Oğuz Çetinoğlu: Ermeniler, ‘Beynelmilel sahtekârlık’ olarak isimlendirilebilecek asılsız iddiaları ile 1915 hâdiselerini ‘soykırım’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar.
1915 olayları hakkında kitap yazmış bir araştırmacı olarak, Ermeni asılsız iddialarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dr. Necati Saygılı: ‘Soykırım’ kelimesi 1915’ten çok sonra; İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi Partisi’nin iktidarda olduğu Almanya’da Adolf Hitler’in ‘âri ırk’ yaratma projesi kapsamında, ‘holokost‘ da denilen Yahudilerin toplu kıyımını tanımlamak üzere kullanılmaya başlamıştır. Kelimenin icatçısı, Polonya Yahudisi Hukukçu Raphael Lemkin’dir. İngilizce adı; ‘genocide‘ olan bu kavram, ‘bilerek ve isteyerek, bir etnik gurubun veya milletin kökünün kazınması; yok edilmesi‘ anlamını taşır.
Savaş sonrası, Ekim 1945’te kurulan Nürnberg Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesinde Alman Nazi Partisi üyelerinin yargılanmaları vesilesiyle gündem oluşturmuş; 9 Aralık 1948’de insanlık suçu olarak tanımlanarak Birleşmiş Milletler hukukî mevzuatına girmiştir.
1915 Olayları ile bağlantılı olarak; Ermenilerin tehcirinde yaşananlara da bu ad yakıştırılmak istenmektedir. Hâlbuki Birinci Dünya Savaşında ölen 20.000.000 insan içinde Osmanlı Devleti topraklarında yaşayan Türklerle birlikte bir grup Ermeni de, planlı-programlı ve kasıtlı olarak değil, savaş döneminin çok ağır şartlarının neticesi olan, yokluk, gıdasızlık, ilaçsızlık ve tıbbî imkânların yetersizliği gibi istek ve kasıt dışı sebeplerle hayatını kaybetmiştir. Ermeni ırkını yok etme gibi bir niyet yoktur. İddiaların gerçekliğini gösteren bir belge bulunmamaktadır. İddialar yakıştırma ve tam bir manipülasyondur; hileli yönlendirmedir.
Çetinoğlu: ‘Hileli yönlendirme‘ kavramını açıklar mısınız?
Dr. Saygılı: Ermeni Taşnak Örgütü’nün Kuruluş Beyannamesinde takip edecekleri yöntemler yazılıdır. ‘Abartılı haberler yayarak, Türkler aleyhinde kamuoyu oluşturmak‘ belli başlı yöntemlerinden biriydi. Bu yöntem, ‘hileli yönlendirmedir.
‘Türkler, Ermenilere soykırım yapmışlardır.’ Diye suçlandı. Böylece omuzlarındaki felâkete sebep olma suçu, Türklere yansıtıldı.
Çetinoğlu: ‘Omuzlarındaki suç‘tan kastınız nedir?
Dr. Saygılı: 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesini fırsat bilen Taşnak Partisi mensupları veya ‘taşnaklar‘ diye anılan Ermeni Komitacılar, batılı güçlerin ‘Eğer Ermeniler Türklere karşı bizim yanımızda savaşırlarsa, galip gelmemiz hâlinde kendilerine bağımsızlık tanıyıp toprak vereceğiz‘ vaadine kapıldılar. Azınlıkta ve dağınık olarak fakat huzur içerisinde yaşamakta olan Ermenileri bir araya getirdiler. Osmanlı-Rus Savaşı devam ederken silahlı çeteler öncülüğünde Doğu Anadolu vilayetlerinde yaygın ayaklanmalar başlattılar. Tarihi bağımsızlık emelleri doğrultusunda Ermeni ahaliyi teröre ortak edip, bölgede Ermeni nüfus çoğunluğunu sağlamak üzere çeteler eliyle, Müslüman ahaliyi katlettiler ve/ya yaşadığı toprakları terke zorladılar. Bu durum, kaçınılmaz olarak karşılıklı öldürmelere yol açtı.
Ermenileri kışkırtan batılı devletler, savaştan galip çıkmalarına rağmen vaatlerini yerine getirmediler. 1800’lü yılların ortalarına kadar Osmanlı Devleti’nin vatandaşı olarak huzur ve güven içerisinde yaşayan Ermeni topluluğu, Taşnakların ihtirasları sebebiyle zarar gördü. Taşnaklar, meydana gelen durum sebebiyle suçlanmaktan ve cezalandırılmaktan korktukları için suçu Türklerin üzerine yıkmak istediler.
Çetinoğlu: Söylediklerinizle ilgili kaynaklar hakkında bilgi verir misiniz?
Dr. Saygılı: Amerikalı Profesör Justin McCarthy’nin araştırmalarına göre; Ermenilerin Müslümanları katletmesi ve Müslüman köylerin yok edilmesi iki zaman kesitinde, birincisi savaşın başlangıcında (1914-1915), diğeri sonunda (1917-1918) meydana gelmiştir.
McCarthy, gerek Ruslarla yapılan savaşın, gerekse isyanlarla gelişen Ermeni-Müslüman çatışmalarının en yoğun yaşandığı Doğu Anadolu vilayetlerindeki (Vilayet-i Sitte) Müslüman nüfus kayıplarını 1.050.000 olarak hesaplıyor! En büyük Müslüman ölümlerinin ise, nüfusunun %62 sini kaybetmiş olan Van ve Bitlis vilâyetlerinde meydana geldiği sonucuna varıyor.
Birinci Dünya Savaşı ortamında hayatını kaybeden Ermenilerin sayıları abartılarak göklere çıkarılırken; Ermeni isyanlarının sebep olduğu sivil Müslüman halktan ölümlerin sayısı milyonu geçtiği halde ağızlara bile alınmamıştır. Manidar olan şu ki, bu gerçekler yok sayılarak; 1950’lere kadar kısık sesli sözlerle ve imalı yazılarla sadece Ermeni ölümlerinden bahsedilirken; olayların 50. yılına denk gelen 1965’ten itibaren seslerin yükseltildiği görülür.
1920’lerde 300.000 Ermeni’nin öldürüldüğünü söyleyenler, 1965’ten sonra sayıyı 1,5 milyona çıkarmışlardır. Yaşayanların çoğalması tabiidir de; ölenlerin sayısının artışı, bu operasyonun icatlarındandır!
Şimdi bir düşünün. Osmanlı Ordusu sadece Ruslarla değil; kendi vatandaşı Ermenilerle de savaşmak zorunda kalmıştır. İki halktan da ölenler-öldürenler olmaktadır; yâni Müslümanlar da ölmektedir. Ermenilerin canı kutsal da onların öldürdüğü Müslümanların canı kutsal değil mi? Bunu görmezden gelme tavrı, düpedüz arsızlık değil de nedir?
Bu arsızlık zamanla, mâhiyeti ve sonuçları itibariyle olayların çarpıtılması ile soykırım yalanı için fabrikasyon deliller üretme boyutuna vardırılmıştır. Bu, ABD ve Fransa merkezli diaspora Ermenilerinin yalanlarına inanmaya hazır batılı kamuoylarında merhamet dilenciliğine malzeme üretme sektörü hâline dönüşmüştür. Gerektiğinde tehdit ile topladıkları paralarla yürüttükleri kampanyalar yoluyla devam ettirilmiştir. Yüksek meblağlara ulaşan yardım paralarıyla, kitaplar yazdırılmış, politikacıların seçim kampanyaları desteklenmiş, iddialarının yayılması için destek sağlanmıştır.
Çetinoğlu: Ermeni iddialarının düzmece olduğunu, sahte belgelere dayandırıldığını söylüyorsunuz. Gerçek belgeler nelerdir?
Dr. Saygılı: Önce iddianın adıyla başlayalım. Soykırım iddiaları, tehcir olayı ile ilişkilendirilmekte ve Osmanlı Hükümetinin tehcir kararı ile ‘Ermenileri, sırf Hıristiyan oldukları için yollarda öldürülmek üzere, Suriye çöllerine sürgün ettiği ve bu sürgün sırasında, 1.500.000 Ermeni’nin hunharca öldürüldüğü‘ varsayımına dayandırılmaktadır.
Soykırım iddiasının da, o iddianın dayandırıldığı gerekçelerin de hakikatla hiçbir alakası yoktur; boş iddiadan ibâret, dayanaksız bir yalandır. Dayanaktan mahrum oluşu, Malta Soruşturması ile ortaya çıkarılmış olmasına rağmen, papağan ezberli yalan masallarını anlatmaya devam ediyorlar.
Soykırım iddiasını tekrar edenlerin, art niyetli olduklarını göremeyenler; Malta Soruşturması ve yargılamaları gerçeğinden habersizdirler.
Çetinoğlu: Neden böyle…
Dr. Saygılı: Yalan ticâreti yapan Ermenilerin acındırma becerilerine kanarak o asılsız iddiaları doğru kabul eden parlamento mensupları için üç ihtimal söz konusudur: Ya cahildirler, ya ‘Türklerin yaptığı söyleniyorsa doğrudur‘ ön yargısı ile şartlanmışlardır veya bu işten çıkar temin etmektedirler. Bu iddialar doğruymuş gibi yazıp çizenler için de aynı ihtimalleri saymak mümkündür.
Herkes biliyor: 1914-1918 arasında Türkler, Doğu Cephesi’nde sâdece Rus ordularıyla değil, Ermenilerle de savaş hâli yaşıyordu.
Çetinoğlu: Ermeni iddialarının düzmece-sahte belgelere dayandırıldığını söylüyorsunuz. Gerçek belgelerden de söz eder misiniz?
Dr. Saygılı: İlmî mânâda tarih yazımı, olaylarla ilgili şüphe uyandırmayan gerçeklikte arşiv belge ve bilgilerine dayanır. Konumuzla çok yakın ilgisi olmasına rağmen Ermenilerin Arşivleri, araştırmacılara kapalıdır. Taşnak Ermeni diasporası, diğer ülke arşivlerine girmiş kaynakları kendi aleyhlerine olabilecekse ya bilmezden gelir veya buna ait belgeleri, kütüphanelerden bir yolunu bulup yok ederler ve/ya tahrif ederler. Sâdece işlerine gelen, çarpıtılmış bilgilerle dolu yayınları öne çıkarırlar.
Gerçekleri yansıtan ve iddia edilenlerin dayanaksız olduğunu ortaya koyan Ermeni belgelerine rastlamak tesadüflere kalmıştır. Her şeye rağmen yalanlara itibar etmeyen, dürüst kişilik sâhibi; tarafsız bakış açısıyla raporlar, belgeler ve kitaplar yazan, değerlendirmeler yapanlar da var.
Çetinoğlu: Nelerdir?
Dr. Saygılı: Sayayım:
1-Yakın Doğu Yardım Komitesi (ACRNE)’nin 31.12.1921 tarih ve 192 Sayılı Raporu.
2-Yüzbaşı Emory Niles ve Arthur Sutherland’in 16 Ağustos 1919 Tarihli Raporu.
3-Reno Evening Gazetesi.
4- Kaçaznuni’nin itirafları.
5-İsveçli Binbaşı Hjalmar Pravitz’in Hâtıraları.
Çetinoğlu: Bu belgelere ulaşmak mümkün mü?
Dr. Saygılı: Elbette! Fotokopileri ve internet adresleri ‘1915 Olaylarını Anlamaya Doğru‘ isimli kitabımda var.
Çetinoğlu: Bir dönem Ermenistan Başbakanlığı yapan Kaçaznuni neler söylüyor?
Dr. Saygılı: Kaçaznuni 1867 yılında, günümüzde Gürcistan sınırları içerisinde bulunan Ahıska’da doğdu. İhtilalci Ermeni Federasyonu’nun (Taşnak Partisinin) kurucuları arasındadır. 1918de kurulan Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti Devlet’nin ilk Başbakanıdır.
Kaçaznuni, Taşnak Partisinin Nisan 1923’te Romanya’da toplanan Kongresinde bir konuşma yapar. Lozan Konferansı’na kadar olan 1914 sonrası dönemde, Ermeni Meselesinin hangi aşamalardan geçerek nereye geldiğini anlatır. Bununla bağlantılı olarak, kendisinin de üyesi olduğu partinin ne yaptığı, ilerde ne yapması gerektiği üzerine derinlikli uzun bir analiz yapar. Konuşmasını hemen o yıl ‘Taşnak Partisinin Yapacağı Bir Şey Yok’ başlığıyla Ermenice kitap olarak yayımlatır. 1927 yılında Rusça olarak basılır. Sonraki yıllarda Türkçe ve kısıtlı içerikle İngilizce’ye de çevrilir.
Söz konusu rapor-belge tek başına, bütün yalan iddiaları çürütecek güçte bir belgedir. İlgi çekici fakat aynı zamanda beklenebilecek bir durum, bu rapor Ermenistan’da yasaklanmıştır!
Taşnak Partisi kurucuları, 1890’da, Doğu Anadolu’da, otonom / bağımsız bir ‘Türkiye Ermenistan’ı’ ülküsüne kapılmış milliyetçilerdi. Kaçaznuni de onlardan biriydi. Ancak o topraklarda nüfus çoğunluğuna sâhip olmamalarını, maksatları açısından önemli bulmuyorlardı. Dindaş oldukları büyük güçlerin kendilerine destek olacağına inanmaktaydılar. Nasıl ki, Balkanlarda dindaşlarına bağımsızlık kazandırdılarsa; Ermenilere de kazandırırlardı. Gerçekçi olmayan bu hayaller peşinde 25 yıl (1890-1914) terör aracını kullanarak kendi soydaşlarını, birlikte yaşadıkları Müslümanlara düşman etmişler ama maksatlarını gerçekleştirememişlerdi. Üstelik onbinler mertebesinde Ermeni ve Müslüman/Türk ölmüştü.
‘Büyük güçler’in kamuoylarında, ‘Barbar Türkler, mâsum Hıristiyanları katlediyor!’ yaftalı yalanlarla para toplamayı başarmışlar; ama hayalleri nedense (!) bir türlü gerçek olamamıştı. Daha çok terör yaparak; asırlar süren birliktelikle kurulmuş dostlukları düşmanlığa dönüşmüş Türklerden / Müslümanlardan intikamlarını almalıydılar(?). İşte fırsat da çıkmıştı!.. Hayalleri de nihayet gerçekleşecekti. 1. Dünya Savaşında güçlülerden yana olup savaşmayı seçmişlerdi. Nüfus meselesi de bu arada halledilebilirdi!..
Ne var ki, sonuç umdukları gibi değil; tam tersine bir felâket olmuştu.
Kaçaznuni, bütün bunları yaşamıştı. Geldikleri noktada ellerinde parçalanmış, darmadağın olmuş bir halk; kan ve gözyaşından başka bir şey olmadığını görerek geçmişiyle yüzleşmeyi seçmiş birisiydi. Taşnak liderlerinden birisi olarak o kongrede, 1914 sonrasının olaylarını özetleyip anlatmıştır. O konuşmasında belli başlı şu tespitlerde bulunmuş:
-Dünya Savaşı öncesinde gönüllü silahlı birliklerin oluşturulması hatâydı.
-Rusya’ya kayıtsız şartsız bağlanmışlardı.
-Türklerden yana olan güç dengesini hesaba katmamışlardı.
-Türkiye, savunma içgüdüsüyle hareket etmişti, nakil ve yerleştirme kararı maksada uygundu.
-1918 İngiliz işgali Taşnakların ümitlerini yeniden canlandırmış, Ermenistan’da Taşnak diktatörlüğü kurmuşlardı.
-‘Denizden denize Ermenistan‘ projesi gibi emperyalist isteğe kapılmışlar, bu yönde kışkırtılmışlardı.
-Müslüman nüfusunu katletmişlerdi.
-Ermeni terör eylemleri, batı kamuoyunu kazanmaya yönelikti.
Çetinoğlu: Kaçaznuni’nin yazdığı kitabı bulmak mümkün mü?
Dr. Saygılı: Mümkün. Kaynak yayınları arasında 2006 yılında çıktı. Ayrıca; İngilizce Tercümesi http://www.turkishpac.org/pdfs/KachaznuniEnglish adresinden okunabilir.
Çetinoğlu: Ermeni asılsız iddialarının içyüzünü bilen batılılar var mı?
Dr. Saygılı: Var. İsveçli Binbaşı Hjalmar Pravitz…
İsveçli Binbaşı, 20 Ekim 1915’de İstanbul’dan trenle yola çıkarak kâh trenle, kâh kağnıyla, zaman zaman da at sırtında bir yıl süren yolculuğu sırasında tehcirin yaşandığı aylarda o coğrafyada bulunmuş ve gözlemlerini not etmiştir. 1917 Nisanında İsveç’e döndüğünde eline geçen iki kitapçıkta yazılanlara ve gazetelerde yer alan haberlerdeki ‘zavallı Ermeniler‘, ‘barbar Türkler‘ benzeri ifâdelere şaşırır. O yörelerden geçip gelmiştir. Bu ifâdeler, gördüğü gerçeklerle çelişmektedir. Bunun üzerine tehcirin yaşandığı topraklardan geçerken gördüklerini anlattığı bir yazı kaleme alır. Bu yazısı Nya Taglight Allehanda adlı İsveç Gazetesinin 23 Nisan 1917 tarihli sayısında H. J. Pravitz imzasıyla yayınlanır. Bu makalesinde o günlerde batı kamuoyuna pompalanan propaganda haberlerini de tekzip etmiş olur.
Söz konusu gözlemlerini ayrıca, 1918 Ekim ayında Majör Hjalmar Pravitz imzasıyla Stockholm’de basılmış olan ‘Frân Persien, I Stiltje Och Storm – İran Seyahati Anılarım‘ başlıklı kitabının 215-218. sayfalarına aktarmıştır.
Tuhaftır… o ülkede, 1915 Olaylarının 100. yılında Pravitz’in yazdıklarım görmezden gelerek soykırım yalanına kucak açmış yayınlar ve haberlere rastlanabilmiştir. Bizler bunu şartlanmışlık veya peşin yargılı olmakla nitelesek de; asıl açıklamayı yapmak, hak ve adalet savunuculuğunu elden bırakmayan o medeniyetin insanlarına düşer.
Pravitz’in kitabı Şükrü Server Aya’nın kütüphanesinde vardır. Kitabın bâzı bölümleri İngilizceye çevrilmiştir. Ayrıca http://www.tallarmeniantale.com/swedish-eyewitness.htm adresinden okunabilir. Kitabın bâzı bölümleri Türkçe olarak adını verdiğim kitabımda vardır.
Çetinoğlu: Ermeni meselesinin Lozan’dan sonraki gelişmeleri hakkında da bilgi verir misiniz?
Dr. Saygılı: Mondros Sözleşmesi’ne göre galip devletler barış yapılıncaya kadar 30 Ekim’deki cephe çizgisinden ileri gitmeyeceklerdi. Ne var ki, çeşitli bahanelerle buna uymadılar. Gürcüler ve Ermeniler, sınır tecavüzlerine devam ettiler. Yunanistan İzmir’i işgal etti. Kurtuluş Savaşı başlatıldı.
30 Ağustos 1922 zaferi ile 9 Eylülde Yunanlılar Anadolu’dan çıkarıldı. 11 Ekim 1922 Mudanya Mütarekesi ve zorlu geçen Lozan Müzakereleri sonunda; 24 Temmuz 1923’te yeni Türk Devleti’nin kuruluş senedi olan Lozan Barış Anlaşması imzalandı. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilân edildi.
Bu mücadele, haklının mücadelesiydi; fedâkârlık ve kararlılıkla kazanıldı.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika’nın önderliğinde Batı Bloğu ile Sovyetler Birliği’nin önderliğinde Doğu Bloğu oluştu. Türkiye Batı Bloğu içinde yer aldı.
Türkiye, Kıbrıs Meselesi sebebiyle sıkıntılı bir döneme girince Ermeniler, âdi cinâyetlerle diplomatlarımızı katletmek suretiyle meselelerini gündeme getirdiler. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ASALA cinâyet örgütünü susturdu, bu defa PKK terör örgütü, dost bildiğimiz batılı ülkeler tarafından devletimizin-milletimizin başına musallat edildi. İçerisinde bulunduğumuz dönemde, Türkiye; Kürtlerin toprak, Ermenilerin toprak ve tazminat talepleriyle karşı karşıya bulunmaktadır.
Dr. NECATİ SAYGILI 1944 Polatlı doğumlu; Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi’nden Kimya Yüksek Mühendisi olarak mezun oldu ve oradan Doktora Derecesine sâhip. Fransızca ve İngilizce bilir; evli; biri erkek, biri kız iki çocuk babası ve üç torun dedesidir. Meslek hayatına 1966 yılında Ankara Nükleer Araştırma Merkezinde araştırmacı olarak başladı. On yıllık araştırmacılık kariyerinde Nükleer Tekniklerin Bilimsel ve Endüstriyel Uygulamaları ile ilgili çalışmalar yaptı. 1975 Yılında Özel Sektöre intisap etti. 25 yıl süreyle aynı sanayi şirketinin değişik kademelerinde, görev aldı ve yönetti. 2000 yılında, Şirketin Genel Müdürlüğü görevindeyken emekli oldu ve profesyonel iş hayatından ayrıldı. 2006 yılına kadar, serbest piyasada yönetim ve enerji yatırım danışmanlıklarında bulundu; ürün geliştirme çalışmaları yaptı. 40 Yıllık meslek hayatını noktaladıktan sonra vaktini, İstanbul Çağdaş Çözüm Beyaz Nokta Gelişim Derneği ve Beyaz Nokta® Gelişim Vakfı’nın müşterek Sosyal Sorumluluk Projelerinde değerlendirmeye devam ediyor. |