Kur’an; içinde her
çeşit gül ve renk renk çiçeklerin bulunduğu bir bağistan, bir bahçe gibidir.
İşte böyle bir
bahçenin fotoğrafını çekmiş olalım.
Ya da o bahçenin
bir ressam tarafından yağlı boya bir tablosunu yaptırmış bulunalım.
İşte Kur’an’ın en
güzel tercümesi bile olsa; Kur’an bahçesinin ancak fotoğrafı ve resmi gibidir.
Fotoğraf ve
tabloda; fotoğraf veya tablonun / resmin aslındaki canlılık ve güzelliği
görebilir,
Çeşit çeşit
kokularını koklayabilir miyiz?
İşte bu yüzden
meal; Kur’an’ın yerini alamaz, onun hükmünü taşıyamaz.
Onun yerine
konamaz. Onun yerini alamaz.
Onun için aslını
okur, mealinden bir nebze de olsa, onu anlamaya çalışırız.
Çünkü Kur’an; öyle
bir mânâ ve anlam okyanusudur ki,
Anladıkça
anlamamız gereken daha çok mânâlar olduğunun farkına varırız.
Zaten meal de,
Kuran kelime ve cümlelerinin, ancak anlayabildiğimiz ve
Kavrayabildiğimiz
kadarıdır demeyip, devamlı surette,
Başka başka
anlamlarının farkına varmaya gayret etmekten asla vazgeçmemeliyiz.
x
“İnsan için, hakkı
sevmek, hakka hizmet etmek; sonunda
Hakk’ın
güzelliğine / cemaline ermekten daha büyük bir mutluluk ve zevk yok”sa;
Kur’an’ı bilsin,
Kur’an’ı tanısın, Kur’an’ı aslından okusun.
Ayrıca mânâ ve
anlamına eğilsin. Âyetlerini kavrasın. Onları, hayatında birer rehber edinsin.
Böylece hem rûhu,
hem dünyası aydınlansın.
Ebedî hayatın alt
yapısını, Kur’an sayesinde hazırlama imkânı bulsun.
x
Kur’an’ın; uçsuz
bucaksız bir okyanus, bir umman olduğu,
Herkeste bu denize
dalacak kapasite bulunmadığı için,
Yüce Allah, bu
sahanın / bu alanın uzmanlarını, bu ulvî / yüce vazifeye / göreve çağırıyor ve
“Onu mutlaka
insanlara açıklayacaksınız, gizlemeyeceksiniz!” (3 – Âl-i İmran, 187)
Âyetiyle, ehil
olanların harekete geçmesini istiyor.
x
Kur’an’ı hiçbir
dile -Arapça dahil- gerçek anlamda tercüme etmek mümkün ve olası değil.
Fakat bir şey,
bütün bütün, tamamiyle elde edilemiyorsa;
Ondan elimize
hiçbir şey geçmeyecek demek değildir.
Çünkü Kur’an;
dibinden devamlı kaynayan, dibinden su fışkıran bir kuyu gibidir.
Kuyudan su çekildikçe
suyu artacağı gibi, Kur’an da öyle bir mânâ kuyusudur ki,
Anladıkça,
anlamamız gereken daha çok mânâların Kur’an kuyusunda zuhur ettiğini
Hayretle görür ve
ona merbutiyetimiz / bağlılığımız arttıkça artmaya devam eder.
Hatta tamamını
çekemememiz, bitmez tükenmez bir mânâ / anlam hazinesine
Sahip oluşumuzun
da resmidir.
İnsanın “Hel min
mezîd?” / “Daha yok mu?” diyen doyumsuzluğuna,
Bitimsiz bir
kaynakla cevap verilmiş olması;
Ebede namzet ve
aday olan insan için, sınırsız bir imkân;
Sonunda
kazandıracak ona ebedî bir mekân.
x
“Terceme /
Tercüme: Bir sözün mânâsını diğer bir dilde,
Dengi bir ifade
ile, aynen olduğu gibi dile getirmektir.”
Bir bakıma
Tercüme: “Efradını câmi, ağyârını mâni’.” denilen
Ta’rîf’in
ta’rîfine uygun bir mahiyet arzetmeli.
Lüzumlu her şeye
içinde yer verilmeli. Lüzumsuz tek bir kelime ifade ve tanımda yer almamalı.
“Yoksa tam bir
terceme / tercüme değil, eksik bir anlatım olmuş olur.”