Bir saat istirahat ve kahvaltıya müteakiben 08.00’de tekrar otobüsümüzdeyiz. Zeytin dağına gidiyoruz. Zeytin Dağı, doğu Kudüs’ü en güzel gören bir tepedir. Müslümanlarca 3. Harem Beytül Makdis denilen bu kutsal yer 144 dönümlük bir alan olup bu tepeden tüm detayları ile görülebilmektedir. Bu kutsal alanın Etrafını çevreleyen ve Kanuni Sultan Süleyman zamanında yeniden yapılandırılan kale duvarları, ortasında bir inci misali duran Kubbetüs Sahra, onun hemen güneyinde mescidi aksa cami, daha güneyde ve surların dışındaki Davut şehrinin kalıntıları, kale surlarının bize bakan doğu tarafındaki Altın Kapı ve hemen önündeki müslüman mezarlığı… Durduğumuz yerin önünde ise hiçbir yeşilliğin olmadığı, binlerce mezarı ile yahudi mezarlığının bulunduğu zeytin dağı. Bu mezarlık Yahudi inancına göre cennete gidilecek en kısa yola sahip olduğundan dünyadaki en pahalı mezar yeri olduğu söylenir. Denildiğine göre burada bir mezar yeri milyon dolarlara satılmaktadır. Daha aşağıda ise iki kilise görülmektedir. Hz. İsa’nın hayatı ile ilgili önemli olayların olduğu noktalara kiliseler yapılmıştır. Altın kaplamalı soğan kubbeleri ile dikkat çekeni Rus Ortodoks kilisesi( Mary Magdalena ). Yahudi mezarlığında hiç bir yeşillik ve çiçek yoktur. Onların inancına göre bunlar yasak ve mezarların üzerine konulmuş taşlar dikkat çekmektedir. Bu taşların sayısı mezar sahibinin ziyaretçisini göstermektedir. Mezarlık bölgesi bir vadi ile karşıdaki tepeden ayrılmaktadır ve bu vadinin adı cehennem vadisidir. Yine Yahudi inancına göre sırat köprüsü burada kurulacak ve cennete geçiş buradan olacaktır. Daha ileride, şehrin içinde dikkati çeken bir başka kubbe daha vardır, burası Kıyam kilisesidir. Bu kilise mukaddes tepenin kuzeybatı köşesinde başlayan Çile yolunun sonundadır. Hz. İsa’nın çarmıhtan indirilip defin edildiği yer olduğuna inanılmaktadır. M.S. 350 yılında, Konstantin’in annesi Helena tarafından yaptırılmıştır.
Bu yapı Kudüs’ün önemli bir dini yapısı olup Kubbetüs sahra yapılmadan önce bu şehrin en görkemli yapısıdır. Çile yolunun başlangıç noktası olan köşe ayrıca 2. Mabedi yapan Herod’un Antonio kale kalıntısı üzerine yapılan, mimarisi ile dikkat çekici Gavanime minaresinin olduğu köşedir… Burası ayrıca Hıristiyan tarihinde önemli bir isim olan Aziz Pavlus’un son vaazını verdiği yer olarak biliniyor. İşte çarmıh olayı burada başlayıp kilisenin olduğu yerde bitiyor… Zeytin dağındaki durduğumuz seyir noktasında, Kudüs ile ilgili bu bilgileri rehberimiz Mehmet Ekinci’ den öğreniyoruz. Kudüs rehberimiz burada okumuş ve eğitimine yüksek lisans ile devam eden Diyarbakır’lı bir Türk vatandaşımızdır. Anlatış şekli ve konulara hakimiyeti bu şehri daha iyi tanımamızı sağlamıştır.
Bu genel bilgilendirmeden sonra bölgedeki üç yeri daha görüyoruz. Birisi Salmanı Farisi makamı, diğeri Rabiatül Adeviyye makamı olup bunlar islam tarihinde önemli isimlerdir. Bir diğer yer Osmanlı devletinin bölgedeki 4. Ordu Komutanı Cemal paşanın karargahıdır.
Daha sonra otobüsümüzle kutsal tepeye gidiyoruz. Bu sefer harem alanına aslanlı kapıdan giriyoruz. Bu kapının dış tarafının sol ve sağında müslüman mezarlığı vardır. Birisi Tika tarafında düzenlemeye tabi tutulmuş Yusufiye mezarlığıdır.
Cuma namazı için Mescidi Aksa Camiine geliyoruz. Burada Kudüs Müftüsü ile karşılaşmamız güzel bir tesadüf oluyor. Bu ziyaretlerimizin önemli, büyük mutluluk verici olduğunu paylaşıyor ve bir hatıra fotoğrafı çekiyoruz. Bölge halkının akın akın camiye geldiğini görüyoruz. Çok kalabalık cemaat var. Bahçedeki avlu bile insanlarla dolu. Kadim mescid denilen alt katta bir yer bulup bu tarihi mekânda namazımızı kılıyoruz. Bayanlar ise Kubbetüs sahrada namazlarını kılıyorlar. Bu cuma namazı tıpkı Medine ve Mekkede kılınan namazlar gibi etkileyici özellikte idi…
Gurubumuz caminin ana girişinin önündeki şadırvanın bulunduğu yerde toplanıyor. Bu şadırvan Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapılan kase şadırvanıdır ve halen kullanılmaktadır. O dönemde Mimar Sinan tarafından yapılan ve Beytüllahim’den getirilen su sisteminin kullanıldığı 10 çeşmeden birisidir. Bu girişteki bahçe 12 bin şamdanlı avlu olarak biliniyor. Yavuz Sultan Selim bu şehre geldiğinde, askerleri ile birlikte yatsı namazını 12 bin şamdanla aydınlatılan bu avluda kılmıştır.
Namazdan sonra tarihi yerleri göreceğiz. Önce Mervan Mescidine gidiyoruz. Alanın en güneydoğusunda, zeminden aşağıda bir yere giriyoruz. Burası doğu duvarına bitişik olan yer altındaki tarihi bir yapı. Buradaki duvarın bir kısmının 2. mabedden kalma olduğu biliniyor. Mervan burayı saray olarak kullanmıştır. Şehir 1099 da haçlıların kontrolüne geçtiği dönemde bu alanı şövalyeler at ahırı olarak kullanmıştır. Selahattin Eyyubi’nin 1187 de şehri geri alması ile yeniden müslümanların ibadet ve eğitim alanı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Sonra Kadim Mescide giriyoruz. Burası Aksa caminin ana girişinin sol tarafından aşağıya inilerek giriliyor. Taş duvarları ve taş tavanları ile insanı geçmişe götüren bir mekan. En güney ve dipte büyük taşlarla yapılmış üç sütunun olduğu yerde duruyoruz. Bunların Süleyman mabedinden günümüze kala sütunlar olduğu bilgisini öğreniyoruz. Taşların büyüklüğü (2/3/1.5 m ebatlı) insana Mısır piramitlerinde kullanılan taşları hatırlatıyor.
Son Osmanlı askeri: Kadim mescidden çıkıp avludan geçerek Kubbetüs Sahraya çıkan merdivenleri kullanıp yaz mihrabı denilen yerden geçerek buradaki ilk Osmanlı eseri Kasımpaşa şadırvanına gidiyoruz. Burada merdivenlerinlerin başında 1972 yılına kadar bir Osmanlı askerinin, sanki nöbet tutar gibi durduğu bilgisini paylaşıyoruz. İlhan Bardakçı’nın tespiti olan bu bilgiye göre 1917 yılında Osmanlı ordusu bölgeyi terk ederken asayişin bozulmaması için İngilizlerin gelişine kadar görev yapacak bir artçı birlik bırakmıştır. İşte bu birlikte görevli Iğdır’lı Hasan Onbaşı bu noktada 1972’ye kadar sanki görevi devam ediyormuşçasına durmaya devam etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin büyükelçilik görevlilerinin bu bilgi üzerine bu insanla görüşmeleri çok özellikli bir hatıradır. Bölgeyi 400 yıl yönetiminde tutan Türk milletinin sorumluluk bilincinin ne kadar derin olduğunu gösteren, devlete bağlılığın ne kadar mükemmel olduğunu hatırlatan bu durum hepimizin duygulu anlar yaşamasına sebep olmuştur.
Kasımpaşa Şadırvanı: Osmanlının buradaki ilk eseridir. Büyük avlunun batısında ve orta bölümünde bulunan bu eser Memlük sultanı Kayıtbayın yaptırdığı sebil ile yan yanadır. İstanbul’daki Kasımpaşa’ya adını veren zat tarafından 1527’de yaptırılmıştır. Burada rehberimiz bize ayrıca iki ayrı özellikli mezarların olduğu odaları göstermiştir.