‘’Tam 57 yıl geçmiş o derin acının ardından…
Sırf Türk oldukları için anaların, babaların, evlatların diri, diri toprağa
gömüldüğü o kanlı Noel unutulmuyor! Bizler unutsak bile tarih sayfaları
unutmuyor. Kaldı ki, Kıbrıs’ta insanlık suçunu işleyen bu Rum çeteleri bugüne
değin yargılanmamışsa, adanın Güneyindeki yönetim bu insanlık suçunu işleyenler
adına en azından bir özür dahi dilememişse…’’
Neredeyse iki nesil geçti 21 Aralık 1963’te Kıbrıs’ta yaşanan Türk’leri
yok etme katliamından bugüne…
Her Aralık ayı
geldiğinde; ‘’Kanlı Noel Olayları’’, o insanlık ayıpları hatırlanır. Adanın
kuzeyindeki pek çok evden sessiz çığlıklar yükselir; Kıbrıs’ın her yanına tarihin
derinliklerinden gelen çığlıklar yayılır…
Her
21 Aralık; Kıbrıs’ta yaşanan insanlık trajedisini, Rum’un acımasızlığını,
Kıbrıs Türk halkının bir gece içerisinde nasıl topyekûn yok edilmek istendiğini
anlatır!
Her
yıl, Aralık ayının son haftası: KKTC’de ‘’Şehitler
Haftası’’ olarak anılır.
O
dönemde yaşananlar, dünya var olduğu sürece bu katliamları gerçekleştiren Rum
çetelerinin alnında kara bir leke olarak kalacaktır!
Kimileri o günleri hiç hatırlamaz,
hatırlamak dahi istemez!
Ama ya onlar?
O
gece canından çok sevdiklerini kaybedenler, onların unutması mümkün müdür? Onların acıları sessiz ama çok derindir.
Onların gözyaşlarını göremezsiniz. Onların beyninde yaşadıkları fırtınaların,
kalplerinden kopup gelen isyanların sesi duyulmaz!
Bir an kendinizi onların yerine koymaya
kalksanız, ne yapacağınızı bilememenin şaşkınlığını yaşarsınız, nefesiniz
daralır, hayatınız kararır. Ne hazindir ki, onlar bu acıları hayatlarının en
değerli varlıkları olarak yaşamaktadırlar.
Her 21 Aralık geldiğinde ada tarihi boyunca
katledilen binlerce Kıbrıs Türk’ü, onların geride kalan yakınları gelir aklıma.
Kahrolurum.
Ama
bir de bu katliamları yapanlar, gelir aklıma! O kadar çok neden sorusu sıralanır ki karşıma.
Hiçbirisine
yanıt bulamam. Sadece insani duygularımın isyanını duyarım. Hele ki, bir de Atlılar-Muratağa-Sandallar
katliamında daha 16 günlükken diri diri toprağa gömülen Selden bebeği
düşündüğümde o isyanıma vereceğim yanıt: Bu katliamlar sadece bir insanlık suçu
değil, aynı zamanda alçaklıktır, kahpeliktir olur.
O
acılı günleri yaşayan Kıbrıs Türk’ünün çoğu hayatta değil, olanlar ise sessiz
ve mahzun… Hayatta olanını bulsan da sorsan o acılı günleri; o gün yitip giden
anasını, babasını, kardeşini, evladını kaybeden o asırlık çınarlara.
Sana şöylece bir bakarlar! Tek bir söz dahi duyulmaz
onlardan ama o bir bakış, o bakış var ya! İşte tüm acılarını o bakışla
anlatırlar. Onlar yaşadıkları acıları unutmadan; vicdanları alacaklı, yürekleri
yanık yaşarlar…
Ya bu insanlık suçunu işleyenler? Adanın her
yanından duyulan o acılı çığlıkları duymazlar mı? Katlettikleri insanlara yaşattıkları acıları
hatırlamazlar mı?
Bu
cinayetleri işleyenler bu insanlık ayıbını çoktan unutmuş olsalar bile ne ada
toprakları, ne de tarihin şaşmaz hafızası unutmayacak, affetmeyecek. Ve inancım
odur ki; bu soykırımın hesabı ödenmeden, adadaki bu acılı çığlıkların sesi
kesilmeyecek.
Ya
sizler?
Yıllardır bu gerçekleri görmezden gelen,
yaşanan bu soykırıma sessiz kalan barış havarileri, batılı devletler! Hukukun üstünlüğü sadece sizler için mi
geçerli?
Ya
tarihin derinliklerinden gelen bu çığlıklara ne demeli?
(Bk. Tarihten Gelen Çığlık,
Atilla Çilingir 2010)