İslam dini yasakladığı halde, AKP iktidarının
yaptığı bazı işler yok mu? Şüphesiz
var.
Fakat maşallah bunların yapılmasının caiz olduğuna dair fetva veren
“siyasetçi”, “uzman” veya “din adamları” bulmakta hiç sıkıntı çekilmiyor.
Bazı örnekleri hatırlayalım:
NEPOTİZM
yani devlet kadrolarına eş, dost, akraba doldurulması ve torpil vakalarını meşrulaştırmak
için, AK Parti Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in kullandığı söz
unutulmazlar arasındadır.
“Cuma namazına gittiğimizde her hafta hutbede ‘akrabalarını koru
kolla’ ayeti okunur.”
Devamı daha da vahim. TV’de sunucunun “O zaman sizin yaptığınız bu? Öyle
mi oluyor?” sorusuna bir süre sessiz kaldıktan sonra, “Vallahi sen
Allah’ın ayetine bile karşı geliyorsan ben sana ne diyeyim” cevabını
vermişti.
Bahsi geçen ayetin içinde geçen ifadenin anlamı şöyle: “Allah
adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder; çirkin işleri, fenalık ve
azgınlığı da yasaklar.”
Ayette bahsi geçen “akrabaya yardım” etmenin, kendi kazancından ve
servetinden muhtaç akrabaya yardım etmek olduğunu bu zat bilmez mi? Ayette
kastedilen yardım ile “Kul hakkı” yemek suretiyle milletin parasını ve malını haksız
yere yakınlarına vermeyi nasıl bir tutabiliyor? Çünkü O’nun tek bir gayesi
vardır:
Allah’ın kelamı ile korkutarak la yüs’el
(eleştirilemez / dokunulamaz) hale gelmek.
Bu yaptıkları ise açıkça Allah’ın “adalet ve iyilik” emrine
aykırıdır. “Çirkin işler, fenalık ve hatta azgınlık” diye tarif edilen
işlerdendir.
*************************
Şatafata ve Başkanlık Sistemine Kılıf
Başta Cumhurbaşkanı ve Diyanet İşleri Başkanı dahil olmak üzere devlet
erkanının milyonluk makam araçları konusunda da fetva bulmaları zor
olmadı.
İlahiyatçı Selahattin Yazıcı “Peygamber Efendimiz en iyi bineğe binin
demiştir” diye hadis kılıflı fetvayı verdi.
Böylece milyonluk makam araçlarını ve yüzlerce milyonluk
makam uçaklarını eleştirmeye niyetlenenlere kapıyı kapattı.
****
İlahiyatçı Selahattin Yazıcı’nın Ak Parti uygulamalarına İslami meşruiyet kılıfı
giydirdiği başka fetvaları da var:
“Başkanlık sisteminin genlerimizde var olduğunu” söyleyen Yazıcı’nın asıl tartışma yaratan sözü şu:
“Peygamberler de devletlerini başkanlık sistemi ile yönetirdi.”
Yazıcı’nın sadece bu sözünden bile “demokrasi”, “hukuk devleti”, “kuvvetler
ayrılığı” ve “başkanlık sistemi” gibi kavramlardan ve bu kavramların tarihi
gelişiminden haberi olmadığı bellidir.
Bu “ilahiyatçının” maksadı Ak Parti’nin dünyevi, siyasi işlerinde
eleştirilemez hale gelmesini sağlamak. AKP’li siyasetçi ve
bürokratlara, peygamberler ve dini değerler üzerinden, dokunulmazlık
sağlamak olsa gerek.
Bu insanlar “demokrasi” ve “hukuk” kavramlarına erişebilmek için insanlığın
yaşadığı tecrübeyi yok sayıyor.
Başkanları,
“Padişah Efendileri” gibi, devletin kaynaklarını istediğine istediği
gibi verebilsin, istemediklerinden de alabilsin istiyor. Başkan’ın
devlet ihalelerini istediğine verebilmesinden mutlu oluyor. (Zavallı
Trump ve Merkel bizi kıskanıyor!)
Vatandaşların “birey” değil, “Başkanın kulu” olmasını
arzuluyor.
Bu “ilahiyatçının” Büyük İslam alimi Elmalılı Hamdi Yazır’ın “Hakimiyeti
Milliye (Milli egemenlik) hilafetten üstündür” sözünden haberdar olup
olmadığını bilmiyorum.
Ama bu tür fetvaların bilgisizlikten çok, bir siyasi görev icabı
verildiği kanaatindeyim.
****************************
Günah İşleme Özgürlüğü
AK Parti İstanbul Milletvekili Metin Külünk’ün “yolsuzluk kasetlerinin” yayınlanması üzerine,
“Allah insana günah işleme özgürlüğü vermiştir. Siz insanların günah işleme
özgürlüğüne müdahale ediyorsunuz. Bu bireyin günah işleme özgürlüğüne,
hayır sen günah işleyemezsin baskısıdır. Böyle bir rol kimseye yok” diye
savunmuştu.
Yolsuzluklarla halkı yoksullaştırıp, yandaşları
semirtmeyi “bireysel özgürlük” olarak nitelendirmek akıl alır gibi değil.
Ama iktidarda olanların “çirkin işleri, fenalık ve hatta
azgınlıklarını” örtmek ve hatta tartışılamaz hale gelmesini sağlamak
istenince böyle zırvalar edilebiliyor.
Metin Külünk “günah işleme özgürlüğü” tezi ile sadece yolsuzluk
yapanların eleştirilmesini önlemeye çalışmakla yetinmedi. Verdiği diğer bir
örnekle de İslamcıların alkol kullanmasının eleştirilmesinin de önüne
geçmeye çalıştı:
“Alkol, İslam’a göre haramdır. Ama kişinin bunu
içme özgürlüğü vardır. Bu özgürlük
Allah ile kul arasındaki bir alandır.”
Şimdi gel de merak etme. Acaba AKP yöneticileri ve kitlesi içinde
içki içenlerin oranı ne kadardır? (Ne de olsa “padişah efendileri” de içki
içerdi.)
Hayrettin Karaman’ın Fetvaları
AKP fetvacıları içinde “en mümtaz şahsiyet” şüphesiz İlahiyatçı
Profesör Hayrettin Karaman’dır. Sadece “Yolsuzluk hırsızlık değildir”
fetvası ile bu unvanı hak etmiştir sanıyorum.
Karaman siyasi rekabeti bir “savaş”, AKP’nin siyasi rakiplerini
de “zalim düşman” olarak nitelendirdi.
Desteklediği AKP kanadının siyasi rakipleriyle rekabetini
kastederek, “biz zalimlerle savaş halindeyiz” gerekçesiyle “savaşta
hile mubahtır” kuralına dayandı. Seçim hilelerine meşruiyet kazandırmaya
çalıştı.
“Bazı yöneticilerin yakın veya uzak çevrelerinde, iktidarın bir
kısım mensuplarında ahlak, liyakat, adalet, hakkaniyet… bakımından arızalar,
eksikler, çürüklükler olsa da” bunları dile getirmeyin dedi.
“Doğrucu Davutluk adına düşmana fırsat vermek ve bindiğimiz dalı kesmek
de makul ve meşrudur diyemem!” dedi.
Yukarıdaki örneklerde olduğu gibi, Hayrettin Karaman da iktidarın “la
yüs’el”, eleştirilemez, dokunulamaz hale gelmesini sağlamak için dini kılıflar
uydurdu..
Gazâlî’ye göre, dinî ve ahlâkî çöküşün en büyük sorumlusu âlimlerdir.
Ona göre âlimler tuzdur. Eğer tuz bozulursa onu ne düzeltebilir?