Son yıllarda Yargının
bağımsız ve tarafsızlığına güven iyice azaldı. Hakimler Savcılar Kurulu’ndan (HSK)
Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK), üst yargı organlarından yerel mahkemelere
kadar yargı kurumlarına halkın güveni kalmadı.
Yine bağımsız
olması gereken Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Merkez Bankası (TCMB),
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu (EPDK), Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) ile
iletişim alanında Anadolu Ajansı (AA), Türkiye Radyo Televizyon Kurumu
(TRT) gibi kurumların da bağımsızlığını ve güvenilirliğini kaybettiğini sıkça
ve örnekleriyle yazıyorum.
2011-2016 arasında
TÜİK Başkanlığı yapmış olan, DEVA Partisi Sektörel Politikalar Başkanı Birol
Aydemir Karar Gazetesi’ne ilginç açıklamalar yaptı.
Aydemir, “TÜİK
istatistiklerini hazırlamak için diğer kurumların verilerini temin etmeleri
gerektiğini ancak kendisinin TÜİK Başkanlığı boyunca o dönemin Gelir
İdaresi Başkanlığı yöneticilerinin bu verileri kendisine vermediğini”
söyledi.
Kanunun emredici
hükmüne rağmen bu bilgileri vermeyen kim? O zamanki Maliye Bakanlığı
Müsteşarı, sonra bakan ve şimdi de Merkez Bankası Başkanı olan
Naci Ağbal. Birol Aydemir TÜİK Başkanlığı’ndan ayrılınca, Gelir İdaresi bütün
verilerini TÜİK’e açmış.
Buraya kadar
açıklamalardan devletin kurumlarının kanunlar ve kurallarla değil şahsi
yetki kullanımlarıyla ve keyfi olarak yönetildiğini göstermesi açısından
önemli.
Aydemir’e göre, 2016’dan
sonra, “TÜİK istatistikleri artık tamamen Gelir İdaresi’nin kayıtlarına bağlı
olarak yapılıyor.” Bunun sonucunda “TÜİK’in açıkladığı istatistiklerle milli
gelirin bağlantısının kopmuş” olması Naci Ağbal’ın yönetim anlayışı
hakkında da olumsuz bir kanaat edinmemize yol açıyor.
TÜİK’in, ekonominin
daraldığını herkesin çıplak gözle gördüğü bir ortamda, yüzde 6,7 büyüme
açıklaması; işsizliğin çığ gibi arttığı gün gibi aşikâr iken işsizliğin
azaldığını açıklaması bu kuruma olan güvensizliği iyice artırıyor.
*****************************
TÜİK Verilerine Güvenin
Önemi
TÜİK verilerine güvenilmesi
veya güvenin kalmaması çok önemli. Çünkü bunun ekonomimize yansıyan çok ağır
sonuçları oluyor.
Bir istatistik
kurumunun değeri verdiği güven kadardır. Bunun için olmazsa olmaz
şart, o kurumun bağımsızlığıdır.
Eski TÜİK Başkanı
Birol Aydemir, haklı olarak, “İstatistik kurumunun bağımsızlığı, Merkez
Bankası’nın bağımsızlığından bile önemlidir” diyor.
“Eğer siz,
verileri doğru bir şekilde toplayıp, doğru bir şekilde istatistik üretip,
bunu bağımsız, tarafsız bir şekilde yayınlayamıyorsanız, o zaman sizin
alacağınız kararların, uygulayacağınız politikaların doğru olma ihtimali de
yok; çünkü veriye dayalı bir politika üretmeniz lâzım.
Eğer enflasyon
verisini gerçek değerden daha düşük gösteriyorsanız, o zaman sizin
uygulayacağınız para-maliye politikaları doğru olabilir mi? Mümkün mü bu?” diye
ekliyor.
Merkez Bankası
eski Başkanı ve İYİ Parti İstanbul Milletvekili Durmuş Yılmaz’ın
açıklamasına göre, TÜİK yurt dışından ithal edilen 22 milyar dolarlık
altını ülkeye fabrika yatırımı yapılmış gibi ekonomik büyüme hesabına dahil
etti. Yılmaz, ithal edilen altının büyük kısmının yastık altına gittiğini
ya da ülkeden çıktığını öne sürdü.
Şimdi bu büyüme
rakamlarına göre izleyeceğiniz politika doğru sonuç verebilir mi?
Ayakkabı
numaranızı yanlış verirseniz, alacağınız ayakkabı ya bol gelir ya da dar. Gözlük
numaranızı yanlış tespit ederseniz, takacağınız gözlükle önünüzü
göremezsiniz.
Türkiye İstatistik
Kurumu enflasyon verisi, büyüme verisi, sanayi üretimi verisi, istihdam
verisi gibi ölçümlemelerle iktidarın ekonomik performansını da ölçer.
İktidar, İstatistik
Kurumuna baskı yaparak, karnesinin düzgün görünmesine çalışıyor. Dönem sonunda karne notlarını tahrif ederek
velisine getiren tembel bir öğrenci gibi davranıyor.
Elbette sonuç
değişmeyecek, başarısızlık ortaya çıkacak.
*****************************
Bağımsız Kurumlara
Müdahalenin Bedeli
Merkez Bankaları bağımsız olmak zorundadır. Çünkü dünya
tecrübeyle öğrendi ki, siyasilerin müdahalesi orta ve uzun vadede telafisi güç
zararlar vermektedir.
T.C. Merkez Bankası ise son yıllarda, diğer bağımsız
kurumlar gibi, doğrudan Saray’dan talimat alan bir yapıya döndü. Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın ekonomi uzmanlarınca asla tasvip edilmeyen “faiz enflasyonun
sebebidir” tezine itiraz edemeyen ve faizleri talimatla belirleyen
bir kurum oldu.
Merkez Bankası, sırf döviz kuru artışını önlemek için,
2019’dan bu yana 130 Milyar dolar sattı. Rezervlerini eksi 50 Milyar dolar
mertebesine düşürdü. Ama kurların yükselmesini de önleyemedi.
“İki yıl içinde satılan bu 130 Milyar doların o ortalama
kur ve bugünkü kurla aradaki farkını alıp çarptığımızda yaklaşık 300 Milyar
TL Merkez Bankası zarar etti.” Bu 300 Milyar TL zararı birileri de kâr
olarak kasasına koydu.
Ciddi bir devlet bu dehşetli “ihaneti” ve
faillerini araştırır, bulur, cezalandırır ve kamuoyuna açıklar.
Kişisel suç bir tarafa, hiç olmazsa sistemi sorgulasak
ve Merkez Bankası’nı bağımsız hale getirebilseydik.
Sadece Merkez Bankası değil sorunlu olan. Sayıştay
denetiminden kaçırılmış Varlık Fonu; Sözleşmeleri “ticari sır” denilerek
açıklanmayan Kamu Özel İşbirliğiyle yapılan Gelir Garantili Projeler;
kamu mallarının ihalesiz satışı, kişiye özel şartnamelerle yapılan kamu
ihaleleri ve daha neler neler…
Bunların maliyeti düşünebileceğimiz ve hatta hayal
edebildiğimizden de fazla.
Bu ekonomik krizden çıkmak istiyor musunuz?
Türkiye’nin yeterince yetişmiş ehil uzmanı var. Her
şeyden önce, “bağımsız kurumları” gerçekten bağımsız yapın,
liyakatli ve dürüst kişileri görevlendirin. Kuralları herkes için eşit
şekilde uygulayın.