Osmanlı -1

101

Uzun bir zamandan beri yazmayı düşündüğüm ama, bir takım tereddütlerimden dolayı ertelediğim bir konu olan Osmanlı, yani, Devlet-i Âliyye ile ilgili yazmaya karar verdim.

Neden, tereddütlerim vardı ve neden karar verdim?

Tereddütlerim vardı, çünkü; Bugünkü Osmanlıcı görünenlerin ikiyüzlülüklerinin ortaya çıkmasını bekliyordum. Bana göre Yunan dostluğuyla ortaya çıktı. Cumhuriyet Rejiminin nimetlerinden yararlanıp, Cumhuriyet Rejimine düşmanlık etmenin adı sizce nedir?

Neyse… Karar verdim, çünkü; artık bu kadar istismara tahammül göstermenin anlamı kalmadı. Türk İnsanının kafasını karıştıra, karıştıra allak bullak ettiler. Tıpkı, DİN konusunda yapıldığı gibi…

Her şeyden önce şunu söylemeliyim; Osmanlı, benim atalarımın kurduğu bir düzendir, sistemdir, rejimdir. Osmanlı’nın en ufak başarısı benim ecdadımın sayesinde olmuştur ve gururumdur. Bu konu çok açıktır. Diğer bir ifade ile, ülkemizde toplumumuzda benden fazla Osmanlıcı kesilen hiçbir kimseye karşı ne hesap vermek gereğini duyarım, ne de benden fazla Osmanlıcılık yapma sahte rollerine prim veririm. Çünkü, Osmanlı, bütün yanlışları, doğruları benimdir ve BEN’İM.

İşin özeti şudur: Türkiye’de, Osmanoğulları ailesi devreden çıkarılıp Türk Milleti’nin kendisini yönetmesi Rejimi kurulmuştur. Yani, Mutlak Monarşi İdaresi kaldırılıp, halkın katılımını sağlayan, herhangi bir zümre, grup, aile, kişi vs. egemenliğine dayanmayan bir idarî düzen getirilmiştir.

Bunun anlaşılmaz bir tarafı var mı?

Bu çok anlaşılabilir, kabul edilebilir, mantığa uygun veriler elde dururken, Osmanlı’yı reddetmek, Cumhuriyet’i reddetmek gibi fikirler, görüşler, anlayışlar, düşünceler havada kalmıyor mu?  Hatta, bu tür düşünceler, gaflet ve dalalet değilse, ihanet anlamına gelmiyor mu?

Peki! Bu durumda, geriye en can alıcı şu sorular gelmeli…

Durup dururken, her şey yolunda iken mi Monarşik İdare’den Cumhuriyet’e geçildi? Böylesine köklü bir rejim değişikliğine ihtiyaç var mıydı? Cumhuriyet Rejimini kuran irade, gayet güzel işleyen bir mekanizmayı tıkayıp, yok edip de mi bu köklü değişikliği gerçekleştirdi?

ELBETTE; HAYIR!!!!!

Bu sorulara EVET! Diyebilmek için aklımızı kiraya vermiş olmamız gerekir. Hatta, kiraya da değil, aklımızı tamamen SATMIŞ olmamız gerekir.

Neden?

Çünkü, gayet güzel işleyen bir rejim var ise, bu rejim güçlü ise, bu rejim egemen ise, bu rejim Türk Milleti’nin hedeflerine uygun yürüyor ise, bu rejim refah ve mutluluk rejimi ise, böylesine bir rejimde görev almak, paşa olmak varken, neden eza, cefa, zorluk, sıkıntı, ölüm kalım mücadelesini göze almak gereksin ki… Cumhuriyet Rejimini kuran irade, kendi eliyle neden rahatını bozup böyle bir mücadeleyi göze alsın ki… Bütün unsurlarıyla Türk Milleti, önceki rejimden bu kadar memnun ise, MİLLÎ MÜCADELE başladıktan sonra neden bu mücadeleyi başlatanlara büyük oranda bir sayıyla ve ölümüne destek versin ki…

Konunun bir de daha başka yönü var:

ANADOLU’DA kurduğumuz üç rejimden ilki olan Türkiye Selçukluları acaba ne hale düşmüştü ki, Osman Bey, küçük bir Beylik iken, kendi adına yeni bir rejim, sistem, idare kurmaya karar verdi? Yoksa, o da mı, her şey iyi giderken, mekanizmayı tıkayıp, kendisi için bir idarî sistem kurdu? NE DERSİNİZ?

Emperyal güçlerin, özellikle, yüz yıl önceki güçlü İngiliz emperyalizminin bir takım kalıntılarının ve uzantılarının bakışı ile bakarsak, bu soruları sormadan fikir üretmeliyiz, yani onların yalanlarına inanmalıyız… Oysa, yukarıda sorduğum bütün sorular anlamsız mı? Benden fazla Osmanlı’ya bağlı olduklarını iddia edenler önce bu sorulara cevap vermeli değil mi?

Bundan sonraki yazılarımızda, bu kadar köklü değişikliklere neden ihtiyaç duyulduğunu, Osmanlı’nın hangi aşamalardan geçtiğini ayrıntıları ile anlatacağız.