Türkiye süper güç olabilir mi? Soruya “evet” cevabını verip gerekçelerimizi aşağıda sıralayalım.
Öncelikle şunu ifade etmek lazım; sadece Türkiye değil, yeryüzündeki herhangi bir devlet dünyanın süper gücü haline gelebilir, yeter ki doğru işler yapsın. Yeryüzünde “üstün ırk” diye bir şey yoktur. Dolayısıyla dünya siyaset sahnesinde söz hakkı sahibi olabilmek için mensubu olunan ırkın hiçbir önemi yoktur. Sonuçta bütün insanlar Âdem’in çocuklarıdır, Âdem ise topraktandır.
Demografik Zenginlik
Türkiye, zengin yer altı kaynakları olan bir ülke değil. Lozan Anlaşması’nın gizli maddeleri (!) uyarınca 2023 yılında topraklarımızdaki yer altı kaynaklarımızı çıkarıp zenginleşmemizi bekleyenler daha çok beklerler. Ancak Türkiye’nin öyle bir kaynağı var ki, o kaynak doğru işletilirse ne petrole ihtiyaç duyar ne uranyuma ne de bor minerallerine. Türkiye’nin sahip olduğu en önemli kaynak demografik zenginlik, başka bir ifadeyle genç nüfusudur.
Siyasalda okuduğum yıllarda, sosyoloji derslerimize Prof.Dr. Nur Vergin gelirdi. Nur Hoca, bir derste şöyle demişti; “0-6 yaş grubu çocuklara yapılan zekâ testlerinde en zeki çocuklar bizim Türk çocukları çıkmaktadır ancak daha sonra ne oluyor da o zeka köreliyor anlamakta zorluk çekiyorum!”
Nur Vergin, rahmetli Şerif Mardin Hoca’nın öğrencilerindendir ve Türkiye’nin önde gelen sosyologlarındandır. Son derece objektif bir akademisyendir, öyle popülist söylemlerde bulunacak birisi değildir. O nedenle anlattığım bu anekdotun bir kıymeti ve manası var. O mana da şu; demek ki Türkiye sahip olduğu demografik zenginliği doğru işletemediği gibi, kendi eliyle o muazzam kaynağa zarar veriyor. İşte Türkiye’nin bir süper güç olabilmesi için, her şeyden önce bu demografik zenginliğini kaliteli eğitimle işlemeli, içinde yaşadığı çağı çok iyi anlayan hatta bununla da kalmayıp geleceği inşa edebilecek potansiyele sahip bireyler yetiştirmelidir.
Sanayi Devrimi
Prof.Dr. Mahfi Eğilmez, Türkiye’nin önde gelen ekonomistlerindendir. Mahfi Hoca, Tarihsel Süreç İçinde Dünya Ekonomisi adlı kitabında dünya ekonomisinin insanların avcı-toplayıcı olduğu devirlerden başlayıp günümüze kadar hangi süreçlerden geçerek gelişme gösterdiğini çok güzel özetler.
Bir bilim dalı olarak ekonominin gelişimi, sanayi devrimiyle paralel bir seyir göstermektedir. Sanayi devriminin temelinde ise buhar makinesinin icat edilmesi yatar. İlk buhar makinesi 1705 yılında Thomas Newcomen tarafından icat edilir. 1763’te James Watt, kendisine onarım için getirilen bir buhar makinesini geliştirerek daha az maliyetle çalışan çok daha güçlü bir makine haline getirir. Buhar makinesinin üretimde yaygınlaşması üretimi ve doğal olarak da ekonomik gelişmeyi beraberinde getirir. İşte üretim ve ekonomide çığır açan bu devrime sanayi devrimi denmekle birlikte bugün sanayi devrimi “Sanayi 1.0” olarak adlandırılmaktadır.
20. yüzyılın başlarında sanayide buhar gücünün yerini elektriğin almasıyla birlikte sanayi devrimi farklı bir boyuta girer. Elektrik gücüyle birlikte seri üretim hatlarının kurulması sanayide yeni bir çığır açar. Bu dönem artık “Sanayi 2.0” olarak adlandırılır.
1970’lerde elektroniğin gelişip sanayide kullanılmaya başlanmasıyla artık sanayi üretimi programlanabilir “otomasyon sistemleriyle” gerçekleştirilmeye başlar. Otomasyon sistemlerinin sanayide kullanılmaya başlanması artık yeni bir çığır açılmıştır. Bu dönem artık “Sanayi 3.0” olarak adlandırılmaktadır.
Günümüzde ise sanayi alanında artık yeni bir dönem söz konusu. Sanayide hâkim olan yeni ürün kimileri tarafından “insan-makine işbirliği”, kimilerince “digital devrim” kimilerince ise “yapay zeka” olarak adlandırılıyor. Sanayideki bu yeni döneme artık “Sanayi 4.0” deniliyor.
Sanayi 5.0
Yukarıda anlatıldığı üzere, birinci sanayi devrimi (Sanayi 1.0) üretimin makineleşmesini, ikinci sanayi devrimi (Sanayi 2.0) sanayinin buhar gücünü bırakıp elektrik enerjisinden beslenmeye başlamasını, üçüncü sanayi devrimi (Sanayi 3.0) üretimde otomasyon sistemlerinin kullanılmaya başlamasını ve dördüncü sanayi devrimi (Sanayi 4.0) üretimin artık doğrudan doğruya insanlar tarafından değil digital bir üretici (yapay zeka tarafından) gerçekleştirilmesidir. O zaman beşinci sanayi devrimi (Sanayi 5.0) hangi yenilikle gerçekleşebilir?
Uzmanlık alanım olmadığı için Sanayi 5.0’ın hangi yenilikle gerçekleşebileceği sorusuna bilimsel bir cevap veremem. Ancak bir hayalperest olarak Sanayi 5.0’ın, moleküler transportasyon (ışınlanma) yeniliğiyle gerçekleşebileceğini ifade edebilirim. Tabi bana gülmezseniz..
Dünya ekonomi tarihine baktığınız zaman, dünya devletlerini sanayide yenilikleri gerçekleştirenler ve takip/ taklit edenler olarak ikiye ayırabiliriz. Türkiye takip/taklit edenler arasında. Türkiye’nin süper güç olmasının yolu artık takipçi/taklitçi olmaktan kurtulup “yenilik gerçekleştirici” olmasından geçmektedir. Bunun için de Türkiye’nin bir yandan “Sanayi 4.0” a ayak uydururken diğer yandan “Sanayi 5.0” ın öncülüğü için çalışmalara başlaması gerekmektedir. O çalışmaların da alt yapısı kaliteli eğitim, özgür düşünce ortamının sağlanması, her alanda liyakate önem verilmesi, adil-bağımsız-hızlı-güvenilir bir yargı sisteminin tesis edilmesi yollarıyla sağlanabilir.
Gördüğümüz üzere Türkiye’nin süper güç olabilmesi zor ama asla imkânsız değil.