Kimdir Bu 65-80 Yaş Arasındaki Nesil?

106

       Hiç düşündünüz mü acaba?

       Korona virüsü nedeniyle hatırlanan, bugünlerde evlerine kapatılan/kapanan bu yaşlılar kimdir?

       Hani son günlerde televizyon ekranlarından izlediğimiz; sokaklarda hastaneye gidenini dahi yolda çevirip de korona nedeniyle yüzüne zorla maske takılan, sırf yaşları nedeniyle otobüslere dahi alınmayanlar, kimdir bunlar?

       Korona nedeniyle parklarda oturdukları bankları dikenli tellerle çevrilen, balkonlardan üzerlerine su dolu balonlar atılan, hadsizce çevrilip başlarına kolonya dökülen, adeta potansiyel korona taşıyıcısı gibi görülen bu yaşlı nesiller kimdir?

      Evet, haklısınız sokağa çıkmak bu yaş grubu için büyük bir risk. Bu riski göze alıp da hala sokağa çıkan var ise; en büyük cezayı onlar hak ediyor. Ama korona denen illetin sadece bu yaşlılara değil, gençlere bulaştığını da iyi anlatmak gerekiyor mu?

     Ben de bu yaş grubuna girenlerdenim.

     Şimdi gelin biraz da bizim nesillerden söz edelim, bizi bizden dinleyin; sonra da ne derseniz deyin…

     1940-1960 yılları arasında dünyaya gelmişiz…

      2’nci dünya savaşı ortamının ne olduğunu bilen, 50’li yıllarda Amerikan peyniriyle, süt tozuyla beslenen ama vatansever öğretmenlerimizin ‘’yerli malı Türk’ün malı, herkes bunu kullanmalı’’ öğüdüyle büyüyen. O yılların salgını tüberküloz, kızamık, suçiçeği hastalıkları ile mücadele edenlerin aşılarıyla sağ kalan direnç abidesi bir nesiliz biz…

      Harpleri de, darbeleri de, muhtıraları da, ayaklanmaları da görmüş ama yılmamış. En az 10 ekonomik krizden fazlasıyla nasibini almış. Nice yokluklarla terbiye edilmiş, her birisinden ayrı bir tecrübeyle çıkmayı başarmış bir nesiliz.

        Bu neslin her bireyi karşılıksız, hesapsız bu cennet vatanı sevmiştir. Gün gelmiş türlü kışkırtmalarla ikiye bölünen bizim nesillerin sağcısı da solcusu da, haklı ya da haksız ‘’vatan uğruna’’ demiş, birbirini katletmiştir, doğrudur.

         Ama bizler anamızın yaktığı mangal ateşiyle ısınmış, gaz lambalarıyla ders çalışmış, babalarımızın aldığı kara lastikleri surat ekşitmeden giymiş, günü gelmiş sıcak suya ekmeği tirit yaparken de Allaha şükretmiş, neyimiz varsa vatan için feda etmeyi de bilenlerdeniz.

        Ne ailesine, ne devletine yük olmamak adına ellerinden ne geliyorsa onu yapmış; yüz binlercesi Almanya’da, Avusturya’da, Fransa’da, Hollanda’da aş uğruna çalışıp, oradan oraya savrulan bir nesiliz biz…

       1940-1960 arasında doğan bu nesillere iyi bakın!

       Onlar, bu ülkenin geçmişidir…

       Onlar, ülkemiz için hiçbir mücadeleden yılmayan, el etek öpmeyen, günü geldiğinde kan kusup da kızılcık şurubu içtim diyebilen, her daim Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimlerinin ebedi nöbetçileridir.

      Hayat bu!

      Kimi nesiller bizler gibi yukarıda sıraladıklarımla, kimi nesiller yakın geçmişimizde yaşananlarla, ya da bugün olduğu gibi ‘’korona’’ ile sınanır…

      65-80 yaş arasındaki bizler ömrümüz boyunca yaşadığımız tüm acılara karşı koyduk. Ülkemizin menfaatlerini her şeyden üstün tuttuk; önce şükretmeyi, sonra tevekkülü, en nihayetinde paylaşmayı da, sadakati de, vefayı da bildik…

       Bizim nesillerin yaşarken öğrendikleri bilgi, kaybederken edindikleri tecrübe, en değerli hazinemiz ise ülkemizin bugünkü genç nesilleri oldu.   

      Bugünkü nesiller; yakın geçmişimizde ülkemize kast eden her türlü belayı, vatan ve vazife uğruna gerektiğinde hayatlarını seve seve feda ederek, birlik ve beraberlik içinde nasıl defetmişlerse, çağdaş bilimle yoğrulmuş ortak aklı taşıyan bilim insanlarımızın da, bu uğurda çaba sarf eden gençlerimizin de, bu salgın belasını def edeceklerine olan inancım tamdır.

       Bugün aranızda yaşayan bizlerden ne kaldıysa; ana, baba, amca, teyze, hala, dayı, anneanne, babaanne, dede…

       Onların hepsi, sizin son değerli hazinelerinizdir.

        Evet, bugün her birimiz eve kapandık. İşte bu durum siz gençlerimiz, yeni nesiller için en büyük şans!

        Varsa yanınızda yaşayan bu yaşlılarla bir araya gelin, hatırlarını sorun, o yaşayan tarih efsanelerine ülkemizin geçmişini, o geçen yıllarda yaşanan olayları, benzer salgınları anlattırın; bu salgınlarda aldıkları önlemleri öğrenin; bilgilerinden, tecrübelerinden istifade edin. Çünkü onların her birisi ayaklı kütüphane, son yüzyılın canlı tanıklarıdırlar.

          An gelir zaman geçmişi sorgular, insan kendisiyle hesaplaşır, pek çok şeyi aynı anda düşünür, hatırlar!

         İlk nefes ile son nefes arasında geçen zamana sayısını bilemediğimiz nice yıllar, nice olaylar sığar. Alınıp verilen her nefes, hayatın canlılığını taşır. O canlılıktır ki, adına sağlık deriz. Her vedanın sonuna bizim nesiller daima: ‘’sağlıklı günler’’ cümlesini de ekleriz. Hiç şüphesiz bu salgın günleri de geçecek, sağlık dolu günlere yeniden kavuşacağız.

        Gün gelecek, günümüz gençleri de yaşlanacak!

         Onlar, bu salgın günlerini çok çok geride bırakmış, o sürecin 65-80 yaşlı nesilleri olarak çok daha güzel günleri aile bireyleriyle paylaşıp, o günlerin tadını çıkaracak.

        Ama Unutulmasın ki!

        Bu günlerde her ne yaşandıysa, tarihin unutmaz hafızasında saklı kalacak…

Önceki İçerikSalgının Ekonomik Tahribatını Azaltmak
Sonraki İçerikVeba’dan Koronavirüs’e
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.