Çünkü Ordularımız bu gücü; Yüce Türk Milletinin öz varlığından, Mete Han’ın tahta çıkış tarihi M.Ö 209 yılından bugüne, ardında bıraktığı o muhteşem tarihçesinden alır.
Ama ne acıdır ki böylesine güçlü bir ordu; alçak FETÖ hainlerinin her bir kuvvetin içine sızmasıyla yıllar öncesinden başlayan sancılı bir süreç yaşamış;
”Ergenekon, Balyoz” adıyla anılan, sahte belgelerle kurgulanmış kumpas davalarında; Türk ordusunun vatanına sadakatle bağlı pek çok yiğit komutanı haksız ve hukuksuz bir şekilde yıllarca ceza evinde tutulmuş, yargılanmış, çoğu da ömür boyu hapis cezası almıştı…
Ancak bu konuyla ilgili unutulmaması gereken önemli bir husus daha vardır!
O da; 12 Haziran 2007’de başlayan bu akıl tutulmalı süreçte, böylesine kurgulanmış bir senaryonun uygulanmasına neden müsaade edildiği, bu süreçte kimlerin, hangi makam sahiplerinin rol aldığıdır…
Bunun yanıtı henüz net bir şekilde verilmiş değildir!
Yıllar sonra da olsa, tarihin unutmaz hafızası bu gerçeği tekrar hatırlatacak; işte o zaman kimin hangi rolü oynadığı, o dönemde siyaseten de olsa görev alanların kimler olduğu, vicdanlara yazılan gerçeklerle anlaşılmış olacaktır.
Çünkü bu sürecin siyaset tarafında içte ve dışta nelerin nasıl yaşandığı henüz net değildir! Zaten kimi davaların yargılama süreci de devam etmektedir.
Bu kumpas davalarıyla tutuklanan komutanların suçsuzlukları ispatlanmış, çoğuna maddi, manevi tazminatlar ödenmiştir.
Yıllar öncesinden planlandığı anlaşılan ‘Ergenekon ve Balyoz Kumpasları’ sürecini yönetenlerin, yargılayanların tamamına yakını, alçak FETÖ örgütüne mensup oldukları, yardım ve yataklık ettikleri için şimdi de onlar yargıya hesap vermekte, az da olsa bir kısmı yurt dışında kaçak yaşamaktadır.
Sonuç olarak demem odur ki;
Ardımızda kalan bu kumpas döneminde; Türk Silahlı Kuvvetleri büyük bir sınav vermiş, içine sızmış hainlerin büyük bir kısmı temizlenmiş, ordularımız bu akıl tutulmalı süreçten daha da güçlenerek çıkmıştır.
Şu gerçeği de sade vatandaştan siyasetçisine, bilim insanından ekonomistine, akademisyeninden diplomatına kadar herkes bilmelidir:
Türk Silahlı Kuvvetleri; milletimizin bağrından çıkan savaş meydanlarının yiğit askeri ”Mehmetçiği” yetiştiren, hiçbir zaman değişmeyecek peygamber ocağı vasfıyla, hala Türk Milletinin göz bebeği olup, vatanımızın korunup kollanması yönünde görevinin başında ve dimdik ayaktadır.
Ordularımız; tarihin her döneminde vatan topraklarımızın, devletimizin koruma ve kollama görevini layıkıyla yerine getirmiştir.
Bugün de aynı kararlılık ve güçle görevinin başındadır. Verilen her görevi canları pahasına yerine getirmeye devam etmektedir.
Hiç kimse şöyle bir kanıya kapılmamalıdır. 15 Temmuz 2016 da yaşanan o alçak kalkışma sonucunda ordularımız güç kaybına uğradı!
Böyle bir durum asla mevcut değildir, olamazda. Ordularımızın morali de, isteği de, silah gücü de tamdır, eksiksizdir.
Ortadoğu’nun yeniden ”şekillendirilmeye” başlandığı bu kritik dönemde; ülkemizin üstlendiği rol, kim ne derse desin çok önemlidir.
Kaldı ki, Suriye iç savaşının genişlemesiyle sınır boylarımızın dibine kadar dayanan, giderek büyüyen kritik gelişmelerin bertaraf edilmesinde; Devletimiz ve Türk Silahlı Kuvvetlerimiz ezici gücünü bölgesel olarak hissettirmiş, hissettirmeye devam etmektedir.
Evet, günümüzün savaşları artık sanayi, ekonomi ve kültür zemininde yapılmakta, bu tür savaşın olumsuzluklarını, acılarını, o coğrafyanın insanları yaşamaktadır
Ama günümüzün modern silahlarını kullanan da insandır. Onun zekâsı ve eğitim gücüdür. Türk Silahlı Kuvvetleri tüm personeliyle bu gücün en iyi temsilcisidir.
Savaşı yaşayan, bir Muharip Gazi olarak; bu konuda söyleyebileceğim bir tek şey vardır, o da:
Yüce Yaratan; vatan topraklarımızda bize bir kez daha savaşın acılarını, o felaketi yaşatmasın.
Ancak şunu da belirtmem gerekirse:
Bir gün bu gazi topraklar savaş denen felaket ile karşı karşıya kalırsa hiç şüphem yoktur ki, gücünü Büyük Türk Milletinden alan ordularımız;
Bu felaketi defedecek, vatan topraklarımızı koruyacak güç ve kudrettedir. Her türlü modern donanımıyla görevi başındadır, tetiktedir.
Özellikle sınırlarımızın dibinde savaş çığlıklarının atıldığı bu kritik süreçte, beli kırılmış olsa da pek çok terör örgütünün hedefi olmaya devam eden ülkemizde;
Ordularımızın da, güvenlik güçlerimizin de moralini yükseltmek, onlara destek olmak, her makam sahibi, her Türk vatandaşı için milli görevdir.