Koronanın Hatırlattıkları…

104

        Tüm dünyayı etkisi altına alan
korona salgınının, insanlık âlemini olduğu kadar, bizim yaşam biçimimizi de ne
denli olumsuz etkilediğini her geçen gün daha çok hissediyor, yaşıyoruz…

       
Hastalık koşulları nedeniyle hemen, hemen her alanda maddi-manevi pek çok
sıkıntıları yaşatan bu salgın; bu olumsuzlukların yanı sıra, toplumsal
hayatımızın pek çok alanında yaşanan iyiliklere, olumlu gelişmelere de neden
oldu.

       Çünkü
toplumsal yaşamımızda unutulan pek çok güzelliği, bize has özellikleri yeniden
hatırladık, o güzellikleri toplumumuzun her kesiminde bir kez daha yaşadık.

       Pekiyi,
Korona salgınının hatırlattıkları, yaşadığımız bu güzellikler nelerdir?

      
Öncelikle Türk Milletinin en önemli niteliği olan, ‘’yardımlaşma’’
duygumuz yeniden geri geldi. Yüreği paylaşma duygusu ile zenginleşen
insanlarımızın yardımları muhtaç olan insanlarımıza ulaştı, kalplerde çoğalan
yardımlaşma duygumuz ülkemizin her yanını sardı.

       Türk toplumunun temel yapısı olan aile kavramı
öne çıktı. Evde hep birlikte geçirilen uzun zamanlar aile bireylerimizin
bağlarını güçlendirdi,  güvenini
tazeledi.

        Evlerine kapanan insanlarımızın
yaratıcılıkları arttı, evlerde hayat yeniden şekillendi. Ev hayatının
uzamasıyla yeni beceriler edinildi. Nice gizli yetenekler ortaya çıktı.

        Kentsel dönüşümleriyle iyice yaşanmaz hale
gelen şehir hayatının o çekilmez görüntüsü daha iyi anlaşıldı. Şehir hayatı
yerine, doğa ile özdeşleşen yaşamlar öne çıktı. Şehir dışındaki evler daha çok
aranır oldu.

         İş hayatımızın evlerimizden de yönetilebileceği,
Korona’dan sonraki yaşamımızda birçok şirketin böylesi bir yönetim biçimini
tercih ederek, harcama maliyetini azaltabileceği ortaya çıktı.

        Zamansızlık nedeniyle kütüphanelerimizde unutulmuş,
adeta tozlu raflar arasında kaybolmuş pek çok kitap hatırlandı, yıllardır
okunmayan kitaplar okundu.

         En çok da televizyonların karşısında
kalıp, neredeyse Korona haberleriyle kalkıp, korona haberleriyle yattık. Her
birimiz adeta Korona’dan mezun yeni bir mesleğin sahibi olduk!

        Korona salgınıyla birlikte öylesine
temizlendik, öylesine temizlendik ki! Ellerimizi yıkamadığımız saatlerde
huzursuz olduk. Bu temizlikten şehirlerimiz de nasibini aldı. Her şehrin
yıkanmadık caddesi, sokağı kalmadı.

        Salgın en çok da sigara içenleri
etkiledi!  Yeşilay odaklı sigarayı
bırakmalısın televizyon gösterimlerinin yapamadığını Korona salgını iki ayda
yaptı, yüz binlerce içici sigarayı bıraktı.

         Çocuklarımız
eve kapandı, eğitimleri uzaktan eğitim veren dijital ortamlara odaklandı. Çocuklarının
sıkıntılarını gidermek adına anneler, babalar adeta her birisi iyi bir oyuncu
oldu…

          Milyonlarca yaşlımızı eve kapattık ama bu
salgının onlara ulaşmasını önleyerek, neredeyse tamamının hayatta kalmalarını
sağladık.

          Tüketim alanında da büyük bir başarı sağladık.
Birçok kişi tüketemeyeceği ürünleri almaktan vazgeçtiği için çöp miktarımızı da
önemli ölçüde azalttık.

           İnsanlarımız yaşam alanlarından elini ayağını
çekince; havamız, doğamız, doğa canlılarımız kısacası çevremiz yepyeni, tertemiz
bir görünüm kazandı. Fabrikalarımız durdu ama doğamız, çevremiz nefes alma
fırsatı buldu.

           Sokağa çıkmalar kısıtlanınca, genelde
suç ve kaza oranlarında büyük azalmalar oldu. Evler boş kalmadı, hırsızlara da
gün doğmadı.

           En çok da sağlığın ne denli önemli, ‘’Olmaya
cihanda bir nefes sıhhat gibi’’ atasözümüzün ne kadar doğru olduğunu bir kez daha
hatırladık.

           Ama
en çok da modern tıbbın, sağlık sistemimizin, bu sistemde görev alan doktor ve
diğer sağlık çalışanlarımızın ne kadar önemli olduğunu bir defa değil, bin defa
daha iyi anladık.

            Hastanelerimizle,
tüm sağlık çalışanlarımızla gurur duyduk, onlara şükranlarımızı sunup;
böylesine güçlü bir sağlık sistemini sağlayan devletimizle iftihar ettik.

        
Salgının başlamasıyla birlikte devlet- millet el, ele kampanyasının yanı
sıra; yerel yönetimlerin ne denli önemli olduğunu da anladık.

          
Ülkemiz genelinde her yerel yönetimin bu süreçte darda kalan, yardıma
muhtaç olan milyonlarca insanımıza nasıl yardım ettiklerine tanıklık ettik, bu
çabalara milyonlarcamız maddi-manevi destek verdik.

           Yukarıda sıraladıklarım; bu salgının unuttuğumuz
pek çok güzelliklerin neler olduğunu hatırlatan gerçekleridir.

          Ya bu salgın sonrasında yaşamaya
başladığımız, bizi bekleyen olumsuzluklar nelerdir?

          Onları
da bir başka yazımda sıralayacağım…

Önceki İçerikTüfek, Mikrop ve Çelik
Sonraki İçerikFırtına Duası
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.