Abdestümüz namazumuz doğruluktur tâatumuz
Işka bağladuk safumuz safumuzdan kim ayura”
gibi beyitlerle, eserlerinde iman, ibadet ve itikadını ortaya koymuş ve muammalaşan hayatına rağmen itikadında ihtilâfa yer vermemiştir. (a.g.e., s.19)
Yunus’un gayesi, yalnız ilmi veya aşkı seçmek değil, bir insanda ikisini birleştirerek aklı ve gönlü nurlandırmaktır. Bunun için de, ilmin vazifesi, insanı, Allah’a götürmek, akılda şüphelerin barınmasına meydan vermemektir. Bu görüşünü:
“İlim ilim bilmekdür
İlim kendin bilmekdür
Sen kendüni bilmezsin
Ya nice okımakdır”
şeklinde ifade eden Yunus:
“Okımakdan mânâ ne kişi Hakkı bilmekdür.
Çün okıdun bilmezsin ha bir kurı emekdür”
sözleriyle de belirttiği gibi, insana Allah’ı bildirmeyen ve buldurmayan ilmi mânâsız görmüş ve ilgilenmemiştir.
“Âlimler kitap düzer karayı aka yazar
Gönüllerde yazulur bu kitabun sûresi”
sözleri ile de âlim-câhil herkesin nazarını gönüllere ve kâinatı tefekküre çekmeye çalışmış, bunun için de her zaman olduğu gibi yine Kur’an’ı esas almış:
“Eğer yerdeki ağaçlar kalem olup, denizler mürekkep olsa, Cenab-ı Hakkın kelimatını yazsalar, bitiremezler” şeklindeki Kur’anî hitabı, (Bu cümle Kehf sûresi 109. âyetin meali sayılabilir):
“Ben bir kitap okıdum kalem ânı yazmadı
Mürekkep eyleyeydüm yitmeye yidi deniz”
diyerek nazmen terennüm etmiştir. (a.g.e., s.20-21)
Bütün semavî dinlerin gayesinin insana bu ilham ve ihata kabiliyetini ve imanı vermek olduğunu bilen Yunus:
“Dört kitabun ma’nisin okudım tahsil itdüm
Işka gelicek gördüm bir uzun hece imiş”
beytinde insanları Allah’a götüren aşk yolunun, biraz uzun, zahmetli ve çileli bir yol olduğunu anlatmak istemiştir. (a.g.e., s.22)
“Gezdim Urum ile Şamı,
Yukarı illeri kamu.”
gibi şiirleri ile bugünkü Anadolu, Suriye, Kafkasya, Azerbaycan gibi yerlere gidip, gerek konuşmalar ve vaazlarla, gerekse ilahilerle insanların gönlüne Allah inancını yerleştirmeye çalışmıştır.
“Varduğumuz illere şol safa gönüllere
Halka Tapduk mânâsın saçduk elhamdü lillah”
gibi sözlerinden, irşat vazifesinde başarılı olduğu anlaşılmaktadır.