
Safâ, Tükçe’miz hakkında yıllarca nefes tüketen bir kaç kitap olacak kadar yazı
yazan Peyâmi Safâ, ‘Kalemi elime aldığım
günden beri Türkçe’nin müdafaası için yazdığım satırları birbirine eklesem
İstanbul-Ankara şimendifer hattından daha uzun olur.’ Diye yazan Peyâmi Safâ… Bir Burhan Felek, bir Sabri Esat Siyavuşgil
var mı? Hatta bir Adviye Fenik ve Şükrü Baban… Ya spor yazarları… Güzel
Türkçeleriyle, başarılı bir fıkra yazarı gibi zevkle okunan spor yazarları da
artık yok… Meselâ İslâm Çupi… Kendi vatanının dostu, Türk’ün azılı düşmanı
Churchilli’n bir sözünü Nüvit Özdoğru’nun ‘Türkçemiz’
isimli kitabında okumuştum: ‘Çocuklara
ana dillerini bilmedikleri zaman dayak atılmasına taraftarım.’ O kitabı
okumuş olan Peyâmi Safâ ise kitabın yazarına
‘Neden yalnız çocuklara, büyüklere
de lâzım değil mi Nüvit Özdoğru’ diye sormuştu.
Çetinoğlu: Doğru ve güzel Türkçe ile yazmak isteyenlere, kimleri
okumalarını tavsiye edersiniz?
Av. Göze: Ne yazık ki yenilerden isim veremeyeceğim. Bilhassa fıkra
ve roman yazarı olmak üzere başta Peyâmi
Safâ olmak üzere güzel Türkçeleri ile Hâlit Fahri Ozansoy’u, Yakup Kadri
Karaosmanoğlu’nu tavsiye edebilirim… Tabii onlar gibi hârika Türkçesiyle Ömer Seyfettin’i… Sâdece güzel Türkçeleri için değil, yakın
geçmişi ve meselelerini öğrenmek için de… Türkçesine hayran olduğum bir yazar
da Sabri Esat Siyavuşgildir. ‘Sirano de
Bergerac’ isimli eserini aslından daha güzel tercümesiyle bize kazandıran
Siyavuşgil…
Çetinoğlu: Gençlerimizin millî ve mânevî değerlerimize bakış
açılarını, ilgilerini nasıl buluyorsunuz?
Av. Göze: İstisnalar hâriç ‘büyük
bir dram’ diyebilirim. Buna sebep bakkal dükkânı gibi açılan kalitesiz
üniversiteler olduğu gibi siyâset dâhil her sahada seviyenin düşüşüdür.
Çetinoğlu: Türkçemizde ‘yaptı’
salgını veya fâciâsı var: ‘giriş yaptı’,
‘çıkış yaptı’,’ bekleme yaptı’ ‘gecikme yaptı’,
‘tavan yaptı’, ‘duygu yaptı’… ve diğerleri… Yakında ‘sabır yaptı’, ‘hiddet yaptı’,
‘şiddet yaptı’, ‘evlenme yaptı’, ‘endişe yaptı’…
tâbirleri işitmemek için düşündüğünüz tedbirler var mı? Neler yapılabilir?
Av. Göze: Bu mesele çok eskidir. Türkçe hakkında çok büyük bir
hassasiyeti ve asabiyeti olan olan Süleyman Nazif merhum bir gün Bâbıâli
Caddesinde bir gence rastlamış, ‘Ne ile
meşgulsünüz? diye sormuş. Genç ‘Muharrirlik
yapıyorum’ diye cevap verince hemen düzeltmişti. ‘Hayır, muharrirlik yapıyorum değil, muharrirlik ediyorum. Çünkü bir
masa veya kundura yapılır. Fakat muharrirlik edilir.’ Demişti. Tedbirleri ben
söylesem, siz yazsanız ne olur? Tedbirleri, Türk dilinin içinde bulunduğu
tehlikenin büyüklüğünün farkında olan bir devlet alabilir. Dilin gitmesiyle
dinin de, gideceğinin şuurunda olan bir devlet veya ‘Devlet Adamı’… İlki olsun,
ortası, lisesi olsun hattâ üniversitesi olsun siz o kitaplardaki Türkçe’yi
anlayabiliyor musunuz? Ya Türkçemizin uzun
hecelerini kısaltarak konuşunlar… ‘Dâvâ’
yerine ‘dava’, ‘hâlâ’ yerine ‘hala’
diyenler… Bana atı alan Üsküdar’ı çoktan
geçti gibi geliyor. Ama inanan da ümidini kaybetmez.
Çetinoğlu: Hikâye yerine öykü, şâir yerine ozan denilmesini nasıl
karşılıyorsunuz?
Av. Göze: Hikâye mi Öykü mü? Bu gün her ikisi de kullanılıyor. Ama
hikâyenin geçmişi çok uzun yıllara dayanıyor. Öykünün ise geçmişi kaç yıl ki?
Ben fakir ise ‘öykü’ kelimesini hiç
kullanmadım. Ozan mı şâir mi? İkisi de doğru ama yerinde kullanılırsa… Meselâ
Hz. Mevlâna’ya ozan denilirse ‘durun
bakalım’ derim. Çünkü Hz Mevlâna ozan değil, ‘Mutasavvuf ve şâirdir’ Öz Türkçe yazmaya ve söylemeye pek fazla
özenenler, şâir kelimesini beğenmeyip ozan kelimesini tercih edenler artık
bilmelidirler ki Ozan, şâir değil, saz ( kopuz) eşliğinde şiir söyleyen
kişidir. Meselâ Âşık Veysel Ozandır.
Çetinoğlu: Sizi en çok etkileyen kitaplardan bahseder misiniz?
Av. Göze:
Klasik Fransız yazarlarından Anatole France’ın ‘Thais’ isimli romanının uzun zaman tesirinde kalmıştm. Daha sonra Peyâmi
Safâ’nın romanları ‘Yalnızız’, ve 12 yıl süren bir emeğin mahsulü olan “Matmezel Noralya’nın Koltuğu”, Aşağı
yukarı Hâlide Edib Adıvar’ın bütün romanları… Bu zor kadını anlamak için ‘Mor Salkımlı Ev’i mutlaka okumak
lâzımdır. Tabii ‘Türk’ün Ateşle İmtihan’ını da… Az daha unutuyordum Greziella…
İstanbul’da Sultan Abdulmecid Han’ın misâfiri olarak uzun zaman kalan,
Müslümanlığa çok ilgi duyan, sarıklı mezar taşlarımızı çok beğenen ve özenen Alphonso
de Lamartini’nin (1790-1869) duygu dolu romanı…
Çetinoğlu: Mûsıkîmizin
içerisinde bulunduğu durumu değerlendirir misiniz?
Av. Göze: Kısaca cevap vereceğim. Çok
şükür Allah, bizim gibi kullara Nevzat Atlığ Bey’in ‘Klâsik Türk Müziği Konserleri’ne gitmeği nasip etti. Başta hârika
sesi ve tavrı ile Münip Utandı olmak üzere diğerleri de hocalarının yolunda
emin adımlarla yürüyorlar. Pazar günleri
her sabah üşenmeden gittiğimiz Münir Nurettin Selçuk’un konserleri de Türk
Mûsîkî’sinin yüz akı olarak geçmişimizde yerini almıştır. Günümüzden hiç
bahsetmeyeyim. Bu faslı Yahyâ
Kemal’imizin iki mısrâı ile bitireceğim:
‘Çok insan anlayamaz eski
mûsîkimizden
Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz
bizden’
Çetinoğlu: Çok teşekkür ederim Efendim.
Av. HİCRAN GÖZE: Yazar ve hukukçu. Yarım asırdır devam eden 1931’de Kadıköyü’nde İbrahimağa 1950 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Bir dönem ‘Bâbıâli’de Sabah Gazetesi ’nde imzasız olarak ‘Kadın ve Ev ’ köşesini hazırladı. ençlik yıllarında Yeşilay Cemiyeti Yayınlanmış eserleri: *O Bir Yetim İdi, *Sulh Peygamberi, *Kılıcın |