BBC muhabiri bu cevabı İngilizceye: “Türkler, Ermenileri
yerlerinden yurtlarından edip sürdüler!” şeklinde çevirerek veriyor!
Bu da yetmiyor;
kendi yalanını, güya köylü, öyle söylemiş gibi: “Adam da bunu kabul ediyor!”
şeklinde veriyor.
Böylece Türk köylüsüne iftira ediyor.
Görüyorsunuz ya
sevgili dostlar; konu Türkiye olunca, İngilizlerde ne doğruluktan eser kalıyor,
ne de dürüstlükten.
Durum bu
merkezdeyken; ya AİHM’de hak hukuk peşinde koşanlara, bilmem ki ne demeli?
Herhalde şöyle
dense yeridir:
“Haksızlığı; hak
iddia edenlere karşı, onlardan hak talep etmek; hakka hürmetsizlik ve
saygısızlıktır.”
İşte İngiliz resmiyetinin
kamuoyu oluşturmak için başvurduğu kanunsuzluklar. Dünyaya karşı sergilediği
gayri meşruluklar. Yayın ilkeleriyle asla bağdaşmayan tutum ve davranışları.
Sn. Hasan Cemal’in
-bu konuya ışık tutan- bizzat yaşadığı bir anısı var:
İngiliz
resmiyetinin ve onun gölgesindeki özel kurumların; özellikle kendi kamuoyunu
nasıl yanılttığını gözler önüne seriyor. İngiliz resmî politikasını benimsemesi
için kamuoyunu nasıl hazırladığına somut bir örnek teşkil ediyor.
Sn. Yazar,
İngiltere’ye gittiğinde; Türkiye’den büyük bir gazetenin yazarı gelmiş diye
merakla karşılanır. Heyecanla etrafı sarılır. Beklemediği şekilde soru
yağmuruna tutulur. Fakat sorular çok şaşırtıcıdır. Hayret eder Yazarımız.
İşte İngiliz
aydınlarının Sn. Hasan Cemal’i bunaltan, arka arkaya gelen sualleri:
-Siz Türkler, der
(tabii Türkiye Cumhuriyeti Devletini kastediyor) Kürt vatandaşlarınızı;
Türkiye’nin belli bir yöresinde toplamışsınız! Bu yerin etrafını çembere
almışsınız! Dışarıyla irtibat ve bağlantılarını kesmişsiniz! Hürriyetlerinden
mahrum ve yoksun bırakmışsınız! Nasıl yaparsınız bunu? Şeklinde uzayıp gider.
Sn. Yazarımız,
hayretler içinde kalır. Fakat verdiği cevaplarla; bu sefer, o şaşırtır onları.
Ve cevabında, aşağı yukarı şöyle der:
-Efendiler!
Türkiye’de Kürt kardeşlerimiz; Türkiye’nin her tarafında vardır. Türklerle
beraber, kardeşçe yaşamaktadır. İstedikleri yere gitmekte, istedikleri yerde
kalmakta, istediklerini yapmakta tamamen hür ve müstakildirler, serbesttirler. Sandığınız
gibi, belli bir yerde toplanmış falan değildirler. Kuşatılmış diye bir şey de
söz konusu değildir. Türkiye’de ırka dayalı bir ayrım ne devlette vardır, ne de
halk arasında. Böyle bir şey söz konusu bile olamaz, diye gereken cevabı
verdikten sonra:
-İyi ama der,
sizler, bu ipe sapa gelmez, saçma sapan bilgileri nereden ve kimlerden
edindiniz? Diye sormaktan da kendini alamaz.
İngilizlerin
verdikleri cevap çok düşündürücüdür:
-Bizler bu
bilgileri, İngiliz basınından edindik. İngiliz televizyon kanallarındaki
haberlerden öğrendik, derler.
Böylece İngiliz
resmiyeti, bir taşla iki kuş vurmuş oluyor.
Bir: İngiliz
Devleti; İngiliz kamuoyunu siyasetini benimseyecek şekilde hazırlamış oluyor.
İki: Türkiye
aleyhtarı gelişen, bu sun’î, yapma ve yapay dış kamuoyu, Türkiye üstünde baskı
unsuru olarak kullanılıyor.
Üstelik hem dış
dünya, hem de Türkiye içindeki uzantıları tarafından.
(10. 10. 2003)