(4/NİSÂ-58: Şüphesiz ki Allah; size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Gerçekten Allah; bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah; Semi’, Basir olandır.)
15 Temmuz darbe girişiminden sonra, kurumlardaki FETÖ (Fethullah Gülen) taraftarları ayıklanmaya başlandı. Büyük ekseriyetle ordu içerisinde, emniyette, adliye ve milli eğitimde olmak üzere tabir caizse Cumhurbaşkanının değimiyle inlerine girildi ve hâlâ gözaltı ve tutuklamalar devam ediyor. Doğrusunu söylemek gerekirse kısa sürede kurumlara bu kadar insanın sızması bizleri hayrete düşürüyor.
Torpil ve adam kayırmacılık eskiden beri vardı özellikle siyasiler kamuya ait işyerlerini birer arpalık haline getirmişlerdi tamam bunları anladıkta FETÖ hareketinin sessiz sedasız bu rakamlara ulaşacağı aklımızın ucundan bile geçmezdi. Anlaşılan bir kısmı bilerek, bir kısmı da bilmeden çok sinsi ve derinden devletin kadrolarına sızmışlar.
Yalnız bir konu var ki, FETÖ’nun devlete sızma girişimi çok eskilere dayanıyor ama o günlerden bu yana gelen hükümetlerin hiçbirisi AKP kadar bunlarla işbirliği yapıp devlet kadrolarının bile bile paylaşımına fırsat vermediler. Çünkü onlar çok iyi biliyorlardı ki; devlet idaresi ortaklık kabul etmez. Tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. Padişahlar gözlerinden bile sakındıkları evlatlarını böyle bir şüpheye düştüklerinde herhalde boşu boşuna katletmediler.
Ama neylersiniz ki, Fethullah Gülen 2010 yılında yapılan referandumda “Ölülerinizi bile mezardan kaldırın oy kullansınlar” derken AKP hükümetlerinde Türk toplumunun yarıya yakınını yanına çekebilmek uğruna gerek cemaatlere gerek çözüm süreci vasıtasıyla PKK’ya olmayacak tavizler verildi. Neticesi ise görüldüğü gibi PKK katliamlarına devam ediyor, Allah korusun FETÖ Cemaatinin 15 Temmuz darbesi gerçekleşmiş olsaydı Türkiye’miz sonucu belirsiz bir iç savaşın içerisine girmiş olacaktı.
Ama gördüğümüz kadarıyla işbaşında bulunan hükümet, yeteri kadar ders almamış olacak ki, henüz darbenin izleri silinmeden başka başka partnerler arayışı içinde. Muhalif siyasilerin sözlerine ve basından öğrendiğimize göre şimdide “Menzil” cemaatiyle dirsek temasına geçilmiş bile.
Hâlbuki yukarıya aldığımız ayeti kerime’de de buyrulduğu gibi bırakın cemaatlerle işbirliğine gitmeyi, devletin kadrolarına liyakat sahibi insanlar getirilseler, hem devletin işleyişi daha güzel yürüyecek, hem de haksızlıklar önlenecek.
Ama ne yazık ki işin lâyığına verilmesi gelmiş geçmiş iktidarlar tarafından hep ikinci plana atılmış birazda “Bizim Çocuklar” prensibi galip gelmiştir. Bu “Bizim çocuklar” hastalığının ne kadar eskiye dayandığını aşağıda şair Eşref ve Ziya Paşanın sözlerinden daha iyi anlıyoruz.
Şair Eşref, devlet çarkının işleyişinin laçkalığını gördükçe adeta isyan eder:
-“asuyab-ı devleti bir har’da olsa döndürür“. (Devletin çarkını bir eşek’te olsa çevirir).
Ziya Paşa’ cevabı yetiştirir:
-“Asuyab-ı devleti bir har’da olsa döndürür lâkin çektiği su bütün ocakları söndürür“.
Düşününüz bir kere, sayıları yüz binleri kat kat aşan FETO çetesi elamanı diye görevden alınanların yerlerine alınacak yeni kadrolarda hangi kıstaslar aranacak? Efendim KPSS sınavına girecekler, torpil veya kayırmacılık olmayacak. Tamamda “ainesi işidir kişinin lafa bakılmaz” demiş büyüklerimiz. KPSS varsa “Reis kimdir” sorusunun sorulduğu “Mülâkat sistemi” de var.
Ezcümle; kıymayın efendiler! Türk dünyasının gözbebeği, Türkiye Cumhuriyetini bizim çocuklara feda etmeyin.
Saygılarımla.