Gönül Telimizi Titretenler

54

Fırat Kızıltuğ (Bayburt 1935) müzik öğretmeni. Kilis Lisesi’nde Müzik hocamız (1959-1969) Nezir Şener’in de arkadaşı. Yurtdışında bulunmuş, özellikle Azerbaycan’da önemli sanatçı dostları var. Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Anar ile hatıralarını anlattı, çok sevdim kültür hayatımız için. Yazar Menekşe Özkaya kızımız da Fırat Bey için hacimli bir kitap çalışması yaptı, bugün-yarın Akıl Fikir Yayınlarında yayınlanmak üzere. Geri kalan öyküyü bu eserden öğreneceğiz.

Türk Sanat müziğimizin önemli ismi, yıldızı ve duayenleri Nesrin Sipahi ve Serap Mutlu Akbulut sahne aldığında mutlaka orkestrasında bulunan  ve ısrarla aranılan bir isim Fırat Kızıltuğ. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve ESKADER de ortak İstanbul Ali Emiri Kültür Merkezi’nde çok sayıda sanatçının katıldığı “Fırat Kızıltuğ’a Saygı Gecesi” düzenledi geçenlerde. Fırat Kızıltuğ’un öz geçmişine şöyle bir bakınca kısa notlar halinde şöyle;

 

Bir Aydın Donanımı

1956-1966 yılları arasında İleri Türk Müziği Konservatuvarı Derneği’nde ders verdi ve genel sekreterlik yaptı. 1963-1976 arasında Münir Nurettin Selçuk yönetimindeki İstanbul Belediye Konservatuvarı İcra Heyeti’nde yer aldı. İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu’nda 1976-2000 arasında viyolonsel çaldı. 2000 yılında emekliye ayrıldı. Hayatı müzik ile dopdolu ve sanat ile örtüşmüş bir entelektüel. 1985’te Türk Edebiyatı Vakfı camiasına katılan sanatçının şiir ve yazıları; bu yıldan günümüze değin Türk Edebiyatı, Kubbealtı Akademi Mecmuası dergileri ile benim de yazarlığını yaptığım “sanatalemi.net” sitesinde yayımlanıyor. Necip Fazıl Kısakürek Senaryo Yarışması Jüri Özel ödülü ve 2011 ESKADER Müzik ödülüne sahip sanatkârın başlıca eserleri şunlardır: Şiir: Bir Dane Bir Dane (1990), Bayburt Şikesteleri (1996), Oğuz Destanı (1994), Kitab-ı Yâve (Hicivleri, 1998), Mavi Karanlık (1999); Hikâye: Satrançnâme (2004); Deneme: Dilbeste (Bestekârlar, şairler ve şiirler üzerine, 2001 ve 2005); Hâtıra: Bandodan Klasik Müziğe (2003); Marş: Çocuklara Müzik (2000). Diğer yayınlanmış çalışmaları arasında Aydınlık (2002, koro ve orkestra eseri) Satrançnâme (2015, Akıl Fikir Yayınları), Birinci Ordu (Roman), Dünden Bugüne Lâvta (1984, kaset, Çekirdek), Muhayyer İlahî (1992, kaset, Hedef), Aydınlık ve Zindandan Mehmed’e Mektup (1995, CD). Kanun Konçertosu (1983), Tuyuğlar I ve II (Güfteler: Talât Sait Halman) bulunmaktadır.

 

Kendisi ile zaman zaman Cağaloğlu’ndaki Akıl Fikir Yayınlarında sohpetler ederiz. Fatma Yargıcı Hanımefendi de zaten bu yayınevini bir mektep haline getirmiş vaziyette. Bir yandan yazarlar tanışıyor, sanatçılar görüşlerini aktarıyor, öte yandan da pırıl pırıl eserler neşre hazırlanıyor. Bu defa Fırat Kızıltuğ Üstad ile merhum Ahmet Kabaklı hocamızın kurduğu ve yürüttüğü; bizim nesil üzerinde fikri ve hayati bir etkisi olan Türk Edebiyat Vakfı’nda gerçekleştirilen Türk Müziği Seminerleri programında birlikte oldum. Uduyla gelmişti. Kuş şarkılarını programına aldığını söyledi. Bunda da arkadaşımız Prof. Dr. Mehdi Ergüzel hocanın yayınladığı  Kuşlar kitabının etkisi olduğunu hatırlattı ve bu eserde “bazname”yi aktardığını belirtti. Bazname farsça bir kelime, şahin anlamında ve avcı kuşlarının yetiştirilmesi, bakımı, hastalığı ve tedavisini anlatır.

Gönül Sadece Türkçemizde

Fırat Bey uduna dokunurken sohbetini de ihmal etmedi. Vakit ikindi olmuş, ezan okunmak üzereydi.  Dedi ki “Müezzinler iyi okumuyorlar ezanımızı. Çünkü ezanlar makam üzere icra edilir. Sabah ezanı saba, öğle rast, ikindi hicaz, akşam eviç veya segah, yatsı ezanı ise uşak makamında icra edilmelidir. Bu konuları Diyanet İşlerine yazdım ama, pek ilgilenmediler.”

Fırat Kızıltuğ’un bir hatırlatması müthişti “Gönül kelimesi, sadece Türkçemizde mevcuttu. Başka hiç bir dilde gönül kelimesi yoktu ve karşılığı da bulunmuyordu. Bizim kültürümüze has bir şey gönül. Sanatçı Kemani Tatyos Efendi Ermeni bestekarımızdır. Hüseyni bestesinde “Çektim elemi gayri bu dünya hevesinden/ Azad edeyim mürg-i dili yen kafesinden/ Ey hasta gönül umma medet son nefesinden” diyor. Literatürümüzü ve kültürümüzü çok iyi biliyor Tatyos Efendi. Nabi’yi de biliyor bittabi.”

Fırat bey hem bilgilendiriyor, hem çalıp söylüyor; “1650’li yıllarda Ali Ufki Bey, Sultan 4. Mehmet’e ithaf ettiği eserinde “Her sabah çıkar yolunu beklerim/Şakı bülbül var uyandır yârimi/ Hasretini can içinde saklarım/ Şakı bülbül var uyandır yârimi” dide belirtiyor.

Şerbetçi İbrahim Ağa’nın(?-1870) “Sabah olsun ben şu yerden gideyim/ Garip bülbül gibi feryat edeyim!” takip etti mahur makamında ikinci şarkı olarak.

 

Türk’ün Hekimi de Dava Vekili de Sanattan Anlar!

Sıra ile Fırat Kızıltuğ aşağıdaki eserleri çaldı, söyledi ve açıkladı;

*Bahçenizde sümbül olsam/ Sevdiğiniz bir gül olsam/ Yazın açsam, kışın solsam/ gelir beni yoklar mısın?!

*Güftesi Bakırköy Akıl Hastanesi Baştabibi merhum Dr. Rahmi Duman’a ait Nebiloğlu İsmail Hakkı Bey’in hüzzam bestesi “Beklerim her gün bu sahillerde mahzun böyle ben/ Gün batar, kuşlar döner dönmez bu yoldan beklenen”

*Mirilay Rıfat Bey’in hicaz şarkısı ” Niçin bülbül figan eyler bahar eyyamıdır şimdi/ Açılmış onca güller mesar eyyamıdır şimdi”

 

Birden bire Fırat Kızıtuğ demez mi “Bu kadar ısınmak kafi, hep birlikte yüksek sesle beraber okuyacağız şarkılarımızı” Ben çok sevindim bu teklifi. Dur bakalım becerebilecek miyim?. Saadettin Kaynak’ın hicaz şarkısı; “Yeşil gözlerini ufkuma ger ki bahar geldi diye türkü söyleyem/ Sarı saçlarını yüzüme ser ki  koklayıp öperek yaz geldi diyem/ Turnalar uçun, yayladan geçin, yârimi seçin Turnalar”

Üstad Fırat Kızıltuğ bu şarkıyı Erzincan’da Dava Vekili Haydar Amcasından öğrenmiş. Türk Sanat Musikisi her aydınımızın mutlaka bilmesi gereken bir ayrıcalık. Doğduğum, büyüdüğüm şehir Kilis’i hatırlıyorum, müzik aydınlarımızın vaz geçemediği bir sanat dalıydı.  Kent hayatının olmazsa olmazıydı. Taşrada bir zamanlar öyleydi. Şimdi büyükşehirlerimiz bile bigane. Maalesef TRT de öyle.

Kilis Lisesinden Öğretmenimiz Nezir Şener ile yan yana en önde oturuyorum. Görüşümü aktarıyorum. Tasdik ediyor. Bir ara TRT Müzik Kanalını ve bazı sanatçıları konu ettim. Cevabı beni şaşırtmadı “Şarkılarımıza yazık ettiler, arabesk haline getirdiler.” Eski bir TRT çalışanı olarak utandım TRT adına bu müzik ustalarının yanında. Nezir Şener devam etti “TRT Şeş’i izliyorum. Allahtan Kürt sanatçılar henüz okudukları eserleri arabeske çevirmediler. Orijinal şekliyle icra ediyorlar. Dilerim böyle devam ederler. Yoksa müziğimize yazık olacak.

 

Bülbül Taşta ne Gezer?

Fırat Kızıltuğ yeni bir esere başladı hep birlikte “Pencereden kuş uçtu/Yandı yürük tutuştu/ Bizim de böyle olmamıza/ Düşmanlar sebep oldu”

Hangi esere başlasalar bir zamanlar dilimden düşürmediğim şarkılardı bunlar. Ama söylemeye söylemeye sözlerini unutmuşum. Allahtan bilgisayarla ekrana yansıtıyorlar da hatırlıyorum. Fakat bu defa da nefesim kafi gelmiyor sanki. Yutkunuyorum olmuyor, hafiften öksürmeye, gırtlağımı temizleme çalışıyorum  sadece kendim duyabileceğim bir sesle; yine olmuyor. Kendime kahrediyorum. Gençken iyi ki aşık olmuştum da bu eserleri yaşamış, kendime gelmiştim. Yoksa halim dumandı. Yine de bütün şarkılara iştirak ediyorum. Yeni nesil ise maalesef bilmiyor. İştirak edenlere şöyle bir bakıyorum belli yaşın üzerindekiler.

Sıra geldi bir Rumeli Türküsü’ne “Bülbülüm altın kafeste/Öter aheste aheste Ötme bülbül yarim hasta/ Ah neyleyim şu gönlüme/ Hasret kaldım sevdiğime/ Ben sana aldanamam yarim ben sana dayanamam/Bülbülleri har ağlatır/
Aşıkları yar ağlatır/Ben feleğe neylemişim/ Beni her bahar ağlatır”

 

Ne kadar da susamışız meğer Türk Sanat müziğine salon alkıştan kırılıyor.  Şimdi sıra bir Azerbaycan Türküsü’nde; Bülbül taşta ne gezer/Kalem kaşta ne gezer/ Yâri güzel olanın balam/Aklı fikri başta ne gezer/Kalenin burcunda taş ben olaydım/Ela göz üstünde kaş ben olaydım/Yalınız gezene eş ben olaydım/Kara göz üstüne kaş ben olaydım/Kaleden kaleye şahin uçurdum/ Âh ile vah ile ömrü geçirdim/Yârime şekerledim şerbet içirdim/Âh ile vâh ile ömrü geçirdim”

Dilerim bu program bitmez. Yüreğimiz pır pır çarpıyor, içimiz boşalıyor, aman ne güzel.

 

Şarkılarımız Söylenmedikçe, Kitaplar Okunmadıkça Unutuluyor

Fırat Kızıltuğ bir buçuk saati aşkın süreden beri çalıp söylüyor, anlatıyor. Salonda ne uykusu gelen var, ne dışarı çıkan. Hatta dinleyici de gelmesini sürdürüyor. Çünkü internetten canlı yayın yapılıyor. Demek bunun da katkısı oldu. “Aman program bitmesin” diye geçiyor aklımdan. Bir yandan da 80 yaşını aşmış üstadın yorulmasını hesaba katıyorum ama yüreğim laf dinlemiyor. Fırat Bey “İki keklik bir kayada ötüyor/ Ötme de keklik derdim bana yetiyor” diye udunun tellerine dokununca yeniden iştirak ediyoruz. Ediyoruz ama bildiğimiz kadarıyla. İyi ki güfteler ekranda yazılı da kolaylık oluyor. Moralimiz yükseldi, motivasyonumuz zirvede. Benim gibi uzaktan gelenler bile yolu düşünmüyor. Son eseri Fırat Kızıltuğ’un uşak bir türkü oldu; “Telgrafın tellerine kuşlar mı konar/Herkes sevdiğine böyle mi yanar/ Yanıma gel yanıma da yanı yanı başıma/Şu gençlikte neler de geldi garip başıma”

Alkış alkış üstüne Türk Edebiyat Vakfı’nın Sultanahmet’teki salonunda. “Aman bu program bitmesin” diyen diyene. Sonra toplu resim çektirdik. Prof. Dr. Ümit Meriç Hanım da aramıza geldi. Program sonunda bazı arkadaşlarımız Yeşilköy’deki kitap fuarına giderken, Nezir Şener hocamla birlikte biraz İstanbul yaşadık Sultanahmet Meydanı’nda, sonra tramvaya bindik evlerimize gitmek üzere. Ancak yeniden birlikte olacağız.