Allah
rahmet etsin, mekânı Cennet olsun bir Ömer Ağabeyimiz vardı. Feneryolu’nda tam
da Bağdat Caddesi üzerinde kardeşi Önder Ağabey’le birlikte bakkal
işletiyorlardı: Cumhuriyet Gıda. Zaten Bağdat Caddesi üzerindeki tek bakkal
oydu. Ağabey – kardeş her ikisi de tasavvuf ehli gönül insanlarıydı, Ömer
Ağabey’de biraz muziplik de vardı. O tarafa ne zaman yolum düşse muhakkak uğrar
bir çaylarını içer, sohbet ederdik.
Sıcak bir Ramazan günü iş için
Kızıltoprak tarafındaydım. İkindi vaktinde işim bittikten sonra halini hatırını
sorayım diye Ömer Ağabey’e uğradım. O sıcak havada saatlerdir oruçlu olmanın
vermiş olduğu yorgunluk yüzünden okunuyordu. “Selamın aleyküm ağabey,
nasılsın?” diye sordum. Hem verdiği cevabı hem de cevap verirken yüzünün aldığı
o çocuksu, mazlum ama bir o kadar da muzır ifadeyi bugün gibi hatırlarım.
“Ne olsun bekliyoz işte. Mübarek 11
aylar gelmedi gitti!”
Bir Garip Misafir
Şehr-i Ramazan her sene aynı
hislerle geçer. İlk hafta o kutlu misafirin atmosferinin getirdiği huzur ve
huşuyu duyarsınız. İkinci haftayla birlikte orucun getirdiği fiziki ve ruhi
ağırlığın yoruculuğunu hisseder ve “mübarek 11 ayların” hasretini çekmeye
başlarsınız. Ama son hafta hele hele o son gün geldiğinde içinizi bir burukluk
kaplar. O kutlu misafirin ayrılıp gidiyor olmasının burukluğu… O son iftar
sofrasına oturduğunuzda tüm günü oruçlu geçirmiş olmanıza rağmen hiçbir şey
yemek gelmez içinizden. Bir aydır hayatınızda olan ve artık hayatınızın bir
parçası haline gelen bu bir garip misafiri yolcu ediyor olmak midenize oturur.
Nerde O Eski Bayramlar
Bu sene Corona etkisiyle Ramazan Bayramı
geçen senelere göre çok farklı geçecek. Bir kere sokağa çıkma yasağı var ve
bayram alışverişi denen şey bu arefe günü mümkün değil. Bu bayramda, bayrama
bayram namazı ile start veremeyeceğiz. Zilimizi şeker toplayan çocuklar
çalmayacak. Kimseyi ziyarete gidemeyecek
ve kimse de bize misafir olamayacak. Önümüze tatlılar ve kola bardakları konup
kaldırılmayacak. Her gittiğimiz ziyarette o tepsi tepsi yapılan ev
baklavalarından ev sahibi hanımefendinin yoğun ısrar ve baskıları karşısında
“ayıp olmasın” diye hiç olmazsa bir dilim yiyip bırakamayacağız. Çocuklara
bayram harçlığı veremeyeceğiz. Yeni gelinler ne ev işlerindeki hamaratlıklarını
ne de dirseklerine kadar taktıkları bileziklerini misafirlerine
gösteremeyecekler!
Ne Yapmalı?
Madem bu bayramda eski bayramlardaki
adetler yerine gelemeyecek, o halde gelin eski köye yeni adetler getirelim. Bu
bayramda misafir ağırlayamayacağımız, kapıya gelen çocuklara şeker ve/veya
harçlık veremeyeceğimiz için bu işlere tahsis edilen bütçeyi hayırlı bir iş
için kullanalım. O bütçeyle muhtaç aileleri, minik yavruları sevindirelim.
Başka insanların yüzlerinde bir gülümseme, hayatlarında bir mutluluk meydana
getirelim. Bayramları gerçekten bayrama çevirelim. Ve bunu sadece 3 günlük bir
bayram sürecine değil, mübarek 11 ayların tamamına yayalım. Bu dünyamızı
Cennet’e, hayatı da bayrama çevirelim.
Herkese mutlu bayramlar diliyorum…