Bazı kişi veya suç
örgütleri kilometresi yüksek ya da ticari taksi olarak kullanılmış ikinci el
araçları düşük fiyatlara satın alıyorlar. Daha sonra bu araçların kilometre
sayaçlarını düşürerek “az kullanılmış, temiz araç” diye satıyorlar. Böylece
araç başına 30 bin TL civarında haksız kazançlar elde edebiliyorlar.
İkinci el araç
satışında, “nitelikli dolandırıcılık suçu” oluşturan kilometre sayacının
oynanmasından başka, aracın hasar ve kusurlarının gizlenmesi gibi ahlaki
olmayan tavırlar da yaygın.
Hasarlı ve sorunlu
araç bilgileri tüketicilerden saklandığından, yüz
binlerce mağduriyet vakası yaşandı. Bunun için bir düzenleme yapıldı. Nisan
2019’dan itibaren, ikinci el otomobil satışında ekspertiz raporu zorunlu hale
getirildi.
Görünen o ki,
sayısı hiç de az olmayan bir kısım insanlarımızın ticari ahlakı zayıf. Ticari
güven ortamını sağlamak için yasal düzenlemelere ihtiyaç duyuldu.
İkinci el araçlar
artık alım satım öncesinde Bakanlıkça yetkilendirilmiş ekspertiz
tarafından muayene ediliyor. Ayrıca satıcılık ve ekspertizlik için de standartlar
getirildi.
Bu uygulamanın
amacı insanların güvenli bir ticaret yapabilmesini sağlamak, alıcıların
kandırılmasının önüne geçmek.
Güven, satıcının söz ve
yemini ile değil, “hizmet yeterlilik belgeli” yani belli standartları
karşılamakta olan muayene istasyonlarından alınan raporlarla sağlanabiliyor.
*****************************
Haksız Kazanç
Eğer bir haksız
kazanç niyetiniz yoksa, kendi aracınızın 180 bin olan km’sini 80 bine düşürmek
ister misiniz?
Diyelim ki
yaptınız. “Kilometre sayacını düşürdüm, artık 180 bin km için değişmesi gereken
parçaları değiştirmeme ve bakımlarını yaptırmama lüzum kalmadı” der misiniz?
Aklı başında hiç
kimse böyle düşünmez. Sayacı düşürmekle motorun iyileşmeyeceğini;
kaportanın, lastiklerin ve diğer aksamın daha iyi hale gelmeyeceğini herkes
bilir.
Sağlık Bakanlığı verilerinin, TÜİK’in
açıkladığı enflasyon, işsizlik, büyüme rakamlarının ve bağımsız olması gereken
kurumların açıkladığı verilerin doğru olmaması da buna benzetilebilir.
Doğru olmayan
verileri açıklayanlar, bu rakamları açıkladıkları için, gerçeğin değişmeyeceğini
bilirler.
Koronavirüs verilerinin
açıklandığı turkuaz tabloda, vaka sayılarını hasta sayısına çevirip iyimser
bir hava yaratanlar verileri değiştirmekle salgının hafiflemediğini
biliyorlardı. Ancak buradan siyasi başarı hikayesi yaratarak haksız kazanç
elde etmeye çalışmışlardı.
TÜİK’in açıkladığı enflasyon
rakamlarının çarşı pazarda yaşadığımız enflasyona hiç uymadığı çok açık.
TÜİK rakamları dar gelirlilerin geçim problemini çözmüyor. “İşsizlik azalıyor”
açıklamaları üniversite mezunu her üç gencimizden birinin işsiz olduğu
gerçeğini değiştirmiyor.
Ama TÜİK’in
açıklamaları üzerinden haksız siyasi kazançlar elde etmek istenmesi
güvenemediğimiz rakamların açıklanmasına sebep oluyor.
Bağımsız bir
yargımız, güvenilir kuruluşlarımız ve tarafsız bir medyamız olsaydı, bu
haksız kazanç kapısını kapatabilirdik. Devletimize ve kurumlarımıza daha
çok güvenebilirdik.
Yapamadık ama
yapmak zorundayız.
İnanın güvenliğimiz
de, sağlığımız da, refahımız da buna bağlı.
*****************************
Aracın Şoförü Güven
Vermezse…
Diyelim ki bir iş
adamısınız. Şoförünüzle bir başka şehire seyahat edeceksiniz. Şoförünüzün
görevi aracınızı güvenli ve konforlu bir yolculuk için hazırlamak ve belirlenen
menzile götürmektir.
Yolculuk esnasında
belirtilerden aracın bakımlarının yapılmadığı şüphesine kapılıyorsunuz. Şoförünüz
trafik kurallarına uymuyor, kırmızı ışıkta geçiyor. Ama bu ihmal ve
ihlallerinin hiçbirini kabul etmiyor.
Aracın kliması
bozuk, içerisi buz gibi, üşüyorsunuz. Şoförünüz “siz yanılıyorsunuz,
içerisi 23 derece” diyor.
Herhalde
şoförünüzü ilk fırsatta değiştirmeyi düşünürsünüz, değil mi?
Devlet
mekanizmasını anlamak için, örneğimizdeki işadamını millet,
aracınızı devlet, şoförü de iktidar olarak değerlendirebiliriz.
Av. Gürkan Uysal
kardeşim “devleti otomobile, hükümeti şoföre” benzeten makalesinde acemi
şoförün verebileceği zarar üzerine yorum yapmıştı. Ben doğru söylemeyen,
yanıltan şoförün acemi şoförden bile tehlikeli olabileceğine dikkat çekmek
istiyorum.
Millet olarak devletin
bütün kurumlarının döküldüğünü görüyoruz ve iktidarın verdiği bilgilerin
doğruluğundan kuşkuluyuz.
Ama iktidar “her şeyin
yolunda olduğunu, batının bizi kıskandığını” söylüyor.
Uluslararası ticari ve siyasi
ilişkilerde de güven duygusunu temin etmek üzere kurulan bağımsız kuruluşların
raporlarına bakıyoruz.
Ülkemizin
dışarıdan aldığı borcun maliyetini belirleyen CDS Risk Primi son derece
yüksek. En yüksek faizle borçlanan ülkelerdeniz. Yatırım yapılabilirlik
seviyesini dolayısıyla döviz girişini etkileyen derecelendirme
kuruluşlarının Türkiye raporlarındaki tespitler tam bir felaket! Türkiye’ye
dış yatırım gelmiyor.
İktidara biz
güvenemiyoruz. Yabancılar da güvenmiyor. Biz gözlemle, onlar ölçerek
değerlendiriyorlar.
Bu güvensizlik
ekonomiden dış politikaya olumsuz yansıyor. Ekonomide buhran, dış
politikada yalnızlık içinde, horlanma ve yaptırımlara
muhatap haldeyiz.
Bu güvensizlikle
devam etmemiz mümkün değil.