Konudan Konuya (7)

90

      -Bir şeyin
yokluğunu, binlerce kişi söylese de, biri ispat etse;
      Yok diyenlerin sözleri hükümsüzdür.

     -İlkokul
talebesine / öğrencisine okuması için, lise ders kitabı verilse,

      Anlayamayacağı
için, bu yüzden reddedeceği açıktır.

      Bu, tıpkı birkaç
aylık çocuğa pirzola yedirmek için, uğraşmaya benzer.

      İşte fikirler,
konular da böyledir.

      Mücerret / soyut
olarak güzel ve edebî konuşmak; elbette takdire şâyân bir husus.

      Ama zatında /
aslında doğru ve hak bir sözü veya bir konuyu;

      Muhataplarımızın
/ dinleyenlerimizin anlayış seviye ve düzeylerine inerek;

      Onların
anlayacağı şekilde, bu durumlarını hesaba katarak konuşmak;

      İşte asıl olan
budur, bu olmalı.

     -Dünyanın
kuruluşundan beri, haksızlığa uğrayanlar,

      Hakkı yenenler,
zulüm görenler sayısızdır.

      Üstelik büyük bir
çoğunluk; hakkını almadan, hak yerini bulmadan,

      Gözleri açık
olarak ölüp gidiyor! Umumiyetle / genellikle zâlimlerin,

      Kötülükte
bulunanların yaptıkları, sanki yanlarına kâr kalıyor!

      Zalimler,
haksızlık edenler; mevki ve makamlarında, zevk ve sefa içinde yaşayıp ölüyor;

      Mazlumlar,
mağdurlar da, o düşkün hâlleriyle bu dünyadan göçüp gidiyor!

      Zahirde /
görünüşte hak ve adalet yerini bulmadan, hayatları son buluyor!

      Ziya Paşa’nın
dediği gibi, mealen:

      “Milyonla çalan
mevki ve makamında berdevam!

      Birkaç kuruş
çalanın yeri ise, hapis ve zindan!”

      İşte buna
vicdanlardaki / Hakkın içimize koyduğu doğruyu tespit kıstası / ölçütü razı
olmuyor.

      İsyan ediyor.
Adalet yerini bulsun istiyor. Evet, vicdanlar yanılmaz ve yanıltmaz.

      Kısmen de olsa
burada, yani dünyada hak yerini hiç bulmuyor değil. Nitekim:

      “Eden bulur.”

      “Ne ekersen onu
biçersin.” 

      “Etme bulma
dünyası.”

      “Allah ihmal
etmez, imhal eder.” /

      “Allah boş vermez, belki pişman olur, aklı
başına gelir de,

      Hatasını telâfi
eder / düzeltir diye, -geçici olarak- mühlet / zaman tanır.”

      “Rüzgâr eken,
fırtına biçer.”

      “Gün ola harman
ola.”

      Gibi
atasözlerimiz, bu gerçeği çok güzel bir şekilde ifade etmekte.

      Nitekim bu
gerçeği:

      “Vermek
istemeseydi, istemek vermezdi.” veciz sözünden de anlıyoruz.

       Çünkü tüm
insanların; hisleri karışmamız vicdanlarında;

       Hakkın yerini
bulma isteği; sessiz bir çığlık olarak yankılanıp durmakta.

       Demek ki, bir
Mahkeme-i Kübra / En Büyük Bir Mahkeme olması lâzım ve gerekli.

       Nitekim var ve
zamanı gelince kurulacak. Evet,

       Bu hak arayışlar
Ahirette, Mahkeme-i Kübra’da / Kıyamet’ten sonraki En Büyük Mahkeme’de

       Cevabını
bulacak; herkes hak ettiği karşılığı mutlaka görecek.

       Çünkü bazı suç
ve günahlar; öyle cezaları gerektirir ki,

       Bu dünyanın
hiçbir cezası onu karşılayamaz.

       Ancak ebedî /
sonsuz, sayısız seneler cezalandırılmalarını iktiza eder / gerektirir ki,

       Bu da ancak
onların Cehenneme atılmalarıyla gerçekleşir.

       İşte ruhlar
ancak bu gibi cezaların verilmesiyle, mutmain ve tatmin olur / rahatlar.

      -Bakmak mı,
görmek mi? Biri basar; maddeyi görür. Diğeri basîret; manayı, hikmeti görür.

        Koyun da bakar.
Ama insan, hem bakar hem görür. Öküz, at, eşek, fil de bakar. Ama insan;

        Bakarken görür.
Görürken düşünür. Düşünürken hikmet sahibi / bilge olur.  

Önceki İçerik“İslâm ırkçılığı reddeder!”
Sonraki İçerikBirleşmiş Ümmetler Binası New York’ta mı?
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.