( Kıbrıs Türkünün adada ki özgürlük ve varoluş mücadelesinin önderi, Sn. Dr. Fazıl Küçük’ün aziz hatırası önünde saygı ile eğilirken, o büyük devlet adamını sevgi, şükran ve minnet duyguları ile anıyorum. Vatan ona minnettardır.)
Aşağıda okuyacağınız gerçekler, Kıbrıs Türkünün adada ki var oluş mücadelesine önderlik yapan, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Sn Dr. Küçük’ün bizzat kendi yazmış olduğu makalelerinden derlenmiş olan ‘‘ Mücadelemizin Görkemli Günleri ” isimli kitabından alınmıştır…
Okuyacağınız bu tarihi belgenin, günümüzde öncelikle ata yadigârı o topraklarda yaşayan her yurttaşın, Türk Milletinin ama özellikle tüm siyasetçilerin; o mücadele yıllarında yaşanan gerçekleri bir kez daha hatırlamaları, Kıbrıs Türk Genç’liğinin o vatan topraklarında yaşanan mücadelenin özünde neler olduğunu bilmeleri açısından önemli bir tarihi belge olduğuna inanıyorum.
1956 yılında yayınlanan ve aslı İngilizce olan kitabın önsözünün tamamını okuyacağınız bu yazı, bizzat Sn. Dr. Küçük tarafından kaleme alınmıştır.
Kitabın aşağıdaki özetini okurken; Kıbrıs’ta Türk’ün var oluş mücadelesinin önderliğini yapan bir liderin, halkının yüksek menfaatlerinin korunmasını, Yunanistan’ın ve Rum’ların hedeflerinin ne olduğunu anlatan uzak görüşüne; diğer ülkelerin ada üzerindeki emellerini irdeleyen analizine de tanıklık edeceksiniz.
Çok uzun demeyip sonuna kadar okumanızı önerdiğim bu yazımda; ben sadece Kıbrıs mücadelesine önderlik yapan çok değerli liderin görüşlerini aktardım. O coğrafyada lider etiketi ile dolaşarak, Türk Milletinin, Kıbrıs Türk’ünün tüm kazanımlarını pazarlık masasına getirmekten çekinmeyenlere, bağımsızlığın ne demek olduğunu görmezden gelenlere, daha da önemlisi; Kıbrıs Türk’ünün bağımsızlığını kazandığı o gün ağlamış olanlara, örnek olsun diye!
İşte tarihe mal olmuş bir önderin görüşleri! İşte o gerçekler:
Yazan: Dr. Fazıl KÜÇÜK
( Kıbrıs Türk’tür Partisi)
(Genel Başkanı)
(Kıbrıs – 1956)
”Rum vahşetini görüntüleyen resimlerden oluşmuş bu kitapçık, gerçeği ve yalnız gerçeği göstermektedir. Kitapçık suçlama amacıyla değil, karşı tarafın inkâr edemeyeceği Türk tezlerini ispat edecek canlı deliller içerdiği için yayınlanmıştır. (Kitabın içerisinde 1955 – 1964 yılları arasında; Rum’ların sadece Türk oldukları için acımasızca katletmiş oldukları kardeşlerimizin resimleri, evlerinin yakılıp yıkılma fotoğrafları vardır.)
Söz konusu Türk tezleri şöyle sıralanabilir:
a- Determinasyon prensiplerini uygulamaya koymaya hazır değildir.
b- Türk halkının haklarını koruma ve halkla ilişkili her alanda onlara haklarını verme yolundaki Rum teminatı samimi değildir, onların hiçbir sözüne güvenilemez.
c- Rumların tek amacı, Kıbrıs’ta self-determinasyon prensipleri uygulandığı anda, ya da hükümet olarak kendilerine tam yetki verildiği anda Kıbrıs Türk Halkını yok etmektir.
Bugüne kadar hep adada herhangi bir Rum yönetimine boyun eğmeyeceğimizi, Rum nüfusun ağırlıkta olduğu bir rejimi asla kabul etmeyeceğimizi, kâğıt üzerindeki teminatları kabul etmediğimizi var gücümüzle haykırdık. İyi niyetli yabancı gazeteciler ve devlet adamları sürekli olarak neden Rum toplumuna karşı güvensiz olduğumuzu, neden Başpiskopos ve diğer Rum liderlerinin açık teminatları karşısında onlara bir şans vermediğimizi sorup duruyorlar.
Bizim cevabımız ise:
Son 4 asırdır Kıbrıs’ta bu insanlarla yaşadığımız ve 3 asırlık Türk yönetimi boyunca Türk’lerin Ortodoks Kilisesi’ne hayat ve güç kazandırmasına rağmen, İngiltere’nin 1878’de Kıbrıs’a ayak bastığı andan itibaren, Türk’lere karşı ırkçı ve ayrımcı bir politikanın uygulanmaya başlandığı yönündedir.
Tüm adanın yöneticileriyken, insafsızca tüm devlet organlarından atılarak, can güvenliğimiz ve özgürlüğümüz için savaşır duruma düşürüldük. Her fırsatta gerçekleştirilen insafsız Rum saldırıları sonucu tüm haklarımızı yitiren bizler, 60 yıldan fazla bir süre bu durumda mücadele verdik. Rum’ların Türk’lere karşı duygularını ancak biz yargılayabiliriz. Onların en eğitimlisi bile zalim, barbar, sadist anti-Türk duygulara sahiptir. Hiçbir yerde bize tahammülleri olmadığı gibi toplumsal hayatın hiçbir yönünde de bizi temin etmek için sebep görmüyorlar. Yunanistan’ın da kışkırtmalarıyla kendilerini egemen ırk olarak görmeye, geriye kalan İngiliz, Türk, Ermeni ve Maronit’leri ise egemen güç tarafından çalıştırılan ve onun inisiyatifi ile istendiğinde kovulabilen hizmetkârlar olarak kullanmaya kalkışmışlardı.
Yaklaşık 60 yıldan fazla bir süre okullarında anti-Türk karşıtı propaganda yapıp, tüm yeni nesillerin zihinlerine genişleme fikrini aşıladılar. Bugün Atlantik Paktı’nda yazılanlardan faydalanarak self-determinasyon prensiplerinin evrensel olarak kabulüne sığınılan ve 4 yaşındaki bir çocuğa bile saldıracak kadar Türk düşmanı propaganda ile gözleri kör edilmiş bu insanlar. Yalnız kendi geleceklerini tayin hakkını değil, 200 bin Türk’ün ve diğerlerinin de geleceğini kendileri tayin hakkı istemektedirler.