Türkiye’nin bir yıl içinde ödemesi gereken dış borcu
169 milyar dolar. Acilen 50-70
milyar dolar mertebesinde dış borca ihtiyaç var.
Dış kaynak bulmakta çok
zorlanıyoruz. IMF Koronavirüs
Salgını kapsamında üye ülkelere kredi vermek üzere keseyi açtı. Türkiye için IMF’nin vereceği kredi kurtarıcı
olabilirdi. 9 milyar doları şartsız,
kalanı da stand-by anlaşmasıyla alınması mümkün olan bu borcu Cumhurbaşkanı
R. Tayyip Erdoğan almak istemedi.
Erdoğan neden IMF’den kredi almak istemiyor?
CHP Konya Milletvekili Abdüllatif Şener’in bu konudaki iddiası
ilginç:
“Eğer IMF’den borç
alınacak olursa IMF devletin
harcamalarının şeffaf bir şekilde açıklanmasını ister. Oysaki Türkiye’de
hükümet yaptığı harcamaları kamuoyundan gizliyor. Parlamentodan gizliyor. Hatta
Sayıştay’a yeterli bilgi vermiyor. Kamu
özel işbirliği yolu ile yapılan
ihalelerin sözleşmelerine bile ulaşamıyorsunuz. Halktan topladıkları parayı
nereye harcadıkları, hangi usul ve esaslara göre harcadıklarını gizleyerek
ülkeyi yönetmeyi huy edinmişler. Vatandaş ödediği verginin nereye gittiğini
bilmiyor bu memlekette. Stand-by yapılırsa bütün bu gizlenen bilgiler açığa
çıkacak. Bu yüzden IMF ile anlaşma yapmak istemiyorlar.”
Abdüllatif Şener AKP’nin Erdoğan ile birlikte kurucularındandır. AKP’nin
yaklaşık 5 yıl süreyle ekonomiyi emanet ettiği Başbakan Yardımcısı ve Maliye
eski Bakanı olarak Tayyip Erdoğan’ı en iyi tanıyan insanlardan biridir.
Şener’in bu iddiasını
ciddiye almak gerekir. Zaten bu yönde yaptığı açıklamalarına/ iddialarına ne
Erdoğan’dan ne de bakanlarından yalanlayan bir cevap gelmedi.
*********************************
Hazine Garantili Projeler
AKP hükümetlerinin çok
sevdiği “Hazine Garantili Projeler”
ile çok büyük yatırımlar yapıldı, yapılmaya devam ediliyor. “Kasadan 5 kuruş çıkmayacak” dedikleri
projeler için her yıl milyarlarca
liralık ödemeler yapılıyor.
Abdüllatif Şener’in de ifade ettiği gibi Kamu özel işbirliği yolu ile
yapılan bu ihalelerin sözleşmelerinde ne gibi şartlar bulunduğu bilinmiyor.
Çünkü sözleşmeler gizli. Devlet
devasa boyutlarda kamunun yani milletin paralarını harcadığı sözleşmeleri
milletten gizliyor.
Hepsi 5-6 müteahhite
verilen ihalelerle yatırımlar gerçek
değerlerinin 5-10 katına mal ediliyor. Mesela İstanbul-İzmir Otoyolu ve
Osmangazi Köprüsü yapım maliyetini 2011 yılı proje başlangıcında Binali Yıldırım 6 milyar dolar diye
açıklamıştı. Oysaki proje bitince
2019 yılı açılış töreninde Erdoğan
projenin 11 milyar dolara mal olduğunu söyledi.
Bu projelerde garantiler o kadar yüksek tutulmuş ki,
yatırımın gelirleri garanti değerinin çok çok altında kalıyor. Aradaki farkı
Hazine yani vatandaşlar olarak biz ödüyoruz.
Mesela Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nde garanti
edilen yolcu sayısı kadar geçiş yapılmadığı için sadece 2019 yılı için 3 milyar 50 milyon lira Hazine ödeme
yaptı.
Kütahya’da yapılan Zafer Havalimanına Hazine garantisi 1,3
milyon kişi uçacak diye verilmiş. Geçen yıl 270 bin kişi uçmuş. Bu yılın 4
ayında ise sadece 15 bin kişi uçmuş.
İstanbul Havalimanının garanti edilen yolcu sayısına ulaşması için dünyanın
sayılı havalimanlarından olan Atatürk
Havalimanını kapattılar.
Yapılan Şehir Hastanelerine garanti edilen
hasta sayısını tutturmak için şehir merkezlerinde nitelikli hizmet vermekte
olan devlet hastanelerini kapatıyorlar. Sadece Ankara’da 6 önemli hastane
kapatıldı. Bunlara rağmen garanti edilen hasta sayısının tutturulması zor
görünüyor.
Çok ihtiyaç olmayan yerlerde paralı otoyollar, köprüler, viyadükler
yaptılar. Verimlilik ilkesi yerine müteahhitlere iş çıkarmak maksatlı
yatırımlar yaptılar.
IMF ile stand-by anlaşması olursa bütün bu harcamaların arkasındaki
gerçekler ortaya çıkacak. Bir çeyrek
yüzyıl milletçe 5-6 müteahhit için çalışmak zorunda bırakıldığımız anlaşılacak.
Galiba Abdüllatif Şener haklı. Bu durumda kesin
bir mecburiyet olmadıkça IMF ile anlaşma yapmaları söz konusu olamaz.
Keşke IMF’ye de, Londra tefecilerine de mecbur ve
mahkûm olmasak.
Evet, alınan her borç siyasi anlamda da elimizi zayıflatır. Evet,
“Borç alan buyruk alır.”
Ama Türkiye şu anda seçenekler arasında en iyiyi arama
lüksüne sahip değil.
Seçeneksizlik içinde en çok zararlı olmayanı
seçmek gibi berbat bir
vaziyetteyiz.
“Ne pahasına olursa olsun, bir borç almak” zorunda kalabilir ve belki ağır şartlarda borç
bulabiliriz. Ama zihniyet değişmezse,
“hazıra dağ dayanmaz”, seneye aynı sorunu yaşarız.