İngiltere’den Tespitler (18)

137

Şehir ve şehir dışı yollardaki kavşaklarda, dört yol
ağızlarının ortasında Raund About (Randebaut) / döner yol diyebileceğimiz yuvarlaklar
var. Burayı dolaşmadan istenilen yola sapılamıyor. Böylece kavşağa yaklaşanlar
hız kesmek, yavaşlamak ve durmak zorunda kalıyor. Muhtemel ve olası kazalar da
bu şekilde önlenmiş oluyor. Dört yol kavşaklarındaki bu çeşit tatbikat ve
uygulama; tabii kontrol sistemi yerine de geçiyor. Kaldı ki dört yol ağzı
olmasa da, bütün dönüşler keskin olarak değil, ufak çaplı da olsa, yarım bir
kavisle yapılıyor. Zaten bu nevi dönüş yapılması gerektiği; kavisli beyaz ok
işaretiyle gösteriliyor yol üzerinde.

     Cambridge’de özellikle lokanta ve pastahane
veya kafe gibi yerlerde; yedikleri yemeklerin cinsinden veya kullandıkları
yağın türünden yahut da domuz etinden olsa gerek; kendine has, tarifi zor,
tuhaf ve ağır bir koku; her tarafa sinmiş durumda. Şehrin sokaklarında ve
bilhassa kalabalık yerlerde bu koku kendini kuvvetle hissettiriyor. Bu
tesbitimiz sadece Cambridge için değil, İngiltere için geçerlidir diyebiliriz.

     Diğer Avrupa
şehirlerinde olduğu gibi Cambridge’de de, hemen herkesin bir iki arabası olduğu
gibi, bir iki de köpeği var. Yürüyüşe onlarla birlikte çıkıyorlar. Yollarda ve
özellikle parklarda, köpeklerle ilgili uyarı levhaları bulunuyor. Sahiplerinden
köpeklerin pisliklerini hemen  toplayıp
özel olarak onlar için hazırlanmış çöp sepetlerine atmaları isteniyor. Yani
köpek pisliklerinin yerde kalmasına müsaade edilmiyor. Köpekler, İngilizler
için vazgeçilmez; eksiklikleri mutlaka hissedilen bir varlık. Köpeklere büyük
ihtimam ve özen gösteriliyor burada. Köpek deyince sevgili okur! Bir zamanlar
gazetelerde okuduğum bir haberi hatırladım.

     Paris
sokaklarından günde 16 ton köpek pisliği toplanıyormuş. Basıldığında kayganlık
oluşturduğundan düşmelere ve ayak kırılmalarına yol açıyormuş. Bunun için
insanların dikkatli olmaları öğütleniyordu. Burada ise köpeklerinin
pisliklerini temizlemeleri, sahiplerinden ısrarla isteniyor ve bekleniyor.

     Tabii kedi de
sevilen ve evlerde barındırılan hayvanların başında geliyor. Nitekim kimi
evlerin bahçeye açılan kapılarının alt köşelerine, kedilerin  ihtiyaç hissettiklerinde girip çıkmaları için
küçük cam kapılar monte edilmiş.

     13 – 15 santimetre
kare büyüklüğünde olup, içten dışa, dıştan içe açılacak şekilde
ayarlanabiliyor. Alıştırılan kedi, istediği zaman kafasıyla itip açabiliyor.
İçeriden dışarıya veya dışarıdan içeriye rahatlıkla girip çıkabiliyor.

     Küçük çocuklar tek
başlarına okula gidip gelmiyor. Çünkü anne ve babaları buna izin vermiyor.
Başlarına bir şey gelmesinden korkuyorlar! Ancak kendileri bizzat götürüp
getiriyorlar. Bu bana ABD’de bir arkadaşın çocuklarını, evin kapısına bile tek
başına bırakamayışlarını hatırlattı. Çünkü çocukların başına her şey
gelebilirmiş!

     Bu durum Batı
insanının düşündürücü vaziyetini anlatan başka çağrışımlara da yol açtı.

     Senelerce önce
Newyork’da, nasıl olmuşsa olmuş; ışıklar bir ara sönünce kimi insanlar
fırsattan istifade birçok dükkânı yağmalamıştı.

     Çünkü polis
korkusuna dayanan, görünüşteki sükûnet, bir anda yok olmuş. Vicdanlarda yer
almayan yasak hissinin önündeki engel, bir anda kalkınca olan olmuştu.

     Zira hikmetin başı
Allah korkusudur. Hesaba kitaba çekilme duygusudur. İnsanın, başı boş olmadığı
inancıdır. Her an, her yerde izlendiğini ve gözlendiğini bilmesidir. Geçici
olarak dünyada, ebedî olarak da öte âlemde, hayatının süreceğine olan imanı ve
inancıdır.

     Ki bu duygu
insanı, dağ başında bile olsa faziletli, ahlâklı ve dürüst kılar. O insan bilir
ki, kimse görmese de Allah onu görüyor, yaptığını biliyor, düşüncelerini
okuyor. Her şeyi bir çeşit kara kutuya alıyor. Şimdi Koca Âkif’in beytini
hatırlamanın tam sırasıdır:

 

          “İman ki, o
cevher; ilâhî ne büyüktür.

            İmansız
olan paslı yürek, sinede yüktür.”

Önceki İçerikDüzen Partileri!
Sonraki İçerikİngiltere’den Tespitler (19)
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.